Kudüs Neden Önemli?

Kudüs Neden Önemli?

Müslümanların ilk kıblesi ve aynı zamanda üçüncü haremi Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu topraklar sadece Müslümanlar için değil, Hristiyanlar ve Yahudiler için de kıymetli. Ancak son yaşanan gelişmeler bu topraklarda barış içerisinde, birlikte bir yaşam için yeni adımlar atılması gerektiğini gösteriyor.

Muzaffer İnanç

İnsanlık sahnesi her gün yeni olaylara şahit oluyor ve kendine yeni yeni tarihe mal olacak atılımlar yapıyor fakat geçmişinden de hızla kopuyor. Tarih yazmak ve yazdığı tarihten kopma çelişkisi sadece insan için söz konusu. Toplumların çok acı bedeller ödeyerek insanlık tarihine armağan ettiği birçok değer maalesef günümüz toplumlarının hırsı ve gözü dönmüşlükleri yüzünden hunharca yok ediliyor. İdeolojik ve emperyal yaklaşımlar her geçen gün insan türünü daha vahşi ve acımasız kılıyor. Son dönemde yaşanan İsrail-Filistin arasındaki çatışmalar bize bu gerçekleri acı da olsa hatırlatırken, Kudüs şehrinin neden önemli olduğunu hatta insanlığın son paydası hâline geldiğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Hayvanlar, bitkiler, madenler sömürülüyor, soluduğumuz hava, içinde yaşadığımız iklim bitmez tükenmez hırslara kurban edildi ve hâlâ ediliyor. Bir taraftan ‘koruyalım’ sesi çıkarken diğer taraftan ‘ama hepsi bizim’ sesi daha güçlü çıkıyor. İnsan kendi eli ile kendi sonu için çalışıyor.

[post-refarans id=”45617″ taraf=”sol”]

“Benim olsun zaten benimdi”ye dönüveriyor ve her şeyi yapmak için kendinde hak buluyor. İnsanlığın ortak paydaları olan evren yanıyor ve yakanda maalesef kendi de yanacak olan insanın bizzat kendisi. İnsan ürettiği kültürü yeni nesillere bırakabilen tek varlık. Mimari, edebi, sanatsal ve dinsel tüm alanlar insanın emeği ile görünür oluyor. Büyük İskender fethettiği yerlerde kendi adına şehirler inşa etmiş, Cengizhan şehirler yıkmış, Neron ateşler içinde bırakmış ama kaybeden insanlığın bizzat kendisi olmuş. Bu yıkımlar insanoğlunun hafızasını silmiş ve yeniden yazılmak zorunda kalınmış. Fakat giden geri gelse de yıkımları ve zulümleri yaşayanların acısı hiçbir zaman dinmemiş.

İnsanlığın elbirliği ile inşa ettiği ve herkesin içinde anısını ve geçmişini barındıran o kadar az şey kaldı ki bilmem bir elin parmak sayısı kadar çıkar mı? İnsan garip bir varlık başkası yapınca köpürür aynısını kendi yapınca gururlanır. Babil kralı Buhtunnasr (Nebukadnezar) Kudüs’ü yıktığında tüm Yahudiler matem tutmuş ve bu zalim krala kutsal şehirlerini yıktığı için lanet okumuşlardı. Çok haklıydılar çünkü Kudüs sadece Yahudiler için değil tüm insanlığın kutsal şehriydi, hafızasıydı. Ne garip ki bu yüzyılda da Yahudi vatandaşların devleti olarak kurulan İsrail 1948’den beri kendine yerleşim yeri açma bahanesiyle bu kutsal şehirde yüzyıllardır oturan insanları yerlerinden etmeye çalışıyor. Basit bir hesap yapalım Gazze şeridinin 410 km²lik alanında 2,4 milyon insan barınır. İsrail ise 27.817 km2 alanda yaklaşık 8,6 milyonluk nüfusuyla yaşar. Basit bir hesapla İsrail’in yaşam alanı Gazze’deki insanların yaşam alanından 67 kat daha büyük iken nüfus sadece 3,5 kat büyüktür.

BARINMA HAKKI ATADAN KALMADIR

İnsanların barınma hakkı doğuştan ve evleri de atadan kalmadır. Kendi istekleri olmadan onların bu hakları ellerinden alınamaz, alınmamalıdır. Filistinlilerin koyunlarında anahtar sakladıklarını duyduğumda merak etmiş ve bir anlam verememiştim. Sonradan öğrendim ki zorla alınan evlerinden iş için evden çıkan bir Müslüman, akşam eve geldiğinde bir Yahudi ailesinin oraya yerleştiğini görüyor, geriye sadece evinin anahtarları kalıyor. Bir gün geri döneriz diye o anahtarları mukaddes bir emanet gibi bağırlarında taşıyorlarmış.

İnsanların yaşama ve kendilerine isim koyma, giyinme vb. hakkı yok mudur? Nazi döneminde özellikle Almanya’da yüzyıllardır kalan Yahudi kökenli Alman vatandaşlarına yapılan ve hâlâ nefretle kınadığımız davranışlar kimin tasdikleyebileceği bir durumdur? Bir grup hasta ve akıl sağlığı olmayan insanın yönetimi ele geçirmesi ile milyonlarca masum vatandaşın en basit insanlık haklarını dahi hiçe sayarak ölüme ve değersizleştirmeye gönderilmesi nasıl unutabiliriz?

Bugün İsrail-Filistin (Kudüs) bölgesinde de masum insanların kanı akıyor. Arapların ve Yahudilerin barış içinde yaşayabileceği bir ortam hazırlamak elde iken, neden daha sağlıklı yöneticiler seçilip buna engel olunmaz?

[post-refarans id=”49992″ taraf=”sol”]

YAHUDİLERE ON EMİR

Tevrat’ın “On Emir”i tüm insanlık için bir bildiridir.

  1. Tanrın YHVH’den başka ilah (lar)ın olmayacak.
  2. Put(lar) yapmayacaksın.
  3. Onların önünde eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
  4. Sebt günü dinlenecek ve ibadet edeceksin.
  5. Annene ve babana hürmet edeceksin.
  6. Öldürmeyeceksin.
  7. Zina etmeyeceksin.
  8. Çalmayacaksın.
  9. Komşu(ları)na karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın.
  10. Komşu(ları)nın, yakın (lar)ının mülklerine tamah etmeyeceksin.

Bu hassasiyete sahip olan ve bunu kendine din edinmiş olan bir topluluğun Kudüs’te takındığı tavır, kendi kutsalını önemseyen ama karşısındakinin kutsalını hiçe sayan ve onu kutsalı ile vuran bir yaklaşım ne kadar doğru olabilir? Din insanların en derininde ve ulvi bir makamda tuttukları hazineleridir. Kimse kimsenin dini ile onu değerlendirmemeli ve inancından dolayı suçlamamalıdır. Kudüs topraklarında Müslüman olmak suç olmamalı veya yargısız infaz için bir sebep kabul edilmemelidir. On emirde geçen maddelerin sırf komşunuz Müslüman diye uygulanmaması, Yahudilik dinine de aykırı ve onur kırıcı bir durumdur.

KÜLTÜREL VE DİNSEL PAYDA

Kültürel ve dinsel bir payda olan Kudüs, ne sadece Yahudiler için ne sadece Hristiyanlar için ne de sadece Müslümanlar için değerlidir. Kudüs insanlığın son paydasıdır. Bir arada yaşama becerisinin hayata geçirilebileceği son kara parçası ve tarafların insanlıklarını ispat edecekleri son sınav alanıdır.

İNSAN ONURUNA YAKIŞIR ÇÖZÜMLER

Karşılıklı hoşgörü ve insani değerleri koruma ve yaşatma adına taraflardan güçlü olana her zaman daha çok sorumluluk düşer. İsrail bir devlet ve sahip oldukları imkânlar itibariyle ateşi söndürebilecek taraftır. Filistinliler 1948’den beri küçüle küçüle hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar. İnisiyatif İsrail’in elinde olup, ateşi harlayacağına söndürmeli ve insan onuruna yakışır çözümler sunmalıdır.

Mesele Filistin meselesi değil, her devletin kendi insanı için istediğini tüm insanlık için isteyip istememe meselesidir. Şayet gücü kontrol eden bir vicdan olmazsa bu güç bir gün kendini yer.