Yazarlar

İnsanlığın İmtihanı: Şiddet

İnsanlık ailesinin ortak atası olan Hz. Âdem’in oğlu Kabil’in, kıskançlık ve hasetten kaynaklı kin ve nefretten dolayı kardeşi Habil’i katletmesiyle birlikte, yeryüzünde fiili şiddet başlamıştır.
06 Haziran 2024

Kabil’in, kıskançlıktan ve nefretten dolayı kardeşi Habil’i katletmesiyle yeryüzünde şiddet başlamıştır. O tarihten sonra her cinayet, gerçekte kardeş katlidir. Çünkü insanlık, din, dil ve renk fark etmeksizin bütünüyle Hz. Âdem’in oğulları ve kızlarıdır. Dolayısıyla şiddete maruz kalan masumlar, aile içi şiddetin kurbanlarıdır.

Evrensel hukuk literatüründe şiddet; “Bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır.” diye tarif edilmektedir. Şiddet, özel veya kamusal alanda (evde, aile bireyleri arasında, sokakta, iş yerinde) meydana gelebilir.

Ne yazıktır ki, büyük insanlık ailesi şiddet sarmalından kendisini bugün de kurtaramamaktadır. Hatta günümüzdeki şiddet, bazen tarihteki şiddetin derecesini aratır vaziyettedir. Aydınlanmayla birlikte akli erginliğe ulaştığı iddiasını taşıyan insanlığın, son yüzyıldaki şiddet karnesine baktığımızda, sınıfta kaldığına şahit olmaktayız. Sadece 2. Dünya Savaşında 80 milyonu aşan insanın 6 yıl içerisinde katledildiğini biliyoruz. Sakat kalan, tecavüze uğrayan ve yersiz yurtsuz kalanların istatiksel rakamlarına baktığımızda ise, insan olanın yüreğini sızlatacak oranda olduğunu görmekteyiz. Aradan geçen 80 yıl içerisinde ise, savaş ve kaosun hâkim olduğu Kore, Vietnam, Afrika Ülkeleri, Afganistan, Irak, Filistin, Ukrayna vs. gibi sonu gelmeyen ülkelerin listesine baktığımızda, vicdan sahibi her insanın aklına şu soru gelmektedir: Hani insanlık ilerlemiş ve uygarlığa kavuşmuştu?

Kabil’in Habil’i öldürmesinden beri, toplumlar ve bireyler sorunlarını bir türlü diyalog ve hukuk yoluyla aşmayı beceremiyor. Adaleti tesis edemiyor. Sevgiyi, merhameti ve şefkati ilişkilerinin merkezine koyamıyor. İnsanlar arası dil, din ve renk farklılıklarını zenginlik olarak göremiyor. Elbette tüm ülkelerde bu çatışmalardan beslenen tahakküm ehli çevreler var. Bunların ülkeler ve farklı kesimler arasında ektikleri fitne tohumları var. Kaos ve kargaşanın üzerine kendi hakimiyetlerini bina edenler var. Ancak, kötü niyetlilerin olması, onlara kananlar için bir mazeret teşkil etmez.

Bireyler ve toplumlar savaşa ve şiddete teşne olmaktan kurtulmalıdır. Savaşın değil, sevginin hevesinde olmalıdır. Anadolu irfanımızın mümtaz siması Yunus’umuzun ifadesiyle sonlandıralım.

Sevelim. Sevilelim. Dünya kimseye kalmaz.

Pin It on Pinterest

Paylaş