“Kontrol Edemiyorsan, Kontrol Edene Bırak”

“Kontrol Edemiyorsan, Kontrol Edene Bırak”

İnsan olarak, fıtrat dediğimiz fabrika ayarlarımıza baktığımızda; her şeye gücümüzün yetmediğini görüyoruz. Gücümüzün yettiği şeyler var. İnsanüstü diye nitelendirilen, gücümüzün yetmediği şeyler var.

Yusuf Yeşilkaya

Hayatta bir kısım olaylar bizim kontrolümüzde olduğu hâlde, bazı hadiseleri kontrol altına alamıyoruz. Hadi gelin yaşadığımız hayata bir göz atalım. Giydiğimiz kıyafete biz karar veriyoruz. Giydiğimiz, kıyafetin modeline, kesimine, kumaşın türüne, rengine, uyumuna biz karar veriyoruz. Çalıştığımız iş ortamına, bindiğimiz arabaya, oturduğumuz eve, konuştuğumuz insanlara biz karar veriyoruz. Akşam ne yiyeceğimize, çayımızın demli ya da açık olmasına biz karar veriyoruz. Elimize televizyon kumandası aldığımızda hangi kanalı, hangi programı izleyeceğimize, beğenmediğimizde kanal değiştirmeye biz karar veriyoruz. Akşam kaçta yatacağımıza, sabah kaçta kalkacağımıza biz karar veriyoruz.

“SABAH KALKMAYA GARANTİ VEREMİYORUZ…”

Akşam yatmaya karar veriyoruz ve yatıyoruz. Sabah istediğimiz saatte kalkmaya karar veriyoruz. Ama sabah kalkmaya garanti veremiyoruz. Yaşıyor olursak, hayatta isek ve uyanmış isek verdiğimiz kararı uygulayabiliyoruz. Ya akşam uyuyup sabah uyanamamışsak… Ya verdiğimiz kararları uygulama imkânımız olmamışsa… Ya bir ömür boyu çalışıp satın aldığımız evimiz, şiddetli bir depremle yerle bir olmuşsa…

İNSAN CÜZ’Î İRADE SAHİBİDİR

Rabbimiz, iki türlü irade yaratmış ve cüz’î yani kısmi iradeyi, yine kendi yarattığı insanın emrine vermiştir. İnsan, cüz’î irade sahibidir. Yemesi, içmesi, uyuması, gezmesi, günlük yaşamın telaşına ayak uydurması işte bundandır. Aracımızla işten eve dönerken bile onlarca karar veriyoruz. Sağa dönüyoruz, sola dönüyoruz, hızlanıp yavaşlıyoruz. Işıklarda bekliyoruz. İşte bu kararları, cüz’î irademizle veriyoruz ve uyguluyoruz. İrademizin sınırı bunlara yetebiliyor.

“OL DER VE OLUR!”

Yaşamayı çok seviyoruz. Ama ne kadar yaşayacağımızı, ömrümüzün süresini bilmiyoruz. Güneşin doğuşunu, batışını hesaplayabiliyoruz. Ama doğudan doğan güneşi, yine doğudan batıramıyoruz. Yörüngesine müdahale edemiyoruz. Günler öncesinden hava tahminlerini öğrenebiliyoruz. Ama kasırgayı, yağmuru, rüzgârı önleyemiyoruz. Depremlerin şiddetini, derinliğini ölçebiliyoruz. Ama depremin nerede ve ne zaman olacağını bilemiyoruz. Peki, insan olarak bizim bilemediğimiz bu bilgiler ve gücümüzün yetmediği bu özel kudret kime ait? Elbette âlemleri yoktan var eden, her şeyi bildiği için Alîm olan ve her şeye gücü yettiği için Kadir olan Yüce Rabbimiz’e aittir. Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Rabbimizin iradesine ise küllî irade diyoruz. Kün fe yekûn! “Ol der ve olur!” Hepsi bu kadar.

İyi de biz bunu biliyoruz. Rabbimizin her şeye gücünün yettiğine, her şeyi bildiğine, sonsuz kudret sahibi olduğuna inancımız var elhamdülillah. İnsana zor olan birçok şeyin Rabbimiz için çok kolay olduğuna, dahası Rabbimiz için zor diye bir şey olmadığına, O’nun emrinin ve bilgisinin dışında yaprak kıpırdamayacağına imanımız tamdır şükürler olsun. Haşa haşa Rabbimizin sonsuz kudreti, kendi yarattığı beşerin kudreti ile kıyaslanabilir mi? Elbette hayır! O hâlde bütün bu açıklamalar niye?

KEŞKELER…

Açıklayalım efendim. Beşer olarak biliriz. Bildiğimizi zannederiz. İmanımızı ikrar ederiz. Lakin uygulamaya geldiğinde; bildiğimiz ve inandığımız birçok hususu, imtihanda kaybederiz. Başımıza gelen musibetlerde bizim yapabileceğimiz hiçbir şey olmasa bile kendimizi suçlarız. Anne babamızı, akrabamızı, arkadaşımızı kaybederiz. Onların ölümünden dolayı kendimizi suçlarız. Benim yüzümden oldu. Şunu demeseydim, hastalığını bilseydim, o trafiğe çıkmasına izin vermeseydim… Ya da Rabbimizle pazarlık yapar gibi konuşmalar… Keşke onu değil de beni alsaydın…

SABREDENLERDEN OLUN!

İnsan, kayıplarına üzülür. Beşer olarak bu çok doğal ve insani bir tutumdur. Canı yanabilir, ağlayabilir. Sevdiğinin eksikliğini yaşayabilir. Allah Resûlü (s.a.v.) evladının mezarı başında gözyaşı dökmüştür. Gözyaşı dökmüştür ama isyan etmemiştir. O’nun ümmeti olarak bize düşen, O’nu örnek almaktır. Üzülmek, ağlamak tamam ama isyan haşa! Çünkü Rabbimiz bizi, korkutarak, canlarımızdan ve mallarımızdan eksilterek imtihan edeceğini baştan söylüyor. Ve sabredenlerden olmamız hususunda, ısrarla uyarıyor.

TEDBİR ALMAK VE TAKDİRE BOYUN EĞMEK

Bize düşen kontrol edebildiğimiz, gücümüzün yettiği alanlarda irademizi ortaya koymaktır. Kul olarak her türlü tedbiri almaktır. Tedbir aldıktan sonra takdire boyun eğmektir. Depremin nerede, ne zaman ve kaç şiddetinde olacağı Rabbimizin iradesindedir. Ama kul olarak bize düşen binalarımızı sağlam zemine ve sağlam şekilde yapmaktır. Binayı yanlış yere yapıp, malzemeden çalıp, insanlara mezar inşa edip; sonra da “Allah’tan geldi” diyerek, Haşa Rabbimizi suçlamak, doğru bir tutum değildir.

Dünyalık anlamında örnek verecek olursak, çalışarak her istediğimize ulaşabilir miyiz? İstediklerimizi elde etmek için çalışmak elbette çok önemli. Çalışmadan olmaz. Ama çalışarak her şeyi elde edebileceğimiz düşüncesi de yanlıştır. Buradaki ilkemiz şöyle olmalı: “Çalışarak her şey olmaz. Ama çalışmadan da hiçbir şey olmaz.”

NASİP Mİ?

Ekonomik ve sağlık anlamında yeterli isek; hac için başvuru yapmak bizim görevimizdir. Ama nasip olup olmaması bizim kudretimizde olan bir şey değildir. Hac için başvuru yapmak, bizim kontrol edebildiğimiz bir durum. Nasip olup olmaması, bizim kontrolümüzde değildir. Ev sahibi bizi çağıracak mı çağırmayacak mı? Onu bilemeyiz. Kontrol edemeyiz.

SABIR VE ŞÜKÜR

İşin özü kıymetli dostlar; Rabbimizin bize verdiği cüz’î irade ile bize düşeni yapmaktır. Üzerimize vazife olan yükümlülüklerimizi yerine getirmektir. Nefsimiz, ailemiz ve camiamız için her türlü tedbiri almaktır. Tedbiri gerçekten aldıktan sonra başımıza gelen her türlü hâlin, Rabbimizden geldiği düşüncesiyle, sabır ve şükür içinde olmaktır.

O hâlde gücümüzün yettiği, kontrol edebildiğimiz işleri yoluna koymak, işlerin yolunda gitmesi için üzerimize düşen görevleri yerine getirmek, kavli ve fiili duamızı yapmak bizim içindir. Bundan sonrası teslim olmaktır. İslam’ın bir kelime anlamı da teslimiyettir. Ve Müslüman, teslim olandır. Allah’a ve Resulü ile gönderdiği hükümlere teslim olan, itaat eden demektir.