Anmaktan Anlamaya

Anmaktan Anlamaya

Geçtiğimiz günlerde Mevlid-i Nebi haftasını idrak ettik. Toplantılar düzenleyerek Efendimiz’i (s.a.v.) anmaya çalışıyoruz. Hz. Peygamber’i (s.a.v.) konu edinen toplantılar, salt bir anmak için değil; bundan öte onu anlamak, onu hakkıyla tanımak için olmalıdır. Çünkü, onu tanıdığımız, hayatını anla(mlandır)dığımız kadarıyla hayatımıza taşıyabilir, siretini siretimiz edinebiliriz; sünnetine tabi olabilir ve O’nu örnek alarak vefa gösterebiliriz. Böylece, Hz. Peygamber, kendisini anlama düzeyimizle doğru orantılı olarak her yıl sadece dilimizde değil, kalbimizde, zihnimizde, duygu ve davranışlarımızda yeniden doğar ve bütün yıl onunla adeta hem dem olabiliriz.

Hz. Peygamber’i tanımadan onunla ilişkimizin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini, onunla ilişkilerimizde nelere nasıl dikkat etmemiz gerektiğini, hangi ölçütlere göre ona karşı tutum ve davranışlarımızı belirleyeceğimizi bilemeyiz. Onu tanıdığımız oranda insanlık içindeki konumunun ne olduğunu, bizim için ne anlam ifade ettiğini anlayabiliriz. Anladığımız oranda, ona yönelik tutum ve davranışlarımızın nitelik düzeyi yükselir.

Rasullullah’ı iyi tanımadan onun getirdiği mesajı doğru anlayamaz, o mesajın bizim için ne anlam taşıdığını, bizimle ilişkisini fark edemez, hayatımızla bağını anlayamaz, onunla hayatımızı ilişkilendiremeyiz. Rasulullah’ı iyi anlamadan onun gerçekleştirdiği, özü itibariyle diğerlerinden farklı, hızlı ve köklü inkılabı anlayamaz; hicret ettiğinde çatışmalarla paramparça bir köy görünümündeki Yesrib’i nizamın hâkim olduğu gerçek bir kente (Medine’ye) dönüştürmede uyguladığı stratejik yöntemi kavrayamayız. Onu anlamadan, ayrıldığı Mekke’ye muzaffer bir fatih olarak ve suhuletle dönmesini sağlayan düşünce ve metodu vs. anlayamayız. Sözün özü, onu idrâk etmeden, yirmi üç sene gibi kısa sürede örnek bir İslâm toplumu oluşturma ve yola çıkarken benimsediği değerlerinden taviz vermek zorunda kalmadan Endülüs’ten Çin’e kadar uzanan nüfuz alanına ulaşacak bir devleti kurmuş, kendisine sadık ve alabildiğine iyi yetişmiş bir topluluk bırakma mucizesini anlayamayız.

Ne var ki, bunları anlamanın kolay olduğu söylenemez. Her şeyden önce yoğun ve çok yönlü bilimsel ve entelektüel çaba sarf ederek bunun usulünü iyi belirlemek gerekmektedir. Hele hele, İslâm karşıtlarının ifsat amaçlı kullanımına malzeme taşıyan bir peygamber tasavvurunun pervasızca sürdürülmesini önleyecek yeterli bir usulü açık seçik biçimde ortaya koymak şarttır. Bu usulü yakalamadan, O’nun bizim gibi bir beşer olmasına (Kehf, 18, 110) rağmen nasıl melekleri bile gıpta ettirecek kadar yüceldiğini, anlayamayız.