Hâmid Aytaç: Hat Sanatının Öncü İsmi

Hâmid Aytaç, Türk hat sanatının önemli isimlerinden biri olarak, hat yazmaya olan tutkusu ve sanata olan katkılarıyla tanınır. Hayatı boyunca yazı sanatına adanmış bir yaşam süren Aytaç’ın hikayesi, sadece bir sanatçının değil, aynı zamanda mücadelecinin öyküsüdür.
- HAYAT
- 25 Ekim 2024
Hamid Aytaç, (asıl ismi Şeyh Musa Azmî) 1891 yılında Diyarbakır’da, hattat Dem-i Midî’nin torunlarından Zülfikar Ağa ve Müntehâ Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. Yazıya olan merakı küçük yaşlardan itibaren belirginleşti. Yazı sevgisini ve ilk yazı derslerini, yetişmesinde büyük rolü olan sıbyan(ilkokul) mektebindeki hocası Mustafa Âkif (Tütenk) Bey’den aldı. Devam eden okul yıllarında bu ilgiyi daha da pekiştirdi ve farklı yazı türlerini keşfetti. Ancak tahsil hayatındaki derslerine gereken özeni göstermediği için babasının tepkisiyle karşılaştı ve bir süre yazıya olan ilgisi yasaklandı. Ancak bu yasaklar, onun kararlılığını sarsmadı. Sultan II. Abdülhamid’in cülûs yıl dönümünde yazdığı bir tuğra sebebiyle aldığı ödül, tekrar yazıyla meşgul olmaya başlamasını sağladı. Lise yıllarında, Mustafa Râkım yolunda bir hattat olan akrabası Abdüsselâm Efendi’den sülüs ve celîsini ilerletti, şahsiyeti ve sanat anlayışı büyük ölçüde bu zatın etkisinde gelişti. Aynı dönemde resimle de ilgilenmeye başladı ve ressam Ali Rızâ Bey tarzında eserler verdi. İstanbul’a 1908 yılında giderek hukuk okumaya başladı ve Sanayi-i Nefise mektebinde güzel sanatlarla ilgilendi. Yalnızca kısa bir süre sonra müsabaka ile resim matbaası müdürlüğüne getirildi.
CELÎ SÜLÜS HATTINDA KENDİ TARZINI OLUŞTURDU
İstanbul’da birçok ünlü hattattan dersler alarak kendini geliştirdi. Özellikle Mehmed Nazif ve Kâmil Akdik gibi ustaların rehberliğinde, Aytaç’ın yazı sanatındaki ilerleyişi hız kazandı. İsmail Hakkı (Altunbezer) Bey’den tuğra çekmeyi öğrendi ve celî sülüs tarzında ustalaşarak kendi tarzını oluşturdu.
Ancak babasının ölümü ve geçim sıkıntısı nedeniyle güzel sanatlar okulunu (Sanâyi-i Nefîse) tamamlayamadı. Matbaacılık kariyerine devam etmek üzere ayrıldı ve çeşitli matbaalarda çalıştı. Hattatlık yeteneği onu birçok farklı alanda başarılı kıldı. I. Dünya Savaşı yıllarında Yıldırım Orduları Grubu emrinde Almanya Berlin’de Harita Dairesi’nde bir yıl çalıştıktan sonra tekrar İstanbul’a döndü. Sonrasında matbaadaki görevinden istifa etti ve “Hattat Hamid Yazı Evi’ni açarak serbest çalışmaya başladı, lakin 1928 harf inkılâbından sonra atölyesini matbaa haline getirdi ve klişecilik, çinkografi, pantografi, mâmul maddeler için lüks etiket ve kartvizit basımı gibi işlerle meşgul oldu. Türk matbaacılığında bu teknikleri kullanan ilk isim oldu. Bunların yanı sıra, hat ile de ilgisini kesmeyerek yurt içinden ve yurt dışından gelen özel istekleri karşılamaya devam etti.
İNZİVAYA ÇEKİLİŞİ VE HAT AŞKI
Eşinin ölümünden sonra dul kalan Âdile Hanım’la evlendi ancak evliliğinin yürümemesi ve 1960 yılında boşanması üzerine 1975 de dükkanını kapamak zorunda kaldı. Bu vakadan sonra neredeyse hayata küserek, Reşîd Efendi Hanı’nda mütevâzı bir odaya yerleşip kendini yegâne aşkı olan yazıya hasretti ve 1980 yılına kadar aralıksız yazı yazdı. Son yıllarını hastalıklar içinde geçiren büyük üstad, 18 Mayıs 1982 tarihinde vefât etti. Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilen naaşı daha sonra Şeyh Hamdullah’ın ayakucuna nakledilmiştir.
Hâmid Aytaç’ın eserleri hala pek çok cami duvarında, mezar taşında ve müzelerde hayat buluyor. Onun yazıları, sadece kâğıt üzerinde değil, aynı zamanda Türk sanatının ve kültürünün canlı bir parçası olarak varlığını sürdürüyor. Ayrıca sadece kendi sanatıyla değil, yetiştirdiği öğrencilerle de hat sanatına büyük bir etki yaptı. Hasan Çelebi, Muhsin Demirel, Ali Rüştü Oran, Fuat Başar gibi toplamda 15 hattat, Aytaç’ın öğrencileri arasındaydı ve onun sanatından ilham alarak kendi tarzlarını oluşturdular. Hattat Hâmid Aytaç, İslam yazı sanatlarına yön veren ve İslam dünyasının dikkatlerini İstanbul üzerinde toplamayı başaran büyük Türk hattatlarının sonuncusudur. O, 500 yıldır kesintisiz devam eden bir silsilenin son halkalarından birisidir. Eserleri Mısır ve Irak dahil birçok ülkede sergilenmektedir.
KENDİNE ÖZGÜ HATTIYLA YAZMAKTAN VAZ GEÇMEDİ
Hamid Aytaç, yaşamının çeşitli dönemlerinde bir çok farklı alanlarda çalışmak zorunda kaldı. Ancak, bu zorluklara rağmen asla yazı yazmaktan vazgeçmedi. Ayrıca bu sanatsal yeteneğini iş hayatında da kullanarak önemli bir denge kurdu. Geleneksel eğitim yoluyla değil, birçok farklı kaynaktan öğrenerek kendini geliştirdi ve bu da onun eserlerinde farklı ve özgün bir tarzın ortaya çıkmasına olanak sağladı. Hattatlık icazeti alıp almadığı belirsiz olsa da, adı Türk hat sanatının önde gelen isimleri arasında anılmaya başladı. Son yıllarında bile, hastalıklarla mücadele etmesine rağmen, yazmaktan asla vazgeçmedi. Bu duruşu, onu unutulmaz bir örnek ve ilham kaynağı haline getiriyor.