Rahmet Peygamberinin Dünyaya Teşrifi: Mevlit Kandili

Rahmet  Peygamberinin Dünyaya Teşrifi: Mevlit Kandili

Mevlit Kandili kutlu doğumun habercisidir ve “Mevlid-i Nebi”olarak tanımlanır. Peygamberimiz  iki cihan güneşi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz 571’de  Rebîü’levvel ayının 12. pazartesi gecesi dünyaya teşrif etmiştir.

Zeynep Akpınar

Hz. Peygamber’in doğumuyla kainat cehalet karanlığından aydınlığa ermiştir. Müminlerin sadece cuması değil haftanın başlangıcı olan pazartesi günü de kıymetlenmiştir. Sahabeden Ebû Katâde (r.a.) bu konuyla ilgili Efendimize şöyle bir soru sorar:

“Ya Resûlullah pazartesi günü oruç tutmanın fazileti nedir? Resûlullah (s.a.v.) de: “O gün, benim doğduğum ve peygamber olduğum (ve bana vahiy geldiği) gündür.” buyurmuştur.[1] İlaveten İbn Abbas (r.a.) pazartesi günleri için Peygamber Efendimizin şu hadisini nakletmiştir:

“Hz. Peygamber, pazartesi günü doğdu, pazartesi günü peygamber oldu, pazartesi Mekke’den Medine’ye hicret etti, pazartesi günü Medine’ye vardı, pazartesi günü vefat etti. Pazartesi günü (Kâbe’de hakemlik yaparak) Hacer-i Esved’i yerine koydu. Pazartesi günü Bedir zaferini kazandı. Pazartesi günü ‘Bugün size dininizi tamamladım.’[2] ayeti nazil oldu.”[3]

Veladet Gecesidir

Onun doğumu, peygamberliği, hicreti ve irtihalinin, ilahî bir tecelli olarak hep pazartesi günlerine rast gelmesi, bu günün kudsiyetinin ve öneminin bir nişanesidir. Rabbimizin cemal ve celal tecellisi olarak, Peygamberimize sevinci, heyecanı, elemi, burukluğu hep bir arada yaşatmıştır. Hayatta huzur ve hüznün, ağlamanın ve gülmenin, iç içe ilintili yan yana olduğunu bizler Efendimizin hayatından öğreniyoruz. Yaşamda her an herşeyin değişken olabildiğini ve çorak toprakların dahi umut ile yeşerebiliceğini, İslam medeniyet  tuğlalarının sağlamca inşa edilebilceğini göstermiştir. Veladet günü, İranlıların tapınağında bin yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşinin sönmesi, Kâbe içindeki putların yıkılması, Sava gölünün kuruması, Kisrâ’nın sarayında 14 sütunun yıkılması gibi ve birçok bölgede yaşanan mucizelerin tümü, insanlığa evrensel umut dolu mesajlar vermiştir. Hepsi birer Hz. Peygamberin dünya âlemine rahmet getirdiğinin müjdecisidir.

O Rahmet Peygamberidir

Kur’ân-ı Kerîm’de “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[4] buyurulmaktadır. Tüm peygamberler yaşadıkları kavmi uyarmak için gönderilirken, Hz.Muhammed (s.a.v.) ise tüm peygamberlerden farklı olarak bütün insanlığı uyarmak için gönderilen bir peygamberdir. Bu sebeple Mevlit ile gerçekleşen mucizeler, bizlere Hz. Muhammed (s.a.v)’in ve onun müjdelediği İslam dininin büyüklüğünü ve İslam’ın dünyaya hâkim kılınmak üzere gönderildiğini anlatan hadiselerdir.

Kandiller Kültürümüze Yerleşmiştir

Peygamber Efendimizin doğduğu günü her yıl ibadet ve hürmetle geçiririz. Bu hürmeti senenin sadece bir günü veya bir haftasında değil, her zaman hayatımızda zinde tutmaya çalışmalıyız. Ulvi şahsiyet Osmanlı Padişahı  II. Sultan Selim, kainat güneşine hürmeten “Veladet günü”’nü sahiplenerek minarelerde kandil yaktırmış, Mevlit Kandili’nin kutlanmasını kültürümüze katmıştır. Camilerde Kur’an, Mevlid-i Şerif, dualar ve salavatlar okunarak Peygamberimiz daima anılmıştır. Mevlit Kandili’ne özel nice şairlerden şiirler, “Muhabbetten Muhammed’e ne hasıl”diyerek nice kasideler bulunur ve nice eserler yazılmıştır. Osmanlı’dan günümüze kadar yaygın bir biçimde devamlı okunan Süleyman Çelebi Hazretleri’nin “Vesîletü’n-Necât” eseri bunlardan sadece biridir. Allah Resulü (s.a.v.)’e duyulan sevginin bir nişanesi olan bu eser Osmanlı coğrafyasında şehirlerden köylere kadar her yerde okunmuş, halka halka insanlara ulaşmıştır. Şair muhabbetle dolup taşmış ve Efendimiz’i şu pek latif ifadelerle anlatmıştır:

Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır,

Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır.

Bir adı Mahmud, bir adı Ahmed’dir,

Varlığı cümle âleme rahmettir.

Kandiller Bir Fırsat İklimidir

Rahmet elçisini gerektiği gibi anmak onu gerektiği kadar anlamak ancak onu sevmekle mümkün olur. Bu sevginin tarifini Rabbimiz bize Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde bildiriyor: “Habibim de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!”[5]

Allah’ı sevmenin ve Allah’ın da bizi sevmesinin yolu yüce Peygamber (s.a.v.)’e tabi olmaktan, onun getirdiği hak, hakikat, adalet ve ahlak yolundan ayrılmamaktan geçer. Bu yüzden biz Müslümanlar Kur’an’la birlikte, Efendimizi yeniden ve yakinen tanımak için kandilleri kendimize, ailemize, toplumumuza birer fırsat imkânı olarak değerlendirmeliyiz.

Sevgililer Sevgilisini Anmak Ve Anlamak Gereklidir

Efendimizi anmamızı Cenâb-ı Hak kullarından şu ayette talep ediyor:

“Allah ve melekler peygambere salat ediyorlar; Ey iman edenler, siz de ona salat ve selam getirin.”[6]

Babasız dünyaya gelişini, altı yaşında annesini kaybedişini, mahzun büyümesini, çocuk ağlaması duyduğunda namazı hızlı kıldırışını, çocuk sırtına bindiğinde secdesini uzatmasını, çocuğun kuşu öldüğü için ciddiye alıp taziyeye gitmesini, şefkatli ve merhametli davranmasını ve tüm insanlığa ders olabilecek davranışlarını yeniden hatırlamak ve hatırladıkça ona salat ve selam göndermek sevgimizin göstergesi olacaktır.

Ayrıca kötülüğün egemen olduğu bir dünyada gençlerle ilişkisi konusu çok önemli. İdeal gençliğin neşeyi, sevinci ve huzuru ancak Rabbine ibadet ederek  bulabileceğini bizlere bildirmiştir. Henüz Kur’an yani vahiy gelmeden her türlü kötülüklerle mücadele etmek için ve bunu daha etkili yapabilmek için “Hilfü’l-Fudul” adlı “Erdemliler Topluluğu”’nu kurmuştur. Bu konuda da ona salat ve selam göndermek sevgimizin göstergesi olacaktır.

Yirmi beş yaşında bir delikanlı iken kendisinden on beş yaş büyük Hz. Hatice validemizle hikmet, sevgi, şefkat, dostluk ve arkadaşlık üzerine bir aile kurmuş olmasında birçok hikmet bulabiliriz. Aileye ve özellikle kadına verdiği değeri, kadınlarına değer vermeyen toplumların asla âbâd olamayacağını bildirmiştir. Bir hadîs-i şerif’te Hz. Peygamber, “İnsanların en hayırlısının eşine en hayırlı olanlar olduğunu” dile getirmiştir.[7]

Vahyin sıcaklığında inen ilk ayetlerde geçen, “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ‘alak’tan yarattı. Oku!”[8] emri hakkında düşünüp  Bu vahiy ile insanlığın nasıl onurlandığını tekrar hatırlayalım ve ona salat ve selam gönderelim.

Hicretiyle, Yesrib köyünü Medine şehrine dönüştürdüğünü, orada nasıl bir medeniyetin temellerini atıp, Evs ve Hazrec Kabileleri arasındaki kan davalarını barış ile sona erdirdiğini, Muhacir ve Ensar’ı nasıl sevgiyle birbirlerine kardeş kıldığını, ilmek ilmek işlediği nakış nakış dokuduğu insan ilişkilerini yeniden okuyalım, hatırlayalım ve ona salat ve selam gönderelim.

Kadınıyla erkeğiyle Medine’yi nasıl bir açık üniversite hâline getirdiğini, cehaletle yaptığı mücadelesini, ilme verdiği önemle beşikten mezara kadar, bir öğrenim yolunu çizdiğini hatırlayalım ve O’na salat ve selam gönderelim.

Yetiştirdiği insanlardan, Hz. Ebû Bekir’in sadakatini, Hz. Ömer’in adaletini, Hz. Osman’ın hayâsını, Hz. Ali’nin cesaretini, Hz.Hatice’nin vefasını, Hz.Ayşe’nin iffetini, Hz.Fatıma’nın ilmini, yetiştirdiği yıldızları yeniden hatırlayalım ve O’na salat ve selam gönderelim.

Salat ve selam ile seni anıyor ve arıyoruz ya Resulûllah. Ümmetin darda yetiş ya Muhammed diyoruz…

[1] Müslim, Sıyâm

[2] Mâide suresi, 5:3

[3] Ahmed, I, 277; Heysemi, I, 196

[4] Enbiyâ suresi, 21:107

[5] Âl-i İmrân suresi, 3:31

[6] Ahzâb suresi, 33:56

[7] Buhârî

[8] Alak suresi 96:1-5