Yazarlar

Yabancılığın Treni, Tren Sirkeci’den Hareket Ettikten Sonra Kaçtı

Siyasetçi olsun, medyacı olsun, entelektüel olsun, sosyolog olsun kim olursa olsun, birileri bu “yabancılık” meselesini bizim bir yerimizin eksik olduğuna inanmamızı istediği için yüzümüze vuruyor. Yabancı olduğumuzu kabul edelim ki, bazı haklarımızı, göğüslerini gere gere kısıtlasınlar.
05 Kasım 2021

Almanya’da yapılan son genel seçimler sonrasında “Göçmen Kökenli Milletvekili Olmak” diye bir yazı yazmıştım. Şimdi de önümüze “Türkiye-Almanya İşgücü” anlaşmasının 60. yılı geldi.

Yabancılıktan, göçmenlikten, aradan geçen süreden, nesillerden ve yine nesillerden bahsettik. Analarımızı, atalarımızı, çocuklarımızı andık; atalarımızı takdir ettiğimiz gibi o öncü nesillere toptan “hayret” ettik. Ettik etmesine de bir türlü şu “yabancı” meselesinden de kurtulamadık. Belki de yabancılık bizim peşimizi bırakmıyor. Ve yine belki de birileri bize, bizim hep yabancı olmamız gerektiğini anımsatıyor.

seçim sandığı Yazarlar | 7 Ekim 2021 Göçmen Kökenli Milletvekili Olmak 7 Ekim 2021

Şunu söyleyeyim ve öyle inanıyorum: Yabancı olmayacağım, yabancı olarak kalmayacağım. Hani değerli Ali Kızılkaya’nın dediği gibi, “Yabancı olma kompleksinden çıkıp”, bize yabancı olduğumuzu hatırlatanlara haykırmamız gerekiyor: “Yabancı olmayacağım!”

Nasıl olabiliriz ki? Düşünün, 60 yıl olmuş, dede Almanya’ya gelmiş torun tekrar torun sahibi olmuş. Tam 5 nesil geçmiş. Hâlâ yabancılıktan bahsetmek, illa ki, bir şeyleri inkâr etmek abes değil midir? Önce bunu bizim kendimizin kabullenmesi lazım. Siyasetçi olsun, medyacı olsun, entelektüel olsun, sosyolog olsun kim olursa olsun, birileri bu “yabancılık” meselesini bizim bir yerimizin eksik olduğuna inanmamızı istediği için yüzümüze vuruyor. Yabancı olduğumuzu kabul edelim ki, bazı haklarımızı, göğüslerini gere gere kısıtlasınlar.

Ama bilsinler ki, bizi sıkıştırmak istedikleri o kalıba, o sınıra girmeyeceğiz. Bu sınırları kendimiz de çizmeyeceğiz. İlla da yabancı isek bile, insanız. Bunu önce biz kabul etmek durumundayız.

Konuşmamıza, yememize, içmemize, davranışımıza ve hatta hayalimize bile, (ben Almanya diyorum, siz de bulunduğunuz ülkeyi diyebilirsiniz) Almanya girmiş. Çıkmaz o Almanya artık oradan. Böyle bir durumda yabancılıktan bahsetme imkânımız yok. Daha doğrusu bizim için yabancılık diye bir şey yok artık. Yabancılığımız dağa da kaçmadı, inek de yemedi, ama, yabancılığımız kalmadı. Sirkeci’den trene binen o eski nesil, yolda gelirken trenin rüzgarına attı o yabancılığı.

Bu ülkede yabancılığımı, “memleketim, vatanım” dediğim Türkiye’ye hasret ve muhabbetime dayandırıp uyandırmaya çalışanlara da derim ki: O tren çoktan kaçtı artık. “Memleketim, vatanım” olarak Türkiye Almanya için, Almanya da Türkiye için alternatif değildir. Onun içindir ki, “vatanım, memleketim” dediğimde, siz anlayın ki, Almanya ile Türkiye değil, aynı ağırlık ve ayni duygusallıkla hem Almanya hem de Türkiye demek istiyorum.

Pin It on Pinterest

Paylaş