YAZARLAR
İman ve İstismar Arasında Allahu Ekber!

Şimdi açıktan “İslamist” bir suç işleyeceğim. Bu suçu, hani şu “İslamist” takılan, alçak katillerin her alçakça eylemi sırasında bağırdıkları “Allahu Ekber” manifestosuyla işleyeceğim. Ancak ben “Allahu Ekber” derken alemde tek büyük olan Allah’a inandığım için haykıracağım bu manifestoyu. Hem de “İslamist katil manyak”larla bu katil manyakların her eyleminde bayram yapan “İslamofobik manyak”lara karşı bir manifesto olarak. Ne o manyaklara ne de bu manyaklara istismar hakkı vermemek için imanen ve tasdiken: Allahu Ekber!
Bu bıçaklı katilleri önlemek için önce teşhisin doğru konulması gerekiyor. Teşhis yanlış konulursa, tedavisi de mümkün olmuyor. Birinci yanlış, kafalara takılıp kalan “İslamist fantazisi”dir. Bu konuda yetkililere ilk görünüşte hak verebilirsiniz. Ama, İslamistlik uzmanlarının kendilerini kandırdıklarını göremiyorlar. Gerçi onlar da bu İslamistlik uzmanlarına kanmaya önceden hazırlıklıymış gibi atlıyorlar olayların üzerine. Kim bilir böylesi davranmak işlerine geliyor olabilir. Baksanıza, katil herif saldırıyor, yetkililer gidip hemen camileri kapatmayı ve bu katillerin de hedefindeki Müslümanları karalamayı siyaset hâline getiriyor. Halbuki bu katillerin katilliği öğrendiği yer sosyal medyadır. Bu durumda sosyal medyanın kapatılması gerekmez mi? Yoook, gariban cami cemaatini tehdit etmek ve camilerini kapatmak daha kolay tabii. Ne de olsa cami kapatmak hem ucuz hem de bol oy getiriyor.
İkincisi hukukun uygulanmaması ve adaletin korunamamasıdır. Suçluyu gereği gibi cezalandırma yerine, masum ve suçsuz çoğunluk suçlu gösterilirek mahkum edilirse, bıçaklı saldırıların biteceğini sanmak, sadece hayal görmekten ibaret kalır.
Bakınız, Avusturya’da sağcı olsun, solcu veya yeşil veya liberal olsun, partilerin tek anlaşabildikleri konu, Müslüman kadınlara başörtüsü yasağı olmuş. Bavyera Eyalet Başbakanımız Markus Söder de Müslüman bir anne ve Müslüman bir çocuğun öldüğü Münih saldırısına ilk tedbir olarak “İslamcı eğilimleri desteklediğinden şüphelenilen dernek ve camilerin “finansal olarak kurutulması”nı önermiş. Sorunu kökünden değil zan ve şüphe üzerinden çözmeyi planlıyor demek ki.
Bu durumdan insan şüphelenmiyor değil. Sanki “şüpheli” bir el tüm Müslümanları töhmet altında bırakmak istiyor gibi görünüyor.
Sorunun bir başka acil yönü de sığınmacı barınaklarının içinde bulunduğu müptezel durumlardır. Duyumlarımıza göre, bu sığınmacı barınaklarında psikolojik bunalım üst seviyeye çıkmış, alkol ve uyuşturucu kullanımı önlenemez hâle gelmiş.
Ben, evimin yakınlarındaki eczanenin nerede olduğunu dahi aklımda tutamazken, devletin her zaman denetim ve kontrolü altındaki bu insanlar uyuşturucuya nasıl böylesine kolay erişebiliyorlar onu da anlayabilmiş değilim. Bu benim anlama seviyemi gösterse de, siz yine de bu konuda Schwäbish Gmünd Büyükşehir Belediye Başkanı Richard Arnold’u mutlaka dinleyin derim.