Hayat

“Din, Kalpteki İnancın Aynı Zamanda Bir Ahlak Nizamı Olarak Hayata Yansımasıdır!”

Din, bizim medeniyetimizin kutsal şemsiyesidir. Dünyada bizi kutsala bağlayan ve böylece dünyevilik içinde helak olmaktan kurtaran maneviyattır. Şimdi bu kutsal şemsiyeden ilham alarak yeni medeniyet hamleleri yapmamız mümkündür.
İlhan Bilgü
17 Mayıs 2020
Erzurum Atatürk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki İşcan ile dinin bir medeniyet inşasının önemi ve Ehl-i rey ile Ehl-i hadisin ortaya çıkışını konuştuk.

Değerli hocam. Bir konuşmanızda, “Din temeddündür, medeniyet inşa etmektir, Süleymaniye yapmaktır.” manasında bir ifadeniz oldu. Bu ifadeleriniz, dinin geleneksel olarak bilinen manası içerisinde yer alan, inanılması gerekenlere inanmayı, yapılması gerekeni ibadetleri yapmayı ve toplumsal ilişkilerdeki yansımasını önemsememek manasına gelebilir mi?

 Dine medeniyet ufku ile bakmanın “ibadetleri yapmama” ile bir alakası yoktur. Din, medeniyet hâline gelecek ki, toplumsal ilişkilere yansısın. “Şunu yap, şunu yapma”, şuna inan, şuna inanma” gibi fıkıh ve akait çerçevesinde bırakılan din ancak bir kabile dini olabilir.

Dinin evrensel bir boyut kazanması, tüm insanlığa seslenebilir bir özelliğe bürünmesi, kültürleşmesi ve medeniyet hamlesi yapabilecek bir potansiyele kavuşması ile mümkündür.

Din, bizim medeniyetimizin kutsal şemsiyesidir. Dünyada bizi kutsala bağlayan ve böylece dünyevilik içinde helak olmaktan kurtaran maneviyattır. Şimdi bu kutsal şemsiyeden ilham alarak yeni medeniyet hamleleri yapmamız mümkündür.

Din, ruhi ilhamlarla aşka kanat veren dinamizmdir. Aslında tüm medeniyet hamleleri, insanın mistik güçlerinin dört dörtlük dinamizm kazandığı ruhi süreçlerin eseridir. İnsanları ilerlemeye sevk eden amil manevi gelişmedir. Bütün rönesansların müşterek karakteri, aklın saltanatı ve hür düşüncenin yanında aynı zamanda aşka teslim oluştur.

AKLIN AHLAKİ GİDİŞİDİR İNSANLIĞIN KALBİNE NİZAM GETİREN…

Din, Allah ile bir nevi dostluk doğurucu aşkın tecrübesidir. Din sonsuzluk iradesini kazanma azmidir. Bu bakımdan din, insanı sonsuzluğa doğru götüren bir irade meydana getirir. İşte bu irade sorumluluk hissi doğurur. Yeni bir medeniyet hamlesi için ilk şart sorumlu insandır.

Din elbette önce iman, önce inançtır. Ama aynı zamanda kalpteki inancın bir ahlak nizamı olarak hayata yansımasıdır. Aklın ahlaki gidişidir insanlığın kalbine nizam getiren…Din medeniyettir dediğimde kastettiğim budur. İnşallah şimdi anlatabilmişimdir…

 

Müslümanların dini anlama sürecinde Ehl-i rey ve Ehl-i hadis diye bilinen oluşumlar meydana gelmiştir. Bu oluşumların Peygamber Efendimizden sonra üçüncü nesilde ortaya çıkmasının özel sebepleri var mıdır?

Dinsel bilinç, yorumlayıcı toplulukların ürünüdür. Dünyanın farklı yanlarına maruz kalanlar dini de duruma göre farklı anlayacaklardır. Üçüncü nesil dediğiniz zaman aralığı, İslam topluluklarının hem coğrafi hem insan kaynağı ve örf âdet bakımından genişlediği ve bu genişliğin getirdiği sorunlarla hemhal olunan bir zaman aralığıdır.

Söz konusu genişleme din nazariyesinde de gelişme ve değişmeyi beraberinde getirmiştir. “Yeni ihtiyaçları” karşılamaya yönelik Kur’an’ın tefsir ve tevil edilmesi, teoloji ile ilgilenilmesi sonucunu doğurmuştur.

Diğer kültür ve dinlerle temas, din nazariyesine evrensel bir içerik kazandırma çabalarını hızlandırmıştır. Böylece fıkıh, kelam, felsefe ekolleri gelişmiştir.

Ehl-i rey, değişen dünyanın dinî açıdan algılanmasını, dünyanın mamur edilmesi gerektiği anlayışı üzerine bina etmiştir. Bu nedenle İslami toplulukların maddi ve kültürel gelişimi ile daha fazla etkileşime girebilmiştir. Ama bu durum hayattaki dinî karakterin azaldığı kaygılarına yol açmıştır.

Ehl-i hadis böyle bir kaygının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Fakat bu kaygının dinî bir içerik taşımaktan çok cemaatçi bir refleks olduğunu belirtmeliyim. Resûlullah’ın dini, “cemaatten” ayrı bağımsız bir kudret ve kabile üstü bir nizam olarak sunma gayretlerine rağmen, Araplarda din, cemaatle özdeşleştirilmiş, topluluktan ayrı bir mahiyette tasavvur edilememiştir.

Böyle bir gelenek, kabile yapısıyla dinin özdeşleşmesini beraberinde getirmiştir. Ehl-i hadis bu tür bir zihniyetin ürünüdür. Ehl-i hadis, cemaat, yani kabile hayat tarzını bozuyor olması nedeniyle tüm gelişme ve değişimleri, dinden uzaklaşma olarak görmüş, sünnete sarılmayı, dinî metinlerin zahirini esas almayı, eski hayat biçimini koruma adına, “yeni şeylerin” bir alternatifi olarak sunmuştur.

Böylece kaybedilen “kültürel hakimiyet” karşısında bir itiraz, bir protesto geliştirilmiştir. Bu anlamda Ehl-i hadis, “protest” bir tavrı işaret etmektedir.

Reklam (İç Sayfa)

en çok okunanlar

Reklam

Pin It on Pinterest

Paylaş