Saz Yolu ve Kubbetüs Sahra

Saz Yolu ve Kubbetüs Sahra

@camiahaber

Sabah Ülkesi Kültür Sanat Derneği’nin düzenlediği Sanat Haftası kapsamında sergilenen Saz Yolu ve Kubbetüs Sahra adlı resimlerin sanatkârları eserlerini tanıttı.

Betül Mis, Hilâl Alphan

Sabah Ülkesi Kültür Sanat Derneği’nin 8-15 Aralık 2024 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Sanat haftasında birbirinden özel eserler sergiye sunuldu. Hüsn-i hat, Ebru, Çini, Tezhip, Fotoğraf, Geometrik desen, Herbaryum ve İllüstrasyon dallarından toplam 50’yi aşkın eser ziyaretçiler ile buluştu. Sanatkâr Hilâl Alphan, ‘Saz Yolu’ adlı eserin manasını ve motifleri diğer sanatkârlar gibi sergi katılımcılarına bizzat açıkladı. ‘Kubbetü’s Sahra’ isimli eserin Sanatkârı Betül Mis, çiçeklerle bezenmiş çalışmasının duygusal hikâyesini paylaştı. 

SAZ YOLU: DOĞANIN İLAHİ̂ AHENGİ 

Saz Yolu üslubu, doğanın kalbinde gizlenmiş bir hikâye, yaprak ve çiçeklerin arasından fısıldayan bir sır gibidir. Bu sır, sadece estetik bir tercihin değil, derin bir manevi anlayışın yansımasıdır. Hayvan figürleri, bu üslupta açıkça sergilenmek yerine, dalların kıvrımları arasında saklanır; yaprakların gölgesine sığınır, çiçeklerin arasından usulca görünür. 

YARATICIYA DUYULAN SAYGI

Osmanlı sanatında canlı figürlerin doğrudan betimlenmesi, ilahi yaratıcıya duyulan saygının bir gereği olarak ihtiyatla ele alınmıştır. Bu anlayış, sanatçıyı doğrudan tasvire değil, derin sembollerle ifade edilen bir yolculuğa yönlendirmiştir. Bu yüzden hayvanlar, doğanın bir uzantısı gibi işlenmiş, yaprakların ve çiçeklerin arasına incelikle yerleştirilmiştir. Onlar, birer gösteriş unsuru değil, Allah’ın hikmet dolu yaratışının küçük birer işaretidir.

Ejderha, kuş, simurg ya da aslan… Her biri bu üslupta bir mânâ üzerine tasvir edilmiştir. Yaprakların arasından süzülen bir kuş, insanın Allah’a yükselme arzusunu anlatırken, dallar arasında dinlenen bir kuş ise huzurun ve teslimiyetin ifadesidir. Ejderha, nefis ile mücadeleyi ve insanın zorlukları aşma gayretini simgeler. Simurg, çiçeklerin arasında bilginin ve dirilişin sembolü olur. Aslan, kudret, adalet ve cesaretin timsalidir. 

MANEVİYAT DOLU GİZEM

Ben de bu anlayışla, mavi ve beyaz renklerin hâkim olduğu bir çini pano hazırladım. Eserimde, saz yolu üslubunun zarafetini yansıtan yaprak ve çiçeklerin arasına iki balıkçıl kuşu gizledim. Kuşlardan biri boynunu bükmüş, sabır, huzur ve teslimiyeti, diğeri ise başını yukarı kaldırmış, Allah’a yükselme arzusunu simgeliyor. Doğanın dilini konuşan bu iki figür, yaprakların arasındaki yerleriyle hem görünür hem saklılar; tıpkı Saz Yolu’nun maneviyat dolu gizemi gibi. 

Saz Yolu, açık bir anlatım yerine derin bir ima dilini benimsemiştir. İnsan eliyle kağıda işlenen bu desenler, Allah’ın yüceliğini ve yaratılıştaki güzelliği dile getirir. Yaprakların arasında saklanan figürler, gözümüzü hem detaylara bakmaya davet ederken, hem de bütünü görerek Yaradan’ın yüceliğine tefekkür etmeye yönlendirir. Çünkü her giz, onu bulana kendini açan bir ilhamdır. 

KUBBETÜS SAHRA

Eserin çerçevesi 50×60 ıhlamur ağacı ve iki kat müze camından oluşuyor. Eser Kudüs ziyaretinde çektiğim Kubbetü’s Sahra fotoğrafımdan yola çıkarak hazırlanmıştır. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde eklenen turkuaz çinilerin yerinde Kudüs’ten zeytin ağacı yaprakları, Bab’ül cenne kapısının yerinde Filistin direnişinin sembolü olan gelincik çiçeği ve II. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan ve Mehmet Şefik Bey tarafından sülüs hat ile meşk edilen Yasin suresi kemerinin yerinde beyaz güllerden kesilen kalpler var, nitekim Allah Resûlü (s.a.v.) “Yasin Kur’an’ın kalbidir” buyurmuştur ve Mescid-i Aksa’nın her mü’minin kalbinde yer alması gerektiğini simgeler. Beyaz gül yaprağı da gül kokan Peygamberimiz (s.a.v.)’i temsil etmektedir. Bu çalışma Yasin suresi eşliğinde nakşedilmiştir. 

Kubbetüs Sahra’nın üzerine çığ gibi yağan çiçekten rahmet yağmurları Mescid-i Aksa’nın kutsiyetinin temsil ederken, toprağında nesvü nema bulan çiçekler, çiçek gibi filizlenecek Filistin’e dair ümidimin bir tecessümüdür.

ÇİÇEKLERİN ANLAMI

Her mahlûkatın kendi fıtratına müşahhas bir zikir minvali vardır. Çiçekler ise zarafetleri, renk ve şekillerindeki kesret ile ve bu kesrette oluşturdukları âhenk ile Allah azze ve celle’nin vahdaniyetinin tezahürüdürler âdeta. Hattat Ünal Ünalan’ın tabiri ile İslam sanatlarında “Sanatkâr kendini bir aracı olarak görüp muhatabını en ulvi olan mana ve duygu ile buluşturma gayretindedir”. Bu cihetten çiçeklerle çalışmanın belki de en büyük lütfü, çiçeklerin Sâni’si olan Allah’ı bu kadar gayretsiz ve bir o kadar pürüzsüz bir biçimde sanatın ve odağın merkezine koyabilmektir.

Sergide eserimi gören bir hanımın şu cümlesi beni pek etkilemişti, “Bu dava için hepimizin bir şey yapabileceğini bana hatırlattın.” Evet, belki de sergide en gayretsiz bir biçimde, sadece Rabbimin yarattığı sanat eserlerini bir araya getirerek oluşturulmuş bu kompozisyon bile bu davaya hizmet edebiliyorsa, herkes elini kalbine koyup Filistin mücahidi Abdullah Galib Bergusi’nin bu nidasına dikkat kesilmeli: “Eli kalem tutan bu davayı yazsın. Hitabeti güçlü olan bu davayı konuşsun. Herkes bir şey yapsın ama sakin sessiz kalmasın. Çünkü sessizlik öldürür.” 

Eserdeki zeytin ağacı yaprakları da Peygamber (s.a.v.)’in “Gidin ve orada namaz kılın! Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılmazsanız, oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!” davetine bir atıftır, nitekim her birimiz henüz gitmesek de, görmesek de, üç kutsal mescitten biri olan Mescid-i Aksa’ya bir borcumuz var. Bu eser onur, izzet ve şecaat sahibi Filistin halkına borçlu olduğum zeytin yağımdır.