Hayat

“Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz”

İnsan dünyayı, olayları, diğer insanların davranışlarını algılar ve anlamlandırırken tahmin ettiğiniz kadar şüphe duymaz. Öyle ya neden duysun ki?
Dr. Gökhan Arslantürk
08 Kasım 2022
“Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz” @Shutterstock

Dünya bu kadar öngörülemez, kestirilemez, belirsiz ve istikrarsız bir yer olsa idi bizlerin olayları anlamlandırmak bir kenara dursun her dakika kendi derdimize düşmüş olmamız iktiza ederdi. Dünya, “kötü şeylerin sadece kötü insanların başına geldiği adil bir yer (!)” olduğuna göre huzur içinde, olaylara tümüyle dışarıdan bakan biri olarak, arkanıza güvenle yaslanıp hayata, insanlara, olaylara anlamlar yükleyip nedenleriyle açıklayabilirsiniz.

Sizin derin olanı görüp çözdüğünüz meseleleri henüz bu ferasete sahip olmayanlar adına açıklamış olmanız müthiş bir amme hizmeti bile sayılabilir. Lakin zaman zaman bu güven ve rahatlık, bu şüpheye yaslanmamazlık oldukça tehlikeli bir hâl alabilir. Belki bizim için değil ama diğer insanlar için… Bazen bu tehlikenin boyutları zulme dahi varabilir. Misal bahsettiğimiz bu dünyanın adil bir yer olduğu inancı çoğu zaman tersinden okunup birinin başına kötü bir şey geldiğinde “vardır bir yanlışı, günahı” kabilinden yersiz ve hadsiz tespitlere uzanabilir.

UYUŞMA YANLILIĞI

Bu inancın yakın akrabası, sosyal psikologların uyuşma yanlılığı olarak adlandırdığı mefhum ise insanların, diğer insanların davranışlarını açıklarken onların bu davranışlarının bazı kişilik eğilimleri ya da yatkınlıkları ile uyuştuğunu düşünerek kabullerini bu varsayım üzerine bina etmeleridir. Misal, biri gelip size “falanca bana baskı uyguladı, bana zulmetti” dese şöyle düşünebilirsiniz: “dışarıdan da baskın bir karakter gibi duruyor yapmıştır muhakkak”. İşte bu bir çırpıda yapılan nedensel açıklama uyuşma yanlılığı[1] dediğimiz hadiseye denk düşüyor. Bunun toplumda pek aşina olduğumuz biçimi “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” kalıbıdır. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” dünyanın en tehlikeli cümlesidir bazen. Yanmaya meyli olmayan odunları ateşe atmaktır. Boş zihinlerin şüphe ve zanlarına duman üfleyenlere ateş sunmaktır. Can sıkıntısından kurban yaratmaktır. Ateşle duman arasındaki ilişkiyi kim garantiledi bize? Dumandan yola çıkıp tümevarımla en kestirmeden ve bu kadar hızlı ateşe varmayı hangi ilimden, kültürden ya da medeniyetten devşirdik?

Hayat | 2 Ekim 2020 Utanmadıktan Sonra Dilediğini Yap! 2 Ekim 2020

İNSANIN ZAYIFLIĞI…

Dünya ateşsiz dumanlara da pek çok kez şahit olmuştur, dumansız ateşlere de… Bu çok iyi bilinse de ve hatta dumanda ateş aramak ayıplansa da bir meselenin ardını aramak merakı tabiidir. İnsanın olaylara izahat getirme, davranışlara bir neden izafe etme gayreti insanın içinde kendi radarına giren bir şeyi açıkta bırakmama; gizeme, sırra tahammülü olmama zafiyetindendir. “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz (Hucurat suresi, 49:6)” ayeti -en doğrusunu Allah bilir- insanın bu zayıflığını muhatap almaktadır. İnsan karşılaştığı her durumda, bir kişi ile ilgili hükme varacakken, her bir olayı açıklamada tüm delilleri araştırıp, etraflıca düşünüp istişare ettikten sonra bir kanıya ulaşacak değil ya (!).

YARGIYA VARMADA KESTİRME YOLLAR KULLANMAK

İnsanın zihinsel çaba gerektiren meselelerde ne denli cimri -ya da iyimser bir ifadeyle- tasarruflu olduğu, yargıya varmada mümkün olduğunca kestirme yolları kullanmaya meyyal olduğu bilinen bir gerçek. Hâl böyle iken bir kişi ile bir davranışı uyuşturabiliyorsa, olay için muhtemel failin yeterli nedeni var ise, farkında olduğumuz tüm işaretler tek bir doğruyu gösteriyor ya da tek bir yeterli işaret bir nedene kâfi geliyorsa çok da şüpheci olmanın lüzumu yok. Oysaki klasiklerden sayılan ve pek çok psikoloji dersinde izletilen 12 Öfkeli Adam filminde tek bir adamın diğerlerinden farklı olarak eldeki yeterli (!) ipuçları ile iktifa etmemesi, bir gencin hayatını değiştirmişti.

“EY İMAN EDENLER! ZANNIN BİRÇOĞUNDAN SAKININ”

Genel konusu müminlerin uymaları gereken görgü ve ahlak kuralları üzerine olan ve altıncı ayeti yukarıda örneklendirilen Hucurat suresinin on ikinci ayeti ise “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” buyurmaktadır. Demek ki sezgiler hüküm vermek için, bir kısım delil kanaat getirmek için, varsayım ya da yakıştırmalar bir nedene bağlanmak için kâfi değilmiş. Bir şey sırf birinden yapması beklendiği için birisine izafe edilemez. Birisi bir meselede sırf o şekilde davranmış olması çok muhtemel olduğu için haksız sayılamaz. Tüm taşlar kafanızda oturduğu için beliren resim doğru olmak zorunda değildir. Yapbozun parçaları kusursuz birleştiyse de zihninizde bu, yapbozdan çıkan resmin sadece sizin tasavvurunuz olduğu gerçeğini değiştirmez. Evet, insan kısa yoldan sonuca gitmek ister. Evet, belirli kararları verme ya da yargıya varmada asgari zihinsel efor ile sonuca gitmek insanın tabiatıdır. Kolay olandır. Lakin ne ahlaki bir yaşama ne bilgeliğe ne de erdemli bir insan olmaya kolay ile ulaşılmaz. İnsan olmak, bazen rahatlık ve kolaylık arzusuyla; insan olmak, bazen kendi tabiatıyla mücadele etmeyi gerektirir.

 

[1] Adil dünya inancı ve uyuşma yanlılığı hakkında ayrıntılı açıklamalar için bk. Aronson, E., Wilson, T. D. ve Akert, R. M. (2012). Sosyal Psikoloji. (Çev. O.Gündüz,) İstanbul: Kaknüs.

Reklam (İç Sayfa)

en çok okunanlar

Reklam

Pin It on Pinterest

Paylaş