Aile

Çocukların Karakter Oluşumunda Ebeveyn Tutumları

Birçok bilim insanına göre çocukta karakter oluşumu 5-6 yaşlarında başlıyor. Halbuki bunun çok daha öncesi çocuğun gelişiminde etkili bir süreç. Öte yandan çocuklarımızın eğitiminden önce kendi eğitimimize çeki düzen vermemiz gerekir.
Yusuf Yeşilkaya
09 Nisan 2024
@shutterstock

Birçok bilim insanına göre çocukta karakter oluşumu 5-6 yaşlarında başlıyor. Lakin bunu söyleyen bilim insanlarının İmâm-ı Âzam Hazretlerinin babası Nûman bin Sâbit’in, bir derede suyun üzerinde yüzen bir elmayı ısırdığından ve bu sebeple İmâm-ı Âzam Hazretlerinin, hafızlığını daha geç tamamladığından haberleri yok sanırım. Eğer bundan haberleri olsaydı, dalından koparılmamış bir portakalda gizlenen vitaminden başlamaları gerekirdi.

Bir çocuğun karakter eğitimi, formal veya informal eğitim kurumlarına başlayıncaya kadar, neredeyse tamamlanmış oluyor. Çünkü 5- 6 yaşında okula başlayan bir çocuk için burada kazandırılacak olan, yaşam becerileri ve akademik bilgilerdir. Çünkü çocuk bu yaşa geldiğinde gökten paraşütle eğitim kurumlarına transfer edilmiyor. Bunun bir öncesi var değil mi?

OKUL ÖNCESİ ÇOCUĞU KİMLER ETKİLER?

Okul çağına gelmeden önce bu çocuğun bir ailesi var. Ailede aldıkları ve almadıkları var. Aile kültürü var. Aile kültürü içinde yer alan doğrular ve yanlışlar var. Anne ve babası var. Belki kardeşleri var. Bu aile içinde bu çocuğun bir yeri var. Aile içinde aldığı ve almadığı temel değerler var. Anne ve babanın hatta kardeşlerinin bu çocuğa karşı geliştirdikleri bir tutum, takındıkları bir tavır var. Çekirdek aile dışında bir geniş aile var. Ve bu geniş ailenin temel dinamikleri var. Buradan öncesi de var mı? Olmaz mı?

Annenin yaşadığı bir hamilelik süreci var. Huzurlu ya da stresli bir dokuz aylık yolculuk var. Annenin helal ve harama dikkat ettiği ya da etmediği özel bir yolculuk var.  Annenin psikolojik olarak hazır olduğu ya da şikâyetçi olduğu gizemli bir yolculuk var. Buradan öncesi var mı? Olmaz mı?

Allah’ın emri, Peygamber Efendimizin (s.a.v) kavliyle Allah rızası için kurulan bir yuvada dünyaya gelmiş olmak her bebeğe nasip olmaz. Helal ve haram çizgisini önemseyen ve buna dikkat eden bir anne ve baba vesilesiyle dünyaya gözlerini açmış olmak elbette büyük nimet. Peki, yasak bir ilişkinin istenmeyen meyvesi olarak güneşe gözlerini açmak… Böyle bir ihtimal olabilir mi? Her ne kadar bu ihtimali aklımıza getirmek istemesek de mümkün.

Bizim senaryomuz, Allah rızası için evlenmeye niyet edip hayırlı bir yuva kurma ve salih nesiller yetiştirme derdinde olan kardeşlerimize gelsin. Yani helal bir ilişki ile dünyaya gelen ve istenen bir bebek. Ve bu çocuğu erdemli bir insan olarak yetiştirmeyi amaç edinen bilinçli bir ebeveyn. Un var, yağ var, şeker var. Peki, bu helva nasıl olacak o zaman?

“EĞİTİM OKULDA BAŞLAMAZ”

Büyük çoğunluğumuz, bu çocuğun iyi yetişmesi için mutlaka ciddi bir ekonomik desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Haksız mı? Tamamen haksız sayılmaz. Özellikle akademik başarı için ailenin ekonomik gücü elbette önemlidir. Ama ekonomik güç her şey değildir. Çünkü çocuk akademik başarı için okul çağına gelinceye kadar, evde aile ortamında yapılması ve yapılmaması gerekenler var. Altını çizerek ifade etmek gerekirse eğitim ailede başlar. Eğitim okulda başlamaz. Ailede başlar ve okulda devam eder. Anne babanın yapmadığı, belki yapmaya çalışıp beceremediği eğitim gibi esaslı bir konuyu, okulun, öğretmenin üzerine yıkıp kenara çekilmek gibi bir lükse sahip değiliz. Peki, ne yapacağız o hâlde? Çok zor işimiz. Evet, işimiz zor ama imkânsız değil.

Öncelikli olarak yapmamız gereken, çocuklarımızı eğitmek değildir. Çocuklarımızın eğitiminden daha önce ve daha önemli bir husus var ki bu önceliğimiz kendi eğitimimizdir. Eğitime önce kendi nefsimizden başlayacağız yani. “İyi de o daha çocuk. O daha bebek. Ne anlar bizim eğitimli ya da eğitimsiz olduğumuzdan?” Tamam, haklısınız. Ama onun henüz bir bebek olduğu konusunda sadece haklısınız. Lakin kendi eğitimimiz önceliğimiz olması konusunda ısrarlıyım.

Bir milyon ilmekten oluşan ipek bir halının dokuma işinden bahsedelim. İlk başta halının dokunduğu bile anlaşılmaz. Yapılan iş hiç gözükmez. Dokunur, dokunur ama ortaya iş çıkmaz. Çünkü iş o kadar yavaş ilerler ki, biteceğine inanmayan için bu dokuma işi nerdeyse imkânsızdır. Ama sebatla, ısrarla dokuya dokuya ilerler ve sona geldiğinde ipekten bir şah eser ortaya çıkar. Artık iki yılda mı üç yılda mı biter onu bilemem. Ama sabırla ilmek ilmek dokunur ve sonunda halı ortaya çıkar. İşte bebek de dünyaya geldiği andan itibaren, bir birey olduğu bilinciyle, sabırla ve azimle yetiştirilir.

BİR ANNE/ BABA DÜŞÜNÜN…

Bir anne düşünün… Dünyaya getirdiği bebeğini abdestsiz emzirmiyor. Bebeğine süt olması için kendi yediği besinleri, besmelesiz ağzına götürmüyor. Kucağındakini sadece bir bebek olarak değil, geleceğin büyük insanı gibi yetiştiriyor. Oturması, kalkması, yemesi, içmesi, uyuması, uyanması, namazı, niyazı, duası, dileği… Her şeyi bir annenin titizliği çerçevesinde gerçekleşiyor. Anne olduğunu biliyor. Kimin annesi olduğunu biliyor.

Ya baba? Babanın önemi daha mı az? Asla! Baba, eve getirdiği her lokmanın helal lokma olmasına azami özen gösteriyor. Kapıdan haram lokma girmemesine olağanüstü dikkat ediyor. Eşine ve evdeki meleklere selam veriyor. Ne biliyor evde melek olduğunu? Elbette bilmiyor ama evde melekler varmış gibi edepli davranıyor. Evladını kucağına besmelesiz almıyor. Hem bebeğin bakımında hem ev işlerinde eşine yardım ediyor. Çünkü bebekler çocuk olacak. Çocuklar büyük insan olacak. Ne görürse onu model alacak.

Anne ve baba, birbirine karşı saygılı. Birbirine karşı edepli. Çocuklara karşı özenli. Babanın olmaz dediğine anne olur demiyor. Annenin olur dediğine baba olmaz demiyor. Anne ve baba çocuğa, çocuklara karşı aynı dili kullanıyor. Anne ya da babadan biri zayıf düşerse, çocuklar bunu kullanır. Baba otoritesi ve anne şefkati birbirini bütünlüyor. Çocuklar, anne ve babanın ortak tavrına, bir tutumuna ram oluyor. Kullanılacak, suistimal edilecek alan yok.

Anne baba namaz kılıyor. Birlikte ibadet ediyorlar. Çocuklar bu halkanın dışında kalır mı hiç? Elbette kalmaz. Kalmamalı. Namazın, duanın, ibadetin bereketi evi sarıp sarmalamış. Evin etrafını manevi bir kalkan sarmış. Melekler evin misafiri olmuşlar. Çocuk, böyle bir ortamda kişiliğin, karakterin temelini alıyor. Okula gidince ne olur? Temel sağlam ise hiçbir şey olmaz. Okul, bu çocuğun karakterine olumlu yönde çok katkı sağlar. Bu çocuk okula katkı sağlar. Ama okula gelinceye kadar gerekli adımlar atılmış olsun yeter!

Reklam (İç Sayfa)

Pin It on Pinterest

Paylaş