Yazarlar

Müslümanlık Tekelciliği Kibri

İman esasları ve vahiyle açıkça emredilen veya yasaklanan hususlar gibi İslam’ın sabiteleri var. Bir de bunlara eklemlenen değişkenler var.
06 Haziran 2024

Sabitelerin varlıkla, hayatla bağını kurma ve onların günlük hayatta karşılaşılan tekil olay ve olgular karşısında somut tutum ve davranışlara dönüşmesini belirleme sürecinde beşerî yorumlar şu veya bu ölçüde devreye gerecektir. İçinde bulunulan çevre, kültürel bağlam, bireysel farklılıklar vb. yorumlarda farklılıklara doğal olarak yol açmaktadır. Müslümanlık tekelini elinde bulundurmaya çalışanlar, bu durumun karmaşaya sebep olacağını düşünüyorlar. Oysa tam aksine, farklı yorum ve uygulamalar, İslam düşüncesine müthiş bir dinamizm sağlamaktadır.

Müslümanların en azından kardeşliğin gereği olarak birbirleriyle sıkı dostane ilişki içinde bulunmak, karşılıklı fikir alışverişinde bulunarak birbirinin yeni öğrenmeler gerçekleştirmelerine katkıda bulunmak gibi yükümlülüklerini yerine getirme çabaları, bu fikrî dinamizmi besler (Hucurât suresi, 49:10; Tevbe suresi, 9:71; Asr suresi, 103:3).

Bu diyalojik fikrî ilişki, herkesin kendi dindarlığını sürekli inşa etme yolunda ilerlemesini ve bu hususta yarışmalarını sağlayacaktır (Bakara suresi, 2:148). Fikir alışverişinde bulunan Müslümanlar, ortak temel kaynaklara atıf yaparak meseleleri değerlendirmek zorunda olduklarından dolayı ortak paydalarını oluşturup sağlamlaştıracaklardır.

Kendi İslam anlayış ve uygulamalarının mutlak doğru olduğunu iddia ederek Müslümanlığı tekeline alan kişi, kendi Müslümanlık anlayışını ilahî maksatla özdeşleştirdiği, kendini ilahî iradenin temsilcisi olarak gördüğü için, İslam’ı anlama ve yaşama bakımından farklılıkları olanları ötekileştirir, damgalar. Onlarla görüş alıverişinde bulunmaz. Kendi tekelinde gördüğü Müslümanlığı zamanla oluşan grubunun tekeline bırakabilir. Böyle bir durumda ister istemez, aynı kibirli yaklaşıma sahip karşıt gruplar da oluşur. İslam kardeşliğinin yerini, grup kardeşliği alır. Korktukları karmaşa asıl böyle oluşur.

Böylesine ölçüsüzlüğün ölçüt edinilmesi, sahiplerini şirazeden çıkarır; Kur’an’da yerilen şu kişilerin durumuna düşebilirler: “Dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra O, yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am suresi, 6, 159)

Kendini karşıtlık üzerinden var etmeye kilitlendiğinden, karşıtının tutum ve davranışları onun tersten ne yapacağını belirleyici hâle gelebilir. Bu kibirli hal, ahlak anlayış ve uygulamalarında ölçüsüzlüğe sürükler. Ahlaki olmayan tutum ve davranışlar ötekileştirilen Müslümanlara karşı ihlasla (!) ve fütursuzca sergilenebilir.  Kişinin “hevasını tanrı edinmesi” böyle bir şey mi?

Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın
Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın

Reklam

Pin It on Pinterest

Paylaş