Kültür Elden “Gidiyeah”

Kültür Elden “Gidiyeah”

@shutterstock

Kültürel zenginliğimizi koruyamadığımızda veya doğasındaki iyi nitelikleri sonradan yitirdiğimizde, bizden sonraki nesilleri de olumsuz yönde etkilemiş oluyoruz.

Hülya Akbul-Çakır

İnsanoğlunun yaşamı içerisinde yaşamını ilerletme, yaşamına yön verme konusunda tutunduğu ve sarıldığı normlar ve değerler vardır. Bunlar nesilden nesile aktarılan geleneklerle de bir sonraki nesle kolaylık sağlamaktadır. Gelenekler vazgeçilmez değildir. Sadece vazgeçtiğimiz geleneklerin yerini nelerle doldurduğumuza dikkat etmeliyiz.

Bir kültür içinde kendini bulmuş bir gelenek, nasıl ki zaman ve mekân içinde uygulanırlığı azalabilir ve hatta yenilenmesi gerekir ise, yerine koyulan yenilikler de sahip olunan değerler manzumesine ters düşmemelidir.

Bugün yaşadığımız haz ve hız çağında o kadar hızlı bir tüketim içindeyiz ki, haz duygumuz tamamlanmadan yeni bir hazza odaklanıyoruz. Hayatın farkına varmadan kısa süreli hazza odaklı yaşam sürüyoruz ve âdeta doyumsuzlaşıyoruz.

KÜLTÜR VE EĞLENCE İLİŞKİSİ

Kültür kavramı altında insanların eğlence anlayışlarını da ele alabiliriz. Çünkü insanların eğlence anlayışı, mensup oldukları toplumun kültür seviyesini de ortaya koyar. Eski Roma’nın üst tabakasındaki insanların keyif algılarını gladyatörlerin vahşice müsabakaları beslemekte idi. Peki, bugün bizim keyif ve eğlence anlayışımız dehşete düşmemiz gereken vahşet, en azından vahşetin bir benzeri değil mi?

ÖZEL ANLAR KİME ÖZEL?

Her geçen gün yenisini eklediğimiz ve abartıyla pompalanan eğlencelerimize şöyle bir göz atalım:
Çocuklarımıza mahremiyet eğitimi verirken bir sürü tabuları ilan eden toplumumuzun bireyleri ne hikmetse, çok özel olan hamileliği ve bu durumdaki kadının karnını sosyal medya platformlarında paylaşabiliyor. Özel fotoğrafçılar tutuluyor, pozlar veriliyor ve hem sosyal medya platformlarında hem de özel de aile bireyleri ile paylaşabiliyor.

Sözüm ona muhafazakâr kesimin ‘baby shower’ ve ‘cinsiyet partileri’ günümüzde vazgeçilmez kutlamalar arasına girerek, bizim de gündemimize oturdu.

Anneye ‘doğum’ hediyesi adı altında aslında masumca başlayan hediye akımı âdeta bir zorunluluk hâline geldi. Hediyenin değerli ve gösterişli olması ve çevredeki kadınların ve annelerin de özellikle görmesi gerekmesi gösterişin aldığı boyutu ortaya koymakta. Hediyeleşmenin aslına gölge düşüren yanlış uygulamalar maalesef bizim toplumumuzda da devam etmekte.

GERÇEK HAYATTAN KOPMA NOKTASI?

Doğum hediyesinden söze girmişken, son dönemlerde bir de yeni doğan bebeği babasına gösterirken ‘yüz görümlüğü’ hediyesi eğlence kültürümüze eklenmiş durumda. ‘Bebeğin kırkını çıkarma’, ‘diş çıkarma’, ‘bebeğin altı aylık olma kınası’, ‘bezden kurtulma’ gibi çeşit çeşit kutlamalar repertuarlarımıza eklendi. Bana göre en üst seviye bir bebeğin doğal gelişim sürecindeki tuvalet eğitiminin ardından yapılan kutlama oldu. Bu ‘eğlencede’ şeker hamuru ile yapılan tuvalete oturtulmuş bir çocuk veya krem şanti ile rengi ve şekli itibariyle dışkıyı temsil eden pastaların yapılıyor olması pes dedirtti. Peki ya bu eğlencelere katılanlara ne demeli? Dışkı görüntüsü verilen bu pastalardan güle oynaya tatmaları bazı şeyleri artık sorgulamamız gerekiyor olduğunun açık bir işareti değil de ne?

Biz ne zaman her bahaneye eğlenmeyi bir ve tüketim bağımlılığını en uç noktalarda yaşayan bir topluluk hâline geldik? Bu durum hayatın gerçeklerinden âdeta bir kopuş değil midir?

Bunca şatafat ve eğlenceden alınan keyif ve haz aslında sadece tüketimdeki kısa süreli mutluluk olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu tür etkinlikler ile mutlu olunabileceğini düşünen insanların çoğalması çok ürkütücü. Nitekim bu aktivitelerle büyüyen çocukların dünyasında nasıl bir iz bırakıyoruz hiç düşünüyor muyuz?

MEMNUNİYETSİZ BİR NESİL

Mütemadiyen doyumsuz olan ve hiçbir şeyden memnun olmayan bir nesilden şikâyet ediyoruz. Acaba bu çocukları doyumsuzluk hâline bizler nasıl getirdik ve hâlâ getirmekteyiz, hiç düşünüyor muyuz? Doyumun sınırı olmadığı için hep daha fazlasını isteyen, artık hiçbir şeyin mutlu olmak için yetmediği insanlar, psikolojik rahatsızlıklar için birer aday hâline geliyor. Zira her fırsatta tüketim, her fırsatta bir kutlama hâli insanları hem maddi hem de manevi zorluyor. Bu durum da hiçbir şeyden layıkıyla mutlu olamayan, sürekli bir yarış, gösteriş hâlinde olan insanı psikolojik rahatsızlıklara açık hâle getiriyor.

GERÇEK MUTLULUK!

Halbuki gerçek mutluluk daha derin ve anlamlı bir duygu durumudur. İnsanın kendinden ve hayatından hoşnut olması, dengede olması, erdemli yaşam sürmesi ve iç potansiyelini en iyi hâliyle ortaya koyması mutluluğun kapısını aralar.

Ez cümle; erdemli nesiller yetiştirmek için zarafet ve letafet dolu ortamlar sunmalıyız. Ortaya koyduğumuz gelenekler bizleri ve nesillerimizi kendi benliğimizden uzaklaştırmak yerine kendinden mutmain hâle dönüştürmelidir.