Bir Kaşık Çorbaya Neler Sığmaz Ki?

@Shutterstock
Aynı evde, aynı sofradayız, aynı tabaktan yemek yiyemediğimiz gibi, aynı anda da yemek yiyemiyoruz. Aynı evde aile fertleri birbirleriyle karşılaşamıyor.
- AİLE
- 28 Şubat 2025
Yusuf Yeşilkaya
Çok uzun uzun yıllar önce değil, sadece birkaç yıl önce aile ortamında birlikte yemek yenirdi. Aile üyeleri için, sofraya oturma zamanı vardı. Anne yemeği hazırlar, çocuklar anneye yardım eder, evin beyi dışardan gelir, sofra kurulur ve hep birlikte aile sofrasına oturulurdu. Herkes birbirini sabırla beklerdi ama kimse keyfi olarak diğerlerini bekletmezdi. Gün içinde yaşananlar, aile üyelerinin bilmesi gerekenler, aile bireylerinin müşkülleri hep bu sofrada konuşulurdu.
Şimdi modernleştik(!) Modern zamanların insanı olduk. Birçok evde hem anne hem baba çalışıyor. Bazı evlerde gün ışımadan işe giden ebeveynler var. Birlikte kahvaltı yapmak artık, lüks bile değil; resmen hayal oldu. Öğle yemeği mi? O da ne? Herkes iş ya da okul ortamında ne bulursa onunla karnını doyuruyor. Çocuklar okuldan eve geldiğinde ebeveynler evde olmuyor. Anne baba eve geldiğinde, her ikisi de çok yorulmuş oluyor. Dünden kalan ya da kısa yoldan menülerle akşam yemeği yeniliyor. Yorgunluktan kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Alelacele yenen akşam yemeği sonrası herkes odasına çekiliyor. Birbirine hasret aile üyeleri, televizyonla veya telefonla hasret gideriyor. Evet, modern zamanlardayız ya… Bireyselleştik ya… Benim hayatım benim kararlarım ya… İşte öyle…
İşin ilginç yanı herkesin aynı tastan çalakaşık çorba içtiği o eski günleri özlemle anıyoruz. Ya da herkesin aynı evde kendi hayatını yaşamaya çalıştığı aşırı bireyselleştirilmiş kişisel hayatlardan söz ediyoruz. Evet, eski günler öyleydi. Sofrada herkese ayrı tabak konmazdı. Herkes aynı tabaktan yerdi. Masada değil; yer sofrasında yerdi. Kimse tabağın ortasına saldırmazdı, önünden yerdi. Kaşığına ne gelirse razı olurdu. Sofra adabı, yaşayarak öğrenilirdi. Bir çocuk için aile ortamı ilk okuldu, iyi bir okuldu. Çocuk okula varana kadar adabı muaşeret kuralları evde içselleştirilirdi. Temel değerler, temel kodlar aile ocağında yüklenirdi.
AYNI EVİN İÇİNDE BİRBİRİYLE KAYNAŞAMAMAK
Şimdilerde ise herkesin ayrı tabağı var. Herkesin ayrı yemek yeme, zamanı var. Aynı evin içinde birbiri ile karşılaşmayan aile üyeleri var. Birbiri ile sadece gerektiği kadar konuşan, sınırlı iletişim kuran fertler var. Sofrayı beklemek yerine eline tabağını alıp odasına çekilen, önemli işleri olan çocuklar ve ebeveynler var. Ekranın karşısında dağılan veya sosyal medyada kaybolan bireyler var. Zorunlu olarak duyulan saygının, karşılıklı sınırların; çoktan sevginin önüne geçtiği zamanlarda yaşıyoruz.
İyi de… Biri ifrat, biri tefrit… Yok mu bunun orta yolu? Zamanımıza uygun, uygulanabilirliği olan bir yöntem yok mu? Uçlarda dolaşmadan, makul çözümler üretilemez mi? Modern zamanlara sığınmadan, mazeret üretmeden, aile içinde saflar sıklaştırılamaz mı? Sevginin ve paylaşmanın merkezde olduğu ama karşılıklı sınırların da korunduğu, saygı temelli bir ilişki ortamı düşünülemez mi?
Elbette mümkün. İstenirse bir çaresi bulunur. Hem herkes işine gider, okuluna gider. Hem de ev işlerine birlikte omuz verilir. Kimse evde bir diğerini, hizmetçisi gibi düşünmez. Ama birbirine hizmet etmekten gurur duyar. Gün doğmadan yollara düşen insanlar isterlerse gün battıktan sonra bir sofra etrafında birleşebilir. En azından bir öğünde, akşam yemeğinde aile üyeleri bir araya gelebilir. Sevincini, kederini, heyecanını, yorgunluğunu, dargınlığını birbirleri ile paylaşabilir. Biraz özveri ile biraz sabır ile bu mümkündür. Aile üyeleri birbirine bazen zevkle sabır gösterir. Bazen de sınırlar zorlandığında tahammül gösterir. Ama akşam yemeğinde aynı sofraya oturabilmek, bunun için çaba harcamak gerçekten kıymetli bir paylaşımdır.
BULUŞMALAR İLLA DA YEMEKTE Mİ OLMALI?
Peki, neden ille de yemekte buluşma? Herkes yemeğini yedikten sonra aile zamanı oluştursak, salonda günü değerlendirip, yarını konuşsak olmaz mı? Hayır, bir de sofrada konuşmak günah değil mi? Yemek yeme adabı ailede öğrenilir. Her yerde uygulanır. Sofrada konuşma dediğimizde illa ki, ağzımızda yemek varken ve ağzımızı şapırdatarak, ağzımızdan etrafa yiyecekler sıçratarak konuşmak değil kastımız. Birlikte sofraya oturulduğunda neler oluyor bakalım…
Öncelikle sofra için hazırlık aşamasında aile üyeleri birbirleri için hizmet etmeyi öğreniyor. “En küçüğünden en büyüğüne kadar benim ailemin üyeleri hizmet etmeye değer.” Bu bilince ulaşıyor. İkincisi eve önce gelen var sonra gelen var. Ama aynı sofraya oturabilmek için aile üyeleri birbirlerini bekliyor. Bu sabrı gösteriyor. Sabır gösteren var da saygı gösteren yok mu? O da var elbette. Sabır gösterip bekleyenleri, bekletmemek için herkes zamanında sofrada olmaya çalışıyor. Bu da saygı boyutu.
Sabır var, saygı var. Başka ne var? Ne yok ki? Paylaşım var. Öncelikle ortaya gelen yemeği paylaşıyor sonra herkes kendi yaşadığı günü paylaşıyor. Güne dair ne varsa… Problem, neşe, keder, heyecan, varlık ve darlık durumları… Çünkü ne kadar çok paylaşım olursa o kadar çok aile oluruz, ne kadar çok paylaşım olursa benlikten sıyrılıp biz olma yoluna gireriz. Ne kadar az paylaşım olursa o kadar çok ben oluruz. Bencil oluruz. Aile olmaktan ziyade birey kıvamında kalırız. Zevkle gösterilen sabır ve hoşgörü olmaz. Bunun yerini zorunlu saygı hatta mecburi tahammül alır.
BİRLİKTE YEMEK YİYEN İNSANLAR, ŞÜKRETMEYİ ÖĞRENİR
Birlikte yemek yiyen insanlar, şükretmeyi öğrenir. Hem maddi olarak sahip oldukları nimetlere şükrederler. Hem de üyesi olduğu ailenin içinde bulunduğuna, böyle bir ailesi olduğuna şükreder. Yaratana şükreder, aile üyelerine de teşekkür eder. Bir müşkülü olduğunda bunu paylaşabileceği bir aileye sahip olduğu için şükran duyar. Sırtını yaslayacağı bir ailesi olduğu için hayata güvenle bakar ve kendi içinde özgüven duygusu ile hareket eder.
Paylaşmanın mutluluğunu bildiği için okul veya iş ortamında da paylaşımcı olur. İstişare ve işbirliğini ön planda tutar. Bencil olmaz ve empati yeteneğini geliştirir. Bir sorunla karşılaştığında kriz çözme becerilerini güçlendirir. Büyüğünü, küçüğünü bilir ve sınırlarının farkında olur. Kendisi için yapılan fedakârlığı görür ve nankörlük yapmaz.
Aile sofrasında elimize aldığımız kaşığa sadece bir kaşık çorba sığmaz. Bir kaşık çorbanın içine biz neler sığdırırız neler. Sevgi, saygı, sabır, hoşgörü, şükran, güven, kanaat… Mesele sadece bir sofra oturma disiplini değildir. Bu aile sofrasında kazanılması gereken değerlerin kaçırılmamasıdır. Çünkü bu değerler, zamanında edinilmez ise hayatı ıskalamak kaçınılmaz olacaktır.