İslami Açıdan Tevazu Sahibi Olmak ve Hayatımıza Yansımaları

İslami Açıdan Tevazu Sahibi Olmak ve Hayatımıza Yansımaları

İslam’da tevazu, kulun Allah karşısında kendi acziyetini idrak etmesiyle başlar. Gerçek tevazu, Hakk’ın büyüklüğü karşısında insanın kendi yerini bilmesi ve bu idraki hayatına yansıtmasıdır. Kur’ân, Allah’ın büyüklüğünü ve insanın ona karşı acizliğini vurgular. Bu bilinçle yaşayan bir mümin, kullukta tevazu gösterir ve bu tevazu, onun ibadetlerine ve günlük hayatına yansır.

Habip Yazıcı

Tevazu sahibi olmayı tanımlamadan önce bu kelimenin bize neyi anlattığını değerlendirmekte fayda vardır.

Tevazu Kelimesinin Manaları

Tevazu, Arapça “vaz‘” kökünden türeyen bir kelime olup, “kendi itibar ve derecesini düşük görmek, birine boyun eğmek” anlamına gelir. Türkçede ise “alçakgönüllülük” olarak karşılanmaktadır. Istılah olarak ise, tevazu, kişinin başkalarını küçük görmeden, kendini onlardan üstün tutmadan hareket etmesi, kibir ve gururdan uzak durmasıdır. Râgıb el-İsfahânî, tevazuun “da‘at” kökünden geldiğini ve kişinin kendini lâyık olduğundan daha düşük bir seviyede görmesi anlamına geldiğini belirtir.

Tevazunun Zıddı: Kibir

Her kavram, zıddı ile daha iyi anlaşılır. Tevazunun zıddı kibirdir. Kibir, insanın kendisini başkalarından üstün görmesi, bu üstünlük vehmiyle başkalarına karşı küçümseyici bir tavır sergilemesidir. Kibirli kişi, sahip olduğu mal, makam veya ilim gibi değerleri kendisine ait görüp bu özellikleriyle övünür ve başkalarını küçümser. Hz. Peygamber (s.a.v.) kibri, “hakikati inkâr etmek ve insanları küçük görmek” olarak tarif eder.

Kur’ân ve Hadislerde Tevazu

Kur’ân-ı Kerim’de tevazu, Rahman’ın kullarının özelliklerinden biri olarak zikredilir: “Rahman’ın kulları, yeryüzünde tevazu ile yürürler. Cahiller onlara laf attığında, selam derler geçerler” (Furkan, 25/63). Bu ayet, tevazuun müminlerin en belirgin özelliklerinden biri olduğunu ortaya koyar. Başka bir ayette, müminlerin ana babalarına karşı tevazu göstermeleri gerektiği belirtilir (İsra, 17/24).
Hadislerde ise tevazu, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatıyla en güzel şekilde örneklenmiştir. O, bir kul olarak yaşamayı tercih etmiş, krallar gibi gösterişli bir hayat sürmekten sakınmıştır. “Birbirinize karşı mütevazi olunuz, kimse kimseye üstünlük taslamasın” hadisi de bu erdemi pekiştirir. Hz. Peygamber, kendisine aşırı hürmet gösterilmesini de istememiştir. Bir defasında elini öpmek isteyen birine, “Bu yaptığını Acemler krallarına yaparlar, ben kral değilim” diyerek tevazu göstermiştir.

Tevazunun Hayata Yansımaları

a. Kulluk Bilinci ve Kullukta Tevazu

İslam’da tevazu, kulun Allah karşısında kendi acziyetini idrak etmesiyle başlar. Gerçek tevazu, Hakk’ın büyüklüğü karşısında insanın kendi yerini bilmesi ve bu idraki hayatına yansıtmasıdır. Kur’ân, Allah’ın büyüklüğünü ve insanın ona karşı acizliğini vurgular. Bu bilinçle yaşayan bir mümin, kullukta tevazu gösterir ve bu tevazu, onun ibadetlerine ve günlük hayatına yansır.

b. Davranışlarda Tevazu / Rahman’ın Kullarına Karşı Tevazu

Tevazu, sadece Allah’a karşı değil, insanlara karşı da gösterilmelidir. Rahman’ın kulları, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve insanlara karşı büyüklenmezler. Hz. Peygamber, hiçbir insanı küçümsemeden, herkesle eşit seviyede muhatap olmuş, kölelerin davetlerine bile icabet etmiştir.

c. Giyim Kuşamda ve Yaşamda Tevazu

Hz. Peygamber (s.a.v.), sade bir yaşamı tercih etmiş, gösterişten uzak durmuştur. Giyiminde de tevazuya önem vermiş, mütevazı giyinmenin imanın bir parçası olduğunu belirtmiştir. Bu tutumu, onun Allah karşısındaki kulluğunun ve insanlarla olan ilişkilerindeki tevazunun bir yansımasıdır.

d. İlim ve Zenginlikte Tevazu

İlim ve zenginlik, insana değer katan unsurlardır, ancak bu değerler tevazu ile taçlandırılmadığında kibir doğurur. İslam’da ilim sahibi olanların tevazu göstermesi, bilgiyi başkalarına aktarırken kibirden uzak durmaları beklenir. Aynı şekilde zenginlik, insanın başkalarına karşı kibirlenmesine sebep olmamalı, bilakis malın gerçek sahibinin Allah olduğu bilinciyle mütevazı olunmalıdır.

e. Soy Sop (Nesep), Mensubiyetler ve Makamlar Çerçevesinde Tevazu

Soy sop, nesep ve makam gibi unsurlar, insanları bölebilir ve kibir doğurabilir. Ancak İslam, bu tür ayrımları reddeder ve tevazuu yüceltir. Peygamberimiz (s.a.v.), soylu bir aileden gelmesine rağmen, bunu hiçbir zaman kibir vesilesi yapmamış, bilakis herkesle eşit muamelede bulunmuştur.

İslam Tarihinden Tevazu Örnekleri

a. Hatem bin Adiy: Hatem bin Adiy, cömertliğiyle meşhur Hatim-i Tai’nin oğludur. Hatem, İslam’ın davetini duyduğunda, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile karşılaşma fırsatı buldu. Bu karşılaşmada, Peygamber Efendimizin tevazuu onu derinden etkiledi. Hz. Peygamber’in sade yaşam tarzı, kibirden uzak tutumu ve her insanla eşit seviyede konuşması, Hatem bin Adiy’in kalbinde büyük bir değişim yarattı. O, bu etkilenme sonucunda İslam’ı kabul etti. Peygamberimizin, bir lider olarak gösterdiği tevazu, onun sadece dostlarına değil, düşmanlarına karşı da nasıl bir insan olduğunu açıkça gösterir. Hatem, bu tevazu karşısında İslam’ın barış ve merhamet dolu mesajını kabul etti.

b. Ebu Hureyre: Ebu Hureyre (r.a.), İslam tarihinin en önemli sahabilerinden biridir. Bir gün Peygamberimizin ayakkabısının bağı çözülmüştü. Ebu Hureyre hemen eğilip bağlamak istedi. Ancak Peygamber Efendimiz, bu davranışı tevazu ile reddetti ve “Bu hareketin, başkasına hizmet gördürmek demektir. Ben başkasına hizmet gördürmeyi sevmem” buyurdu. Bu olay, Peygamberimizin tevazusunu ve hiçbir zaman kendisini başkalarından üstün görmediğini gösteren en güzel örneklerden biridir.

c. Hz. Ömer: İslam’ın ikinci halifesi Hz. Ömer (r.a.), mütevazı kişiliğiyle tanınırdı. Bir gün Hz. Ömer’i omzunda kırba ile su taşırken gören bir sahabi, ona “Bu ne hal, ey Allah Resulü’nün halifesi?” diye sordu. Hz. Ömer, “İçimde şöyle böyle bir kibir hissettim, onu kırmak istedim” diye cevap verdi. İnsanların onu bir lider olarak değil, sıradan bir insan olarak görmelerini isterdi.

d. Hz. Ali: Hz. Ali Peygamber Efendimizin bu tevazuunu örnek almış, halifeliği döneminde bile sade bir yaşam sürmüştür. O, müminlerin emiri olmasına rağmen, halkın içinde sıradan bir vatandaş gibi yaşar, herkesle aynı sofrayı paylaşırdı.

Sonuç

Tevazu, İslam’da önemli bir erdemdir ve kibir gibi kötü huylara karşı bir zırh olarak değerlendirilir. Tevazu, kulun Allah’a karşı acziyetini kabul etmesi ve diğer insanlarla ilişkilerinde bu bilinci yansıtmasıdır. İslam, tevazuu yücelten bir din olarak, bireylerin hayatlarının her alanında bu erdemi yaşamalarını teşvik eder. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda en güzel örnektir ve onun hayatı, müminler için bir rehberdir. Tevazu, insanı Rabbine yaklaştıran ve toplumda huzuru sağlayan en değerli ahlaki özelliklerden biridir.