Aile

“Çocuklara Allah İnancı Gündelik Bilgilerle Öğretilmeli”

Avrupa’da yaşayan gençlerin kendilerinden farklı inanca ve kültüre sahip insanlarla olan iletişimlerindeki denge hakkında Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar ile konuştuk.
İlknur Küçük
07 Ocak 2023
@Shutterstock

Çok kültürlülük bir toplumda birbirine paralel olarak ya da birbiriyle beraber bulunan farklı kültürler olarak tanımlanır. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar özellikle de gençler gerek okullarda gerekse günlük hayatlarında farklı kültürlere ve inançlara sahip bireylerle bir arada yaşıyorlar. Azınlık olarak yaşadıkları toplumlarda bir yandan kendi dinlerini ve kültürlerini yaşarken bir yandan da diğer dinden ve kültürden olan insanlarla da yakın bir ilişki içindeler. Bu hususta Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar ile özellikle gençlerin ve din eğitimcilerinin dengeyi sağlayabilmesi için tavsiyeler niteliğinde bir söyleşi yaptık.

Müslüman çocuklar, gençler Avrupa’da yaşamış olmanın doğal ortamı nedeniyle kendilerinden farklı inanca ve kültüre sahip insanlarla yakın ilişkilere sahipler. Bu bakımdan diğer dinleri daha yakından tanıyarak, anlayarak yetişiyorlar. Burada nasıl bir denge sağlanmalıdır, sağlanabilir?

Konuyu şu açıdan ele almak lazım: Kuran’da yakîn kelimesi vardır. Aslında bu kelime iman kelimesinden daha öte bir kelimedir. Yakîn aynen teslim olmak gibidir. Yakîn kelimesi tecrübe etmiş, hissetmiş, aynen görüyormuşçasına, görerek kabul etmek demektir. İman kelimesinin anlamı ise gaiptir. Duyu organlarımızla algılayamadıklarımızı kabul ederiz. Bu imandır. Mesela evinizde üç çocuğunuz var ama ben onları görmedim, algı alanım içine girmediği için hissedemiyorum. Ama inanıyorum ki, üç çocuğunuz var. Fakat bunu duyu organlarımızla hissedebilir miyiz? Evet, çocuklarınızı buraya getirirsiniz görürüm. Ancak şu anda hiçbir duyu organıma ifade etmiyor. Dolayısıyla imandır bu. 

Kendi inancımızı anlatırken de yakîn düzeyine ulaştırmamız lazım. Bu da bizim öğreteceğimiz inanç, ahlak, ibadet hangi konu varsa İslam’a dair her bir konuyu çocuğun yakîn derecesinde görüyormuş gibi bir eğitime ihtiyacı var. Bunun modern karşılığı “yapılandırmacılık”tır.

Ne demek yapılandırmacılık? Bireyin bildiği gündelik bilginin üzerine yeni bilgiyi kendini inşa etmesini sağlamaktır. Dolayısıyla çocuğa tevhidi anlatırken gündelik bilgiler üzerine inşa etmesini sağlamalıyız. Çocuk gündelik bilgilerden tek bir İlah olduğunu kendisi idrak etmeli.  Örneğin, “Tarih nedir?” tarihin tanımını yaparken; geçmiş zamanda olmuş olayların, zaman, mekân, belge kanıt bildirerek kayıt altına alınmasında tarih denir ve bu kalıbı ezberleyin denir. Çocukta ezberler, sonra unutur. Halbuki çocuğa tarihin ne olduğunu öğretmek istiyorsanız. Kendi geçmişinden, kendi hayatından, doğum tarihinden, babasının doğum tarihinden yola çıkarak tarihlendirme yer, zaman, mekân anlattırarak geliyorsunuz en son soruyorsunuz, “bunlar ne zaman oldu?” diyor ki: “Hocam bugünden önce oldu, dün oldu.” Dün nedir? Yaşadığımız an değil.  İşte bütün bunları yazıya döktüğümüz de tarih oluşturmuş oluyoruz. Ve çocuk bunu öğrenmiş oluyor. Model eğitim bunu yapıyor. Avrupa’da çocuklarınızı okula gönderdiğiniz de matematikte, fende, biyoloji de hep bu temelle öğretilmeye çalışılıyor ve kalıcı oluyor. Dolayısıyla biz imanı da böyle öğretmemiz lazım ki, çocuk diğer dinler karşısında savrulmasın. Bunu ikna etmiş hâle getirirseniz. Onun dışındaki dinleri öğrettiğiniz de çocuk zaten, “tanrının çocuğu olamaz, olamamalı” diyecektir. Ama beraberinde verdiğimiz eğitimde şunu da söylüyoruz: “senin inancın doğru sen haklısın ama karşındaki de böyle inanıyor, sen dalga geçmeden ona bunu anlatabilirsin.” diyeceğiz. Dikkat etmeliyiz aksi takdirde çocuğun kendi inancı savrulabiliyor.

“EĞİTİM, EĞİTİLEN KİŞİDE BAŞLAR”

Peki bu hususta çocuk ve gençlerin yaş durumlarına göre hangi içeriklerin öğretilmesi uygundur? 

Eğitimci kimseyi eğitemez. Eğitim, eğitilen kişide başlar. İslam’da bu böyledir. Kur’an’da “Takvayı biz insana fücur ettik” şeklinde geçer. Yüce kitabımız Kur’an, peygamberimizin de arındırıcı olduğunu söyler. Eğer peygamberimizin arındırma gücü olsaydı, bu güçle Ebu- Cehil’i Müslüman yapardı. Ebu Cehil kendisi Müslüman olmadı. Peki Hz. Ebûbekir’i peygamberimiz mi Müslüman yaptı? Evet, ama kendisi Müslüman oldu. Dolayısıyla eğitim kişinin kendinde gerçekleşir. Dünyanın en iyi eğitimcisi de olsa, kabul etmeyen birine eğitimi kabul ettiremezsiniz. Ezber yaptırırsınız, sınavı geçer ve biter. Bilgiyle davranış arasında bir dönem var. Kur’an’da bir bilgi var. Allah’ın bizden istedikleri, yasakları var. Sünnet peygamberimizin bizden istedikleri ve istemediği şeyler var. Bütün bunların hepsi bilgidir.

Sağlıklı bir eğitim süreci nasıl olmalı?

Aslına bakarsanız eğitim bir iletişim sürecidir. Kaynakla hedef arasındaki bir süreç. En son aşamada geri bildirim isteriz. Din eğitiminde geri bildirimde iki ayrı nokta vardır. Eğer geri bildirim, öğrettiğini bize tekrar etmesi ise bunu sağlıyoruz. Ama din eğitimi apayrı bir husus.

ÇOCUĞUN DÖNEMİNE, AKLINA GÖRE EĞİTİM

Din eğitiminde eğitimcinin rolü nedir?

Dinin sahibi Allah, biz ise sahih bilgiler doğrultusunda mesajı ileten kişileriz. Burada geri bildirim Allah’a doğrudur. Ebû Cehil ve Hz. Peygamber’imiz arasındaki iletişimde Peygamberimiz araçtır. Burada Allah’a dönüş olumsuz olmuş nitekim Ebû Cehil iman etmemiş. Peki burada Peygamberimiz başarısız mı? Başarılı olmasının ölçüsü Allah’a giden geri dönüşün olumlu olmasını sağlamak değildir. Süreci doğru yönetmektir. Peygamberimiz Ebû Cehil’in ayağına gitmiş sayalım, ona İslam’ı anlatmış. O kapıdan kovup bacadan girmiş. Bunları yapmışsa sorumluluk bitmiştir.

Allah peygamberleri süreçten sorumlu tutuyor. Kur’an-ı Kerîm hidayetten bahseder. “İnsanları sen hidayete erdiremezsin, Allah erdirir.” Bunun anlamı sen o yolu doğru kullanmaktan sorumlusun. Hz. Nûh 950 yıl tebliğ yapmıştır. Diğer örnekte Hz. Yunus denedi, vazgeçti ve balığın karnında zaman geçirdi. Tövbe etti, tekrar geri döndü ki, kavmi de “eyvah” demişti. Helak olacaklarını sanmışlardı ancak Müslüman oldular. Kur’ân-ı Kerîm’de balığın karnındaki “Yunus gibi olma” der.

Böyle bir durumda, biz kendimizi azınlıkların olduğu yerlerdeki eğitim mekânlarında doğru iş yapmakla sorumluyuz. Örneğin 100 yıl öncesinin metotlarını bugüne taşımaya çalışırsanız, olmaz. Çocuğun dönemine, aklına göre eğitim yapılmalı. Hâlâ olmazsa, sorumlu değilsiniz. Mesela ilmihal ezberleterek bir çocuğu namaza başlatmazsınız.

Bilmediğinden yapmıyor değil. Bilgi ile davranış arasında bir boşluk var. Bilgiden davranışa uzanan bir çizgi düşünün, bilgi davranışa dönüşmeli. Peki bütün bildiklerimizi yapıyor muyuz, yaptıklarımız bildiklerimiz mi?

Evet, çünkü bilmediğiniz bir şeyi yapamazsınız. Peki bütün bildiklerimizi niye yapmıyoruz? İnanmadığınızı yapmazsınız. Buradaki inanmak sadece dini değil. Sosyal açıdaki inançtan bahsediyoruz. Örneğin sağlığıma dikkat etmeliyim, bunun için de bir süre iki öğün arasında bir şey yememeliyim. Bunu önceden de biliyordum ama ikna olmamıştım. Bilginin davranışa dönmesi için inanç şart. İnancı tarif etmek zor, farklı şekillerde oluşur.

3 yaşındaki çocuk da sobadan eli yandığında bir daha elini değdirmemesi gerektiğine inanıyor. Hatta siz şu soba derseniz bile yaklaşmıyor.  Mesela biz içki içmiyoruz, bilmediğimizden değil, içmememiz gerektiğine inanıyoruz. Trafikte, otoyollarda radarlar var. Yola çıktığımız da radara yakalanırsak ceza yeriz, bunu biliyoruz. Biri çıkıp radar beni mi bulacak, beni tespit edemez diyor. Bir başkası da ceza yememek için buna uymalıyım diyor. Bu bilginin inanca dönüştüğünü gösteriyor. Burada inanç eğitimi yapmalıyız.

Reklam (İç Sayfa)

en çok okunanlar

Reklam

Pin It on Pinterest

Paylaş