Aile

Aileye Karşı Oluşan Modern Tehlike Unsurları

Modern hayatın karmaşık ortamında, 1960’lardan sonra özellikle batı dünyasında pek çok özgürlük hareketi ortaya çıkmıştır. Cinsel devrim, eşcinsellik, birlikte yaşam ve boşanma gibi akımlar toplumdaki aile yapısında hasara yol açmıştır (Fukuyama, 2009: 30).
Muzaffer İnanç
26 Nisan 2024
@shutterstock

Aileyi yok etmek veya zarar vermek kastı hiçbir zaman açık olarak batı kültüründe dile gelmez. Fakat içten içe ailenin kurumsal yapısının bireysel özgürlüğe mâni olduğu düşüncesi işlenir. Doğu ve özellikle Müslüman toplumlarda aile özgürlüğe veya özgürlük aileye bir alternatif olarak düşünülmez. Batının ortaya koyduğu özgürlükçü yaşam tarzı doğu kökenli veya Müslüman ailelerde tahribata sebep olmaktadır. Ailenin yıkıldığı yerde aile aracılığı ile nesilden nesile taşınan kültürel değerlerinde dejenerasyon ve toplumsal biricikliğin yok olduğu görülmektedir.

AİLE YAPISINA VURULAN DARBELER

1-Cinsel Devrim

Cinsel devrimle birlikte meydana gelen değişimler, bireylerin cinsel ilişki partnerlerini serbestçe seçebilme özgürlüğüne kapı açtı. Bu durum, evlilik ve aile kurumunun önceki meşru zemininden saparak mahrem ilişkilerin aile dışında gerçekleşmesine olanak tanıdı. İşlevselci düşünürlerin ideal tip olarak gördüğü çekirdek ailenin çözülmeye başlamasıyla birlikte, modern hayatın ihtiyaçlarına cevap verebilecek farklı birliktelikler ortaya çıkmaya başladı. İslamî ailelerde de bu sebeple bazı çatlamalar başlamış ve sadece cinsellik için ikinci bir evlilik fikri dillendirilmeye başlanmıştır. Aile sorumluluk merkezi olarak görülmüş ve cinsellik arka planda kaldığı için içinde sorumluluk olmayan cinselliğin merkezde olduğu ve adına evlilik denilen fakat evliliğin hiçbir sorumluluğunu almayan adeta dost hayatı yaşama alışkanlığı ortaya çıkmıştır. Erkek-kadın cinsel ilişkisi aile kurumu olmaksızın yapılması yaygınlaşmış ve tarafların rızası ilerde bu hukuken yasak olmaktan çıkarılmıştır. Tarihin ilk dönemlerinden beri en eski toplumsal yasak olan “zina” artık hukuki temellere dayandırılarak “birliktelik” olarak tanınmıştır.

2-Eşcinsel Devrim

Cinselliğin üremeden ayrılması ve özgürleştirilmesi, eşcinselliğin daha belirgin hale gelmesine neden oldu (Giddens, 2000: 72). Bu değişikliklerle birlikte, geleneksel normlardan sapma ve çeşitli cinsel tercihlere saygı gösterme eğilimi arttı. Evlilik ve aile kavramlarına yönelik geleneksel algılar değişirken, bireylerin kendilerini ifade etme ve ilişkilerini özgürce kurma arzusu öne çıktı. Bu süreç, toplumda farklı cinsel kimliklerin ve ilişki modellerinin daha geniş bir kabul görmesine zemin hazırladı. Eşcinsellerin haklarının savunulması ve bazı devletlerde tanınması, geçmişte sapkınlık olarak algılanan bir olgunun toplumsal alanda daha görünür ve normal bir kimlik unsuru olarak kabul edilmesine yol açtı. Bazı bölgelerde eşcinsel birlikteliklerin bir kimlik olarak kabul edilmesi, evlilik haklarının tanınmasıyla birlikte, aileye karşı bir tehdit olarak algılandı. Ancak, karşılıklı bağlılık ve güvene dayalı, sevgi ihtiyacını karşılayabilecek bu birliktelikler giderek daha fazla tercih edilmeye başlandı. Artan tercihlerin arkasındaki nedenlerden biri, modern bireyin aile ve evlilikle ilgili kültürel ve toplumsal kurallardan muaf olma isteğidir. Bu birliktelikler, toplumsal normlardan bağımsız olarak ilişki sınırlarını ve içeriğini bireylere belirleme özgürlüğü sunar. Bir diğer etken ise tıp alanındaki gelişmelerdir. Teknolojik ilerlemeler sayesinde, eşcinsel bireyler artık heteroseksüel ilişki yaşamadan çocuk sahibi olabilmektedirler. Ancak eşcinsel birliktelikler toplumda genel olarak hâlâ sapkınlık olarak değerlendirilmekte ve ahlaki değerlerle çatışma yaratan bir alan olarak algılanmaktadır.

3-Birlikte yaşama Devrimi

Aileye alternatif veya potansiyel bir tehdit olarak ortaya çıkan bir diğer dinamik, toplumsal ve cinsel özgürlüğü temel alan birlikte yaşama biçimidir. Yasal olarak evlilik gerçekleşmemiş olsa da bu birlikteliklerde ortak bir yaşam alanı paylaşılır, evin sorumlulukları birlikte üstlenilir ve cinsel ilişki bulunabilir (Adak, 2012: 222). Bu tür birliktelikler, zaman zaman evlilik öncesi alışma dönemi olarak ortaya çıksa da bazen de evliliğe alternatif oluşturabilir. Her iki durumda da geleneksel aile değerleriyle çatışmaktadır. Cinsel ilişkide partner seçme özgürlüğü gibi yeni kazanımların yanı sıra doğum kontrolü ve korunma gibi tıbbi gelişmeler de birlikte yaşamı destekleyen faktörler arasında yer alır. Bu birlikteliklerde dikkat çeken önemli bir nokta, çiftlerin birbirlerinden fazla sorumluluk ve ilgi talep etmeyen, çocuk gibi diğer unsurlara yer vermeyen bir dinamik sergilemeleridir. Bu tür bir birliktelik, ne kadar uzun süre devam ederse etsin başlangıçta uzun vadeli bir taahhüt olma özelliğini yitirmiş gibi görünmektedir.

4-Bekar kalma Devrimi

Modern çağda aileyi olumsuz etkileyen bir diğer gelişme, bekar kalma durumu yani bireylerin evlenmemesi olarak ortaya çıkmaktadır. İlişkilerin karmaşıklaştığı bir ortamda, insanların hayatlarını birleştirmekte duyduğu güven kaygısı temel bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Yoğun iş temposu içinde kişilerin evlilik konusunda tereddüt etmelerinin yanı sıra ekonomik endişeler ve maddi zorluklar da bu durumda etkili olabilmektedir. Ayrıca günümüzde insanlarda giderek daha belirgin hâle gelen içsel bağımsızlık duygusu, evlilikten uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Önceden toplumsal normlar çerçevesinde aile içinde sınırlı kalan cinsel ilişkilerin şimdi ise artık bireylerin bu ihtiyaçlarını meşru olmayan yollarla karşılayabilmesi, aile kurumuna karşı bir tehdit oluşturabilmektedir. Bu durum geleneksel aile değerlerinin zayıflamasına ve bireylerin kendi içsel özgürlükleri doğrultusunda hareket etmeye daha fazla yöneldikleri bir ortamın oluşmasına neden olmaktadır.

5-Boşanma Devrimi

Modern yaşamın aileyi karşı karşıya bıraktığı bir başka sosyal durum, evlilik birliğinin sona ermesini ifade eden boşanma olgusudur. Aile kavramının özünde sürekli bir gerçeklik olarak kabul edilmesi aynı zamanda boşanmanın yani aile birliğinin dağılmasının bir olasılık olarak varlığını sürdürmesini de beraberinde getirmiştir. Boşanma konusunun bir sorun olarak anlaşılması, geçmiş ve günümüz arasında bir süreklilik arz etse de günümüzde boşanma etrafında ortaya çıkan bazı özelliklerin yeni çözümlemeleri gerektirdiği bir gerçektir. Değerler alanındaki kriz, bireysel ve bencil yaşam tarzının geleneksel cemaat yaşamını geride bırakması, paylaşımın artık mutluluk getirmemesi, teknoloji ve tekniğin imkânlarıyla bireylerin sanal sosyal çevrelerde kendilerine alan açması, kentsel gelişmeler, çalışma koşulları, cinsiyet rolleri, feminist söylem, ataerkil yapının kırılganlığı gibi bir dizi faktör, boşanma konusunu günümüzde daha öncekinden farklı bir perspektifte ele almamızı gerektirmektedir (Aksan, 2013: 188). Boşanma, evlilik sözleşmesinde olduğu gibi toplumdaki dinsel, değersel, normatif veya kültürel yapı tarafından belirlenen zorunlu koşullara bağlıdır.

AİLENİN GELECEĞİ TEHLİKE ALTINDA

Modernite ile yaşanan hızlı değişimler boşanmanın içeriğini değiştirmiş ve daha sık karşılaşılan bir durum hâline getirmiştir. Artan boşanma vakaları ve boşanma eğilimi, toplumsal ahlaki değerlerin yanı sıra ailenin geleceğine yönelik potansiyel tehlikeleri de beraberinde getirmiştir. Boşanmanın artmasında ve toplumun boşanmaya karşı daha hoşgörülü hâle gelmesindeki bir neden, modern yaşam koşulları ve ekonomik olanaklardır. Ekonomik durumun ve sosyal refahın yükselmesi, bu sorunun temelini oluşturmaktadır. Özellikle kadınların iş hayatında daha etkin bir rol alarak ekonomik bağımsızlık kazanması ve artan güvensizlik ortamında bireylerin işlerine daha fazla odaklanması evliliğin önceden zorunlu bir gereklilik olduğu ekonomik zorunluluğu ve bu zorunluluğun aile ilişkilerinin çözülmesine neden olmasına yol açmıştır. Ayrıca modern organizasyonların ailenin üstlendiği rolleri devralması ve bireylere sağlanan yeni haklar, boşanmanın artmasına katkıda bulunan diğer nedenler olarak görülmektedir.

BOŞANMANIN SEBEPLERİ NELERDİR?

Boşanma eğiliminin bir diğer dayanağı, duygusal ve düşünsel nedenlere dayanan bireyselleşmedir. Aşırı bireyselleşmenin yol açtığı, insanların birbirlerine tahammülünün azalmasıyla aile içinde yaşanan en küçük sorunların bile boşanmaya kadar götürülebileceği durumlar ortaya çıkabilmektedir. Aile içindeki meselelerin çözümüne yönelik önceki yaklaşımların zayıflamasında, ahlak, gelenek ve inanç değerlerinin etkisinin azalmasının rolü yadsınamaz bir gerçektir. Bu değerler, insanları ortak bir paydada birleştirmekteydi. Ancak modern yaşam, insanların bu paylaşımlarını kendi başlarına karşılamalarına olanak tanır ve insanları doğal olarak paylaşımdan uzaklaştırır.

Boşanmaya sürükleyen bir başka etken de duygusal motivasyonun kaybedilmesidir. Yani, televizyon gibi medya aracılığıyla resmedilen romantik evliliklere dayanarak insanların yüksek beklentilerle evliliğe girmesi. Beklentilerle gerçek yaşamın uyuşmaması veya mevcut evlilikte eşlerin birbirinden farklı beklentilere sahip olmaları, günümüzde boşanmanın gerekçelerinden biri olabilir.

Bu noktada, boşanmanın bireyler üzerindeki etkilerinin yanı sıra toplumsal hayat ve toplumun sürdürülebilirliği açısından olumsuz sonuçları da göz önüne alınmalıdır. Boşanmanın çocuklar üzerindeki psikolojik etkilerinin yanı sıra çocukların bütün bir aile içinde yaşayacağı toplumsallaşmanın tek bir ebeveyn tarafından sağlanması ve hatta bu dönemde bile bu desteği bulamaması, toplumun sürdürülebilirliği açısından olumsuz bir durumu işaret etmektedir (Aktay, 2014: 184). Sağlam bir aile yapısı, içinde yetişen dengeli, kendini gerçekleştirmiş, sağlıklı nesillerle istikrarlı bir toplumun temelini oluşturacaktır. Modern hayatta yaşanan cinsel devrimler, aşırı bireycilik ve ailenin işlevsizleşmesi, bir yanda boşanma oranlarını artırırken diğer yanda aileye alternatif birlikteliklerin oluşmasına neden olmuştur.

Reklam (İç Sayfa)

en çok okunanlar

Reklam

Pin It on Pinterest

Paylaş