Hz. Nûh (a.s.)’ın Hayatından Dersler

Hz. Nûh (a.s.)’ın Hayatından Dersler

Hz. Nûh (a.s.)’ı genellikle yaşadığı tufan mücadelesiyle biliriz. Oysa onun hayatından çıkarmamız gereken birçok ders vardır.

Dr. Hakan Aydın

Kavminin hidâyeti için 950 sene çaba gösteren ve tebliğ vazifesini ifa eden Nûh (a.s.) denildiği zaman “İnsanlığın İkinci Atası” denilmesine sebep olan “Nûh Tufanı” akıllara gelmektedir. Kur’ânda “Ey Ademin Çocukları” hitabı haricinde, Nûh (a.s.) hakkında da benzer bir hitap şekli bulunmaktadır. “(Ey) Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nûh, çok şükreden bir kul idi.”[1]

PUTÇULUĞA GİDEN YOLLAR

“Rivayete göre insanlar Hz. Nûh’a kadar tevhid inancıyla yaşamış, putperestlik ilk defa Nûh’un kavmiyle ortaya çıkmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Dediler ki: Tanrılarınızı bırakmayın, ilâhlarınız Ved, Süvâ’, Yegūs, Yeûk ve Nesr’den vazgeçmeyin”[2] mealindeki ayette Nûh  kavminin taptığı putlardan bahsedilmektedir. Bu isimler başlangıçta iyilikleriyle temayüz etmiş kişilere aitti. Ölümlerinin ardından bunların heykelleri yapılmış, daha sonra insanlar onları Allah ile kendi aralarında aracı olarak birer tapınma objesi yapmıştır.”[3]

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ifadesiyle sevgi ve nefrette ölçülü olunması gerekmektedir:  “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.”[4] Aşırı sevgi rehavetin oluşmasına, rehavet neticesinde ise o kişi veya kurumlara aklın teslim edilmesine, aklın teslim edilmesi neticesinde yanlış bilgi ve inançların akıl ve gönüllere girmesine müsaade edilmesine ve bu müsaadenin neticesinde o kişi veya kurumlara tapar hâle gelinmesine sebep olabilmektedir. Günümüzdeki müminlerin inanç dünyalarını muhafaza etmeleri bağlamında bu ve benzeri davranışlardan kaçınmaları, sevgi ve nefrette ölçülü olmaları gerekmektedir. Osmanlı döneminde bir terzinin makasında yazan bir sözü burada zikretmek yerinde olacaktır: “Her elini sıkanla dost, her canını sıkanla düşman olma.” Makası sıkan bir el zarar verici boyutta kesme işlemi yapabileceği gibi, kesip doğrayan makas ile güzel bir kalıp elde etmek mümkün olabilmektedir.

[post-refarans id=”33463″ taraf=”sol”]

TEBLİĞ METOTLARI

Aşağıdaki âyet-i kerîmeler Nûh (a.s.)’ın tebliğ vazifesini hangi yöntem ve metotlarla gerçekleştirmeye çalıştığını bize anlatmaktadır:

“Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum. Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın. Size ne oluyor ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.”[5]

Özetle bu âyet-i kerîmelerde ifade edilen tebliğ metotları şunlardır:

1- Hakkı haykırmak: Haykırmak âdeta alarm çalmaktır. Bir insanın hayatında haykırma ihtiyacı çok nadir durumlarda ortaya çıkabilmektedir. Yeri ve zamanı geldiği zaman haykırma görevi gerçekleştirilmez ise muhatap kişinin mesela uçurumdan yuvarlanmasına veya bir araç tarafından ezilmesine müsaade edilmiş olunacaktır ki, âdeta o felakete ortak olmak ile eşdeğer bir durum yaşanmış olur. Tufan felaketinin yaklaştığını bilen Nûh (a.s.), kavminin helaka sürüklenmemesi için gerekli olan haykırmayı görevini yerine getirmiştir.

2- Açıktan konuşmak: Toplumların uyarılması her zaman gizli konuşmalarla mümkün olamamaktadır. Açıktan konuşmak ile haykırmak farklı şeylerdir. Birtakım ortamlarda din adına açıktan konuşmak ihtiyacı olmaktadır. Yanlışın açıkca ifade edildiği ve insanların yanıltıldığı ortamların boş bırakılmaması önemlidir. Yanlışın açıkca ifade edildiği ortamlarda aynı şekilde hakkın da açıkca ifade edilmesi gerekmektedir.

3- Gizli konuşmak: Toplumların uyarılması her zaman açık konuşmalarla da mümkün olamamaktadır. Hatta gizli konuşulması gerekli olan yerlerde açıkca konuşmak fitneye ve kargaşaya sebebiyet verilebilmektedir. Kişiyi rencide etmeden  uygun ortamlarda gizlice uyarılması nefsin ve kibirin devreye girmeden anlatılanı değerlendirmeye almalarına vesile olacaktır.

4- Dua’ya davet: İman ve dua makamına kavuşarak dünya ve ahiret güzelliklerine ulaşmanın yolu gösterilmektedir. Yani her teklifin bir neticesi olduğu gibi, iman ve dua makamına ererek ulaşılabilecek güzel neticelerin ifade edilmesi, tebliğin bir parçasıdır. Nûh (a.s.) bu  tebliğ yöntemiyle insanları yakınlaştırmayı ve onlara ulaşabilecekleri dünyevi ve uhrevi makamları göstermeye çalışmıştır.

5- Allah’ın büyüklüğünü ve yaratılışı hatırlatmak: Yer, gök ve insanın yaratılışı bağlamındaki olağanüstü ilâhi olayları zikrederek insanın acziyeti ve Rabbe olan ihtiyacı bu tebliğ yöntemiyle beraber Nuh (a.s.) tarafından uygulanmıştır.

İLAHÎ NİZAM SINIF AYIRIMINI REDDEDER

“Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz. (Nûh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz hâlde biz sizi ona zorlayacak mıyız? Ey kavmim! Allah´ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah´a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum. Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah´tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz?”[6]

Dünya üzerindeki bütün toplumlarda sınıf ayırımının varlığı fiili bir durumdur. Aile mensubiyeti, zengin-fakir ayırımı, makam-mevki sahibi, erkek-kadın ayırımı, engelli olan veya olmayan, güçlü veya zayıf olmak yada ilim sahibi olan-olmayan gibi ayırımlar, insanlar arasında bulunan farklılıklardır. Yukarıdaki sayılanların biri diğerinin aynısı ve eşidi değildir, birbirlerinden farklıdırlar. Fakat insan olarak hepsi eş değerdedirler ve Allah (c.c.) katında üstünlük yukarıda sayılan unsurlardan kaynaklanmamaktadır. Allah’ın (c.c.) yeryüzü için peygamberler aracılığı ile belirlediği nizam, bu tip farklılıkların varlığını, insanlar arasında ayrımcılık ve üstünlük unsuru olarak görmez. Hak ve adalet hepsi için eş değerdir. Nûh (a.s.)’ın oğlu olmak o kişinin cezadan kurtulmasına sebep olmamıştır ve toplumun alt tabakası olarak görülenlerin Nûh (a.s.)’ın getirdiği dine iman etmeleri ve bunun karşılığında üst tabakada olanların iman etmemiş olmamaları, Allah (c.c.) tarafından verilen hükmü değiştirmemiştir.

ALINACAK DERSLER

-Allah (c.c.) ve resulleri dışında tabi olunacak bütün kullara  sevgi ve nefrette ölçülü olunarak putçuluğa giden yollara düşülmemelidir.

Başarıya ulaştıran Allah’tır. Başarıya ulaşılmadığı düşünülerek sabırsızlık göstermek ve haksız yola başvurmak yasaklanmıştır. Mümin hangi şartlar altında olursa olsun duruşundan vazgeçmemelidir.

– Tevhid aşamasına gelmemiş olan bir toplumda yapılacak olan tebliğ görevi, insanları imana davet etme çalışması şeklinde olur.

– Kavimlerin bekası ve her şey Allah’ın takdirindedir. Mühlet veren Allah (c.c.) bir gün elbette hükmünü gerçekleştirip hak ve batılı açığa çıkarmaktadır.

– Yeryüzünde meydana gelen olağanüstü hadiseler Allah (c.c.) tarafından bir ceza olarak verilmiş olabilir. Toplumlar ve şahıslar kendilerini hesaba çekmekten geri kalmamalıdırlar.

 

[1] İsra suresi, 17:3.

[2] Nuh suresi, 71:23.

[3] https://islamansiklopedisi.org.tr/nuh.

[4] Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 60.

[5] Nûh suresi, 8:14.

[6] Nuh suresi, 8:14.