YAZARLAR
Dört Şer Odağı; Firavun, Karun, Haman ve Belam (II)
Bunlardan birisi olan Karun, ekonomik kudreti ve sistemi temsil etmektedir. Kur’an’da aktarılan Karun’un; “Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim” sözü, şımarık zenginlerin içine düştükleri aldatmacayı özetlemektedir. Allah’ın lütfettiği mal ve mülkün, kendi “işbitiricilik” yeteneklerinden kaynaklandığına inanmışlardır. Bu inançları da, küstahlaşmalarına ve kibre kapılmalarına sebebiyet vermiştir. Karunlar, insanlık medeni hayata geçtikten sonrasında hep var olmuşlardır ve risalete karşı durmuşlardır. Ayetin ifadesiyle; “Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, ‘Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz’ demişlerdir.” Sanayi devrimi sonrası “Burjuvazi” sınıfı olarak tarihte arz-ı endam eden Karunlar, iktisadi düzenin “Liberal Finansal Kapitalizm”e evrildiği günümüzde uluslararası dev finansal şirketler olarak görünür olmuşlardır. Hatta ülkelerin siyasal temsilcileri dahi, Karunların amiri değil memuru konumuna inmişlerdir. Hedefleri ise, küreselleşen dünyada Şirketokrasiyi hâkim kılmaktır. Yani, şirketler tarafından ya da şirketlerin çıkar grupları tarafından kontrol edilen ekonomik ve politik bir sistemi inşa etmektir. Ancak, günümüzün ekonomik devlerinin sonu da Karun’dan farklı olmayacaktır. “Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.”
[post-refarans id=”55501″ taraf=”sol”]
Haman, despotik rejimlerin memur ve bürokrasi tayfasını temsil eder. Zulüm rejimlerinin, eli ve kollarıdır. Varlığının kaynağı olarak gördüğü siyasal ve ekonomik düzen çarkının dişleridir. Tarihte despotların vezir ve memurları olan bu şahıslar, günümüzde bürokratlar olarak nitelenmektedir. Bir de rejimlere ideolojik meşruiyet sağlayan Belam sınıfı vardır. Bunlar mazide ruhban ve saray uleması, modern dönemde ise bilimsel mabetlere dönüşmüş üniversitelerdeki akademisyenlerdir. Mevcut çarpık sistemleri, bilimsellik ambalajıyla süsledikleri ideolojiler ile yasallaştırmakta ve kitlelere benimsetmektedirler.
Geçmişten bugüne, Firavun düzenleri her ne kadar yapısal değişimlere uğramışsa da, nihayetinde özünü korumuştur. O da en kısa ifadeyle efendi-köle düzenidir. Ve ne yazık ki bu düzeni ayakta tutan, Firavun ve adamlarının kudretinden ziyade, kölelerin zafiyetidir. Bu hususa Fransız mütefekkir Etienne de la Boetie, Gönüllü Kölelik Üzerine Söylev isimli kitabında şu muhteşem sözler ile dikkat çekmiştir; “Size bu şekilde hükmedenin de sadece iki gözü, sadece iki eli ve sadece tek vücudu var. Onu kentlerimizin sayısız, sıradan insanlarından farklı yapan şey, sizin ona kendinizi böyle ezme kolaylığı sağlamanızdır. Eğer siz vermediyseniz onca gözü nereden aldı? Eğer siz vermediyseniz size vuran onca ele nasıl sahip oldu?”