Nimet Verilenlerin Yolunda Olmak..

@Shutterstock
İnsanoğlu kendini her gün hesaba çekmelidir. Bu zamanda sayısız nimetler içerisinde yaşamaktayız. Nasıl ki bazı kişilerin imtihanı nimeti aramak ise, bizim imtihanımız da bu nimetlerin şükrünü göstermemiz, hakkını vermemizdir.
- HAYAT
- 28 Mayıs 2025
Hakkını vermekten kastımız “var iken çoğaltmak” değildir elbet. Kastımız var olan ile Allah’ı bulmamız. Bu nimetleri Allah yolunda feda etmemizdir. Aslen zühd, varlığın içinde yokluğu yaşamaktır. Şu an bilgisayarın bastığım tuşlar bile bir nimettir ve ben şahıs olarak bu nimetin hesabını vermem gerekiyor. Sizin şu an bu dersi okumanız, gözlerin görmesine, ellerin tutmasına, dilin dönmesine bağlıdır ve bunların tamamı Allah’ın büyük bir lütfu, bir nimetidir.
Kısacası hayat nimettir. Nimet ise imtihandır. Allah Kur’ân-ı Kerîm’de bizi şu şekilde ikaz ediyor: “Ve size, kendisinden istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Bununla beraberi Allah’ın nimetini sayacak olsanız, onu sayamazsınız. Muhakkak ki insan, (Allah’ın bunca nimetlerine rağmen) gerçekten çok zâlimdir, çok nankördür.”
Nimetin Ödevi: Allah İle Kul Arasına Köprü Kurmak
Sezai Karakoç “Nimetleri Kutludur” yazısında, bulunduğumuz durumu özetleyip, nimetin asıl hedefini şöyle tarif etmekte: “Nimeti tanrılaştırmaksa, her şeyden önce nimete zulümdür. Çünkü nimetin her tarafından kulluk sızar. Nimetlerde, her türlü güç ve imkanlarını Yaratıcının görülmesine çevirirler. Nimetin tüketilme özelliği biraz da buradan geliyor. Her nimet sanki, insana bir haz sunarak fani oluyor ve aradan çekilirken insanı Yaratıcısıyla baş başa bırakıyor. Sanki nimetin ödevi, kendiliğinden bir ruh ve şuur gücüyle Yaratıcıya dönmeyen insanı içgüdülerinden yakalayarak Allah’a çevirmek, Allah’la insan arasına bir köprü kurmak ve sonra aradan en alçakgönüllü bir biçimde çıkmaktır. Nimet ve sofra, Allah’ın önünde fani olmanın en zengin tablosudur! İşte böylece, her şey birbirine nimet olarak, her şey birbirinin içinde yok olarak çekiliyor ve ortada yalnız O kalıyor!”
Kur’ân-ı Kerîm insanoğlu için rehber kişileri saymakla, kimler ile beraber olup dostluk kurmamızı bize öğretmekte. Kimin yolundan gitmemizi bize işaret edip ardından “bunlar ile olan arkadaşlığın güzelliğinden” bahsediyor. Nice arkadaşlar vardır ki kötülüklere vesile olmuşlardır, nice dostlar vardır ki seni hayırlı amele çağırmışlardır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır, “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil” Bu ayet bir diğer ayetle şu şekilde açıklanmıştır: “Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehîdler ve salihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.”
Bu ayetin nüzul sebebini incelediğimizde Efendimiz, Sevban (ra.)’a “Neyin var senin?” diye sorduktan sonra Sevban (ra.) şöyle cevap verir: “Bir ağrım sızım yok, fakat sizi göremediğim zaman çok özlüyorum, size gelip görene kadar büyük bir ıstırap içine düşüyorum. Sonra ahireti düşündüm; sizi orada hiç göremeyeceğimden korktum. Çünkü ben biliyorum ki sen, peygamberlerle birlikte yüksek derecelerde olursun, ben cennete girsem bile senin makamından çok aşağıda bir yerde olurum. Eğer cennete giremezsem zaten sizi ebediyen göremem”. diyor.
Ayet-i kerime de işaret olunan bir diğer husus ise, Allah’a ve Peygambere itaattir. Modern zamanda bilhassa medyanın bu derece yaygınlaşmasıyla Efendimizin uymakla, konumu ve öğrettikleri Sünnet itibarsızlaştırmak isteniliyor. Fakat ayetten de anladığımız üzeri Allah’ın övdüğü o kişiler Peygamberimize de itaat ile emir olunuyorlar. Şehitler, salihler, alimler ve evliyalar hepsi Allah’a ve Efendimize “nimet verilenlerin yoluna” dahil oldular. Onların yolu, sırat-ı müstakim yoludur. Onlar canla başla Allah yolunda hizmette öncü olmuşlar. Hayatlarında zaman ve mekân mefhumu kalkmış Allah tarafından verilen bu “nimet yolunda” ilerlemişler. Onlar için nimetler bir vesile oldu, hiçbir vakit hedef olmadı.
Hayatımız ve İslam Nimettir!
En büyük nimetimiz hayat ve İslam nimetleridir. Bizler istemeden dünyaya gelen takdiri ilahi olan ve genel itibariyle Müslüman ailede büyüyenler olarak bazen önümüzdeki nimeti idrak edemiyoruz. Mesela nefes nimeti: Nefes (yani hayat) öyle bir nimettir ki Şâir’in dilinden söyleyecek olursak: “Nefes’in iki şükrü vardır: alıp vermez isen, verip almaz isen yaşayamazsın.” İşte bizler nefes alma nimetini unutan bir toplum haline gelmişiz. İnsan ol 4 nasıl bir nimet ise kullukta bir nimettir. Kulluk nasıl bir nimet ise Efendimiz’e ümmet şerefi de nimettir. Biz öyle bir Peygamber’e sahibiz ki, ahiret gününe kadar “ümmetim, ümmetim” diye Allah’a bizler için yalvarmakta.