YAZARLAR
Milliyetçilik ve Ölüm Diriliği
Özelde aşırı sağ diye isimlendirilen, genelde ise milliyetçilik/nasyonalizm diye nitelenen ideolojinin dünya genelinde yükselişine şahit olmaktayız. Mülteci akımının yarattığı sorunların çözümüne yönelik yetersiz politikalara karşı, Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de belli bir kesimde milliyetçi refleksler artmaktadır. Sosyal medyadaki belirli hesaplar, ırkçı söylem ve sloganları yaygınlaştırmaktadır. Ne yazık ki, bu yükselen/yükseltilen milliyetçilik, Avrupa’da ve Türkiye’de sokak olaylarına yansımaya başlamıştır.
Batı’da aydınlanma dönemiyle birlikte, etnik köken birey ve toplumların asli kimliği hâline geldi. Emperyalistler arası paylaşım savaşı diye tanımlanması gereken 1. Dünya savaşı sonrasında, milliyetçilik fikri ulus devletler olarak ete ve kemiğe büründü. Türkiye’de bundan nasibini almış, “Dar’ul İslam” olan memleket “Türk Vatanı” olarak telakki edilir olmuştur. “Türkiye Türklerindir” mottosu, bir devlet politikası olarak belirlenmiş ve milliyetçilik/ulusalcılık ideolojisi yüceltilmiştir.
Türkiye’ye yönelik yaptığım bu izahatın sebebi, Batı’da aşırı sağın yükselişinden şikâyetçi olan Avrupa’da yaşayan Türkiyelilerin, kendi memleketlerindeki bu milliyetçi ahvalden hiç şikâyet etmeyi akıllarına getirmemeleri sebebiyledir. Kendisi Avrupa’da bir Türkiyeli olarak yaşarken, Türkiye’deki Suriyeli ve Afgan mültecilerden rahatsız olması, en hafif ifadeyle büyük bir tezattır.
Mevcut gündeme dönecek olursak; Avrupa ülkelerinde hem hukuki tedbirler ile hem de kültür ve eğitim yoluyla dizginlenen aşırı sağın yükselişi, toplumsal kargaşa ve kaosa yol açma riskini elbette taşımaktadır. Ancak, küreselleşmenin getirdiği köklü değişimlerin sonucunda ortaya çıkmaya başlayan yeni dünya düzeninde, milliyetçilik gerilemeye mahkûm bir ideolojidir. Şu anki yükselişi, İngilizce “Terminal Lucidity” olarak kavramsallaştırılan, Türkçemizde ise halk arasında “Ölüm Diriliği” olarak adlandırılan duruma benzemektedir. Ölmekte olan kimi hastalarda, ölümden bir müddet önce, hastalığın şiddetinde beklenmedik bir azalma, hatta bazen tamamen normal hayata dönme hâli görülmektedir. İşte etnik kökeni merkezine alan milliyetçilik ideolojisi de siyasal ve sosyal hayattaki etkisini yitirmeden evvel son diriliğini yaşamaktadır.
Yarının dünyasında, geleneksel kimlikleri buharlaştırarak hâkim unsur hâline gelecek olan kimlik dünya vatandaşlığıdır. Kozmopolitanlık olarak kavramsallaştırılan bu kimlik, bireyin insanlık adı verilen büyük aileye mensubiyetini savunmaktadır. Yerelliğin yerine evrensellik öne çıkarılacak, dinî, etnik ve kültürel kimliklerin değeri şüpheli hâle getirilecek ve hatta fıtrî farklılıklar dahi göz ardı edilerek cinsel kimlikler eşitlenmeye çalışılacak.
İslami hassasiyetlere sahip mütefekkirler, yüzyılı aşan bir süredir milliyetçilik fikriyle mücadele etmişlerdir. Artık yapılması gereken, toptan kabul ve toptan reddetmek hatasına düşmeden, globalciliğin evrensel iddialarını tahlil ve tenkit etmektir. İnsanlığın muhtaç olduğu fikri inşanın yolu buradan geçmektedir.