YAZARLAR
Anlam Arayışından Ahlak Edinmeye
İnsanın fıtrî anlam arayışına ket vurmamak, aksine onu besleyip geliştirmek görevimizdir. Kişi insanî yetilerini geliştirdiği, insanlaştığı oranda anlam arayışı, derinleşir ve yeni boyutlar kazanır. Varlık dünyasını, hayatı anlamlandıran insan, varlıkların konumlarını ve aralarındaki ilişkileri de anlamlandırmaya başlar. Haliyle, böyle bir anlam arayışı, insanı ahlakla buluşturur. Anlamlandırma düzeyi yükseldikçe, ahlaki yetkinlik kazanabilir, ahlakî kişilik geliştirebilir. Ahlakî değerleri bulup anlamlandırması, onların kendi varlığıyla ve hayatla bağını kurması, günlük hayatta karşılaşılan olay ve olgular karşısında uygun ahlakî tutum ve davranışı oluşturması anlam arayışını hep sürdürmesini gerektiriyor.
Ahlaki yetkinlik, normların ve eylemlerin doğruluğunu bilgi düzleminde kavramaya ilaveten onu fiilen gerçekleştirmeyi de kapsamaktadır. Böyle olmazsa, kişinin fikirleriyle eylemleri arasında uyumsuzluk veya çelişki olur. Bu ise, ahlakî yetkinlikle bağdaşmaz. Çünkü ahlak edinme, kişinin söz ve eylemlerinde bütünlük ve tutarlılık sağlar. Söyledikleriyle yaptıkları kolay kolay çelişmez. “Yapmadığınız şeyleri niçin söylersiniz?” (1) ilahî uyarısının muhatabı olmamaya gayret eder. Bireyin ahlakiliği ruhuna sindirmesi ilerledikçe fikir ve eylemlerinde tutarlılık ve bütünlük niteliği artar.
Esasen kişi, bir sözü ya da fikri anladığında, artık anladığı şey o kişinin ruhuna nüfuz etmiş ve ruhunun bir parçasını oluşturmuştur; onun tutum ve davranışlarını yönlendirir. Ancak, anlama herkeste farklı düzeylerde oluştuğu için, sözü edilen işlevlerin miktarı ve düzeyi, anlama düzeyine göre gerçekleşir.
Ahlak eğitimi yapılarak değerlerin öğretilebileceği, ama onlara uygun davranmanın sağlanamayacağı iddia edilebiliyor. Bireylerin amaçlarına ulaşmak için etik dışı yollara başvurmalarının, açgözlülükten, ideolojik etmenlere kadar yayılan çok çeşitli nedenlerden kaynaklandığı söylenebiliyor. Bunlar tartışmaya açık iddialar. Şöyle ki, sözü edilen hususlar iyi analiz edilirse temelde onların hepsinin yeterince bilgiyle beslenerek anlamlandırma yetisinin geliştirilmemiş, onlara doğru anlamlar yüklenememiş olmasından kaynaklandığı anlaşılabilir. Burada öğrenmenin niteliği, düzeyi önemlidir. Diğer faktörler, kişinin anlamlandırma gücünü alt edecek kadar güçlüyse elbette onlar öne çıkar. Meselenin anlama boyutunun mahiyetini ve işlevlerini doğru analiz etmekte yarar var. Elbette, ezber düzeyinde kalmış, kişinin kendi ürünü haline gelmemiş malumatlarla anlamlandırma yapılamayacağını ve ayrıca, bilmenin ve anlamanın katmanları olduğu hatırdan çıkarılmamalı.
(1) Saff suresi, 61:2.