Bizim Geleneklerimiz Nerede Kaldı?
Günümüzde yaşadığımız her alanda kültürel yozlaşmanın etkilerini görüyoruz. Toplumumuza ait bin yıllık gelenekler ve görenekler anlamını kaybediyor ve değişime uğruyor.
- AİLE
- 21 Kasım 2024
Hülya Akbul-Çakır*
Kültürel yapımızdan ve değerlerimizin korunmasından bahsederken artık daha da bir itinalı olmamız gerektiği kanısındayım. Kültür kavramının tanımına baktığımızda, bir toplumu diğer toplumlardan farklı kılan, kendine özgü anlayış ve davranışları ile omurgasını oluşturan yaşayış ve düşünüş biçimi olduğunu görüyoruz. Hayatın dinamik oluşu ve toplum hayatında zamanla meydana gelen değişimler kültür yapımızdaki dil, tarih, sanat ve gelenek gibi öğeleri de değişime uğratıyor.
YAŞANTIMIZDAKİ YOZLAŞMA
Kültür bir toplumun düşünüş birliğini oluşturan gelenek durumundaki yaşayış ve düşüncenin tamamıdır ki, bugün düşünüş ve yaşayış biçimine baktığımızda bir çözülme ve bozulma hatta bir yozlaşma yaşadığımız ne kadar da aşikâr. Neden mi?
ÇOCUĞUN SÜNNETİ BAHANE…
Çok masum başlamış olan sünnet düğünü törenlerini düşünün bakalım… Dinî bir hassasiyeti yerine getirirken yapılan ciddi israflar ve toplum içinde daha iyisini ve görkemlisini yapma yarışları, aslında yüce dinimizin tavsiyelerinin tam da tersini ortaya koymakta.
Kendi iç dünyasında birtakım heveslerini alamamış ve kendini göstermek için sünneti bahane eden ebeveynler, çocuklarına şehzade kıyafetleri giydirirken, kendileri de âdeta tekrardan gelin ve damat oluyor. Dahası var. Sünnet merasimini kutlama adı altında mevlüt okuyacak kişinin âdeta assolist gibi mekâna girişi ayrı bir trajikomediyi sergiliyor.
“TAMAMEN” SÜRPRİZ
Kültürel yozlaşma mutlaka toplumun diğer alanlarına da yayılacaktı. Nitekim bunu evlenme teklifleri ve bunun ilanı takip etti. Ebeveynin daha onayı var mı yok mu bilmeden, aileler arası bir tanışma-uyuşma var mı dikkate almadan gençlerde evlenme tekliflerini gerçekleştirme modası yaygınlaştı. İşin ilginç tarafı gelin adayı evlenme teklifinin nasıl ve nerede yapılacağını belirliyor ve delikanlı da bu isteği uygulama noktasında yükümlü olarak hazırlıklarını yapıyor. Ama öyle bir hazırlık olmalı ki, kızımızın hiçbir şeyden haberi yok. Yani tamamen sürpriz olacak.
İLK DENGE BOZUKLUĞU
Tabii, bu esnada her iki tarafın da arkadaşları organizeye dahil olmalı ve hazır bulunmalı. Delikanlı çiçeğini ve pırlantasını kızımız ile önceden seçtiği için dersine iyi çalışmış öğrenci gibidir. Yapılacak teklifin diz çökerek olması gençler tarafından romantiklik olarak nitelendirilirken aslında göz hizasının kaybı ilerideki evlilikleri ile ilgili ilk denge bozukluğunu da beraberinde getirdiğinden habersizlerdir. Zira kadının ruhu diz çöktürdüğü erkeğe uzun vadede saygı duymasına engel olabilmekte, erkeğin ruhu ise diz çöktüğü kadına yapabileceği en uç hareketi yaptığı için uzun vadede sevgisini göstermede ve ilişkisi için yatırım yapma gayretindeki motivasyonunu azaltmaktadır.
EN İNCE DETAYLAR…
Gençler arasındaki evlilik teklifi organizasyonundan sonra dünürlerin tanışma kısmına geçebiliriz. Kız isteme törenlerine giderken özel tepsilerdeki hazırlıklar âdeta dudak ısırtır cinsten. Özel mekânlar tutuluyor, kız isteme merasiminden sonra gelin kızın giyeceği ayrı tören elbiseleri alınıyor ve erkek tarafı o aldığı marka malzemeleri yine bir uyum bütünlüğü içinde ve herkesin göreceği şekilde paketliyor. Uzunca bir kuyruk oluşacak şekilde sırasıyla eve veya tutulan mekâna girecek insanlar, ellerindeki paketleri nasıl tutacaklarına ve sunacaklarına kadar ince detaylara dikkat ediyor.
“KIZIMIZA BİR SORALIM”
Anlamakta çok zorlandığım bir konu ise kız babasının bu hengamenin içerisinde damat tarafının kız istemesine cevaben, usulen de olsa “Kızımıza bir soralım” demesidir. Yani, kız zaten sosyal medyada ilan etmiş. Öncesinde mekân tutmuşsun, çevreni davet etmişsin. Bu sorunun ne anlamı kaldı? Ayrıca gelin olacak kızın kahve yapımı ve takdimi için tutulan özel fotoğrafçı herhalde bu törenlerde en mutlu olan insandır diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Düğün hazırlıkları tüm israfıyla devam ededursun, yeter ki gençlerin hayalleri gerçekleşsin ve hiçbir eksikleri olmasın!
Yaklaşan düğün tarihiyle beraber bekarlığa veda partisi, milli ve duygu dilimiz Türkçe de olsa İngilizce yazılı ‘bride’ kuşakları veya sabahlıkları gibi detaylar, son olarak da kına gecesi için hazırlıklar devam ediyor.
ELBİSEYE UYGUN PEÇETE, ÇİÇEK, BÖCEK
Başta gelin kızın giyeceği süslü ve pahalı elbiseler ve ayrıca kına yakılırken yine özel pahalı kına kaftanları alınırken, ‘konsept’ adı altında belli renk ve temalar seçilerek gösterişin dozu iyice ayarlanıyor. Kına elbisesinin rengine uygun belirlenen peçete, çiçek, böcek tarzında ne varsa süslemelerin tamamı bir uyum içinde olması gerektiği dikkatlerden kaçmıyor.
Elbette ki gelinin girişi, damat ile dansı ve oyunu ve hatta kaynanaların dahi nasıl bir davranış sergileyeceği bu ‘konsepte’ uygun ayarlanıyor. Yetmedi, erkek annesi “Ne kadar da güzel evlat yetiştirmişsin dünürüm” başlığı altında kızın annesine altın bileziği herkesin gözü önünde ‘konseptin’ bir parçası olarak takıyor.
Bunlar kimin örfü, âdeti? Kimin geleneği göreneği?
NE YAPIYORUZ BİZ?
Sonuç itibariyle şunu söylemek istiyorum: Amacım bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Onun için lütfen bir kendimize gelelim ve ne yaptığımızın farkına varalım. Kim olduğumuzu, tarihimizi, kültürümüzü unutmadan, yozlaşmaya fırsat vermeden, örfümüzü ve adetlerimizi yerinde yaşayarak, dinimizin bize çizdiği çerçeve doğrultusunda israfa yönelmeyerek yaşayalım ve yaşatalım tüm mutlu günlerimizi. Nihayetinde yukarıdaki sıralananlar artarak devam ediyor ve gelecek nesillerimizin doğrudan duygu, düşünce ve davranış ekseninde eğitimlerinde etkili oluyor.
*Uzman Sosyolog, Sistemik Terapist, Sistemik Travma Terapisti