İmkân ve İmtihan

İmkân ve İmtihan

Zerre miktarı iyilik ya da zerre miktarı kötülük ile karşılaşsak; her birinin Rabbimizden geldiğine olan inancımız tamdır elhamdülillah. Çünkü hem varlığın hem de darlığın bize boş yere verilmediğini, varlıkta ve darlıkta ayrı bir imtihan yaşadığımızı biliyoruz.

Yusuf Yeşilkaya

Rabbimiz bizlere verir sınar, bizlerden alır sınar. Ve bu sınamaları Kur’ân-ı Kerîm’de aleni olarak ifade ediyor: “And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.”[1]

Dünya bir pandemi yaşadı. İnsanlık evlerine kapandı. Hastaneler doldu taştı. Servisler tıkandı, yoğun bakımlarda boş yer kalmadı. Morglar yetmedi, cenaze hizmetleri gereği gibi yapılamadı. Herkes birbirine şüpheyle bakar oldu. Seyahatler, ziyaretler kesintiye uğradı. Fabrikaların çarkları durdu, dükkânların kepenkleri kapandı. Restoran, kafeterya gibi hizmet sektörü durma noktasına geldi. Özellikle e-ticaret, bütün zamanların altın çağını yaşarken, hizmet sektöründe çalışanlar işsiz kaldı. Bütün dünyada hükûmetler ulusal destek programları açıkladılar. Çok kazanan daha çok kazandı. İşsiz kalanlar ise ihtiyaç sahibi oldu. Çok kazanan için de yoksul duruma düşen için de bu bir imtihandı. Rabbim yarattığı her canlının rızkını garanti etmiş zaten. Ama bunu bazen bir başka canlının eliyle, bir başka canlıya ikram eder.

[post-refarans id=”28997″ taraf=”sol”]

Yakın zamanda Kahramanmaraş merkezli depremler meydana geldi ve on bir ili ciddi anlamda etkiledi. Binlerce vatandaşımız vefat etti. Binlerce ev yıkıldı, on binlerce ev hasarlı oldu. Deprem bölgesine girmek ve bölgeden çıkabilmek büyük sorun oldu. Türkiye’den ve yurt dışından yardımlar sel oldu aktı. Kalbinde merhamet olan insanlar, ekmeğini bölüp gönderdi. Ekmek oldu, su oldu, battaniye oldu, çadır oldu, soba oldu, giyecek oldu, ilaç oldu. Gözyaşını silen mendil oldu. Anadolu’nun ve Avrupa’nın dört bir yanından kalbi güzel insanımız, yardımlarını bölgeye ulaştırabilmek için âdeta kanat taktı kuş oldu, melek oldu. Bunun yanında depremzedenin hasarlı evinden, yoksul çadırından hırsızlık yapan da oldu. Daha beteri de oldu. Bölgenin güvenliğini sağlamak için görevlendirilen polis müdürleri arasından çıkan hırsızlar oldu. Bölgeye yardıma diye giden ve depremzede için gelen yardımlardan çalıp çarpıp bunu bir marifet zanneden insan kılıklı şeytanlar oldu.

ZOR ZAMANLARIN AHLAKI ZORDUR

Deprem, yangın, sel, salgın, kıtlık gibi zamanlar zor zamanlardır. Ve zor zamanların ahlakı da zordur. Her bünye kaldıramaz. İmtihanın Rabbi’nden geldiğini bilen kişi, kendi problemi ile birlikte diğer insanların sıkıntılarına da yardımcı olmaya çalışır. Ahlak yoksulu kişiler ise sıkıntıdaki insanlara yeni sıkıntılar ekleyerek, ahlaksızlığın gereğini yaparlar. Yılana “sen niçin soktun?” denilemeyeceği gibi; ahlaksız kişiye “sen niçin ahlaksızlık yaptın?” denmez. Ahlaksız, ahlaksızdır çünkü.

[post-refarans id=”39166″ taraf=”sol”]

AİLEDE SAĞLAM TERBİYE

Ahlaklı insanın yapısında genetik kodlar olduğu muhakkaktır. Ama sadece genlerle açıklanamaz ahlak. Aile ocağında, ilk harç konur. Ailenin terbiye edemediği bireyi toplum ya da okul zor terbiye eder. Bu nedenle aile ortamında alınan ilk eğitim, ebeveynlerin rol model olması şeklinde gerçekleşir. Çünkü çocuk, anne ve babasının ayak izlerini takip eder. Ahlaklı bir birey, sağlıksız bir toplumda bozulabilir mi? Mümkündür evet. Ama ailede sağlam bir terbiye alan çocuk, okulun ve toplumun katkıları ile iyi insan iyi vatandaş olarak yetişir.

İster herhangi bir kriz anında olsun isterse sükûn vakitlerde olsun… İçinde yaşadığı ortamda varlık varsa bunun bir imkân ve imtihan olduğu bilinciyle hareket etmek lazımdır. İçinde yaşadığı ortamda şayet bir kriz varsa bu krizin içinde farklı imkânlar ve imtihanlar barındırdığı bilinciyle ölçülü davranış göstermek gerekir. Her hâlükârda ifrat ve tefritten uzak durmak, adil bir tutum sergilemektir bize düşen. Hangi ortamda ve ne işi yapıyor olursak olalım, işin özü biraz niyetle ilgili sanırım. Daha doğrusu yola çıkarken ettiğimiz niyet, yola koyulma amacımız; bizim duruş noktamızı, bakış açımızı belirliyor.

FARKLI YARGILARIN OLUŞUMU

Yola çıkarken sağlam bir niyetle başlangıç yapmışsak ve tatlı meltem rüzgârlarında savrulmamayı başarabilmişsek; imtihanı kazanma ihtimalimiz daha yüksektir. Neden niyet ve bakış açısı çok önemli? Dostoyevski bir eserinde şöyle diyor: “Bir aslanı gün boyu takip etseydiniz ve aslanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız, günün sonunda bu aslanın bir ceylan yakalayıp yemesi sizi mutlu ederdi. Aynı hikâyeyi ceylanı takip ederek başlasaydınız ve ceylanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız, günün sonunda bu ceylanın bir aslan tarafından yenmesi sizde bir öfke uyandırırdı. Yani başlangıç noktasını farklı seçersen aynı olay kişide iki farklı yargı oluşturabilir. Bu yüzden kişinin içindeki adalet duygusu, hangi hikâyeyi ne kadar süreyle takip ettiğine bağlıdır.”

“ÖNCE REFİK, SONRA TARİK”

Başlangıç noktasının sağlam tespit edilebilmesi için kişide sağlam bir duruş gereklidir. Kimin yanında olacağını, gücün ya da hakkın temsili noktasında nasıl bir tutum sergileyeceğini önceden kararlaştırması gerekiyor. Şayet yola çıkarken kişinin kalbi sağlam olmazsa küçük bir rüzgârda savrulması, an meselesi olur. Yola çıktığı ekip arkadaşlarına olan güveni güçlü değilse; yola çıktıklarını yolda buldukları ile değiştirebilir. Yola çıktıklarını, yolda buldukları ile değiştiren kişi de herkes tarafından değiştirilme potansiyeli olan kişidir. Daha açık ifadeyle, birlikte yol almaya başladığın insanları satarsan, sen de satılırsın ve bu doğal sonuç olur. Bu sebepten dolayı büyüklerimiz önce refik, sonra tarik” demişler. Yani önce yola çıkacağın refikini, yol arkadaşını bulacaksın. Sonra o arkadaşınla birlikte inandığın yola koyulacaksın. Yola başladığın vakitteki imkânlar ile yolda karşılaşacağın imkânlar farklı olabilir.

“İNSANLARIN SINANDIĞI İMTİHANLAR ÇOK GİRİFT DEĞİL”

Âdem babamızdan günümüze insanların sınandığı imtihanlar, çok girift değildir. Zamanla şekil değiştirse bile belli başlı konular, hep imtihan vesilesi olmuştur. Birincisi kadın veya erkekle olan ilişkiler, inancımızı ve insanlığımızı belirlemede referans teşkil etmiştir. Hâlen de büyük bir imtihan olarak insanı zorlamaya devam ediyor. İkincisi belli bir makama sahip olduğunda ya da sahip olduğu koltuğu kaybettiği zaman sergilediği davranış, kişinin kalitesini belirlemede ciddi bir göstergedir. Ve üçüncüsü parasal güç, önemli bir parametre olmuştur her zaman. Yani kişinin fakirlikte ve zenginlikte sergilediği tavırlar, daha önemlisi fakir ve zengin kişilere karşı takındığı tavırlar, insanlığını ölçme noktasında önemli kriter olmuştur.

Sahip olduğumuz veya sahipken kaybettiğimiz bütün imkânların asıl sahibini hatırlasak, asıl sahibini hiç unutmamayı başarabilsek, emin olun imtihanı kazanma imkân ve ihtimalimiz daha yüksek olur. Yunus’un “Mal sahibi mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan” dediği gibi gönlümüze dünya ve dünyalık sevgisini nakşetmeden, emanetçi olduğumuz bilinciyle hareket edebilmek… Her kula nasip olmayacak büyük bir nimet. Rabbim imtihanı kazanan kullarından eylesin.

[1] Bakara suresi, 2:155.