Sünnete Olan İhtiyaç-6

Sünnete Olan İhtiyaç-6

“Kesin olarak şunu iyi bilin ki Kur’ân’ı biz indirdik ve mutlaka onu yine biz koruyacağız.” (Hicr suresi, 15:9)

Kur’ân-ı Kerîm, Allah katından gelen son kitap olduğunu ve benzerinin getirilemeyeceğini meydan okuyucu bir üslupla ilan eder (Bakara suresi, 2:223, Yunus suresi, 10:38, Hûd suresi, 11:13). 

Bu eşsiz kitap aynı zamanda bizzat Allah’ın koruması altınadır. Nitekim tarihi olarak kesin biçimde sabittir ki Kur’ân Hz. Peygambere geldiği şekliyle günümüze kadar gelmiş, her türlü saldırıdan korunmuştur ve dünya hayatı sona erinceye kadar da korunacak, insanlığa ışık olmaya devam edecektir.  

Bu ayetin söz konusu başlık ile ilgisi nedir? diye sorulursa bazı alimlerin eserlerinde açıkça belirttikleri üzere korunmuş olan “zikr”e yani Kur’ân’a sünnet de dahildir. Dolayısıyla korumaya alınan “zikr”, Kur’ân ile sınırlı değildir. Bundan murat Allah’ın peygamberi aracılığıyla gönderdiği dini ve ahkamıdır. Bu da Kur’ân ve Sünnet’ten daha genel bir anlam taşır. Buna göre Allah, Kitab’ını koruduğu gibi ulemanın çabalarıyla sünneti de korumuştur. Bu bağlamda İbn Hazm (ö.456/1064) şunları söyler: 

“Dil ve şer‘î ilimlerde şöhret bulmuş alimler arasında şu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur: “Allah tarafından indirilmiş her vahiy ‘indirilmiş zikir’dir. Her türlü vahiy ise kesin olarak bilinmektedir ki bizzat Allah Te‘âlâ tarafından korunmaktadır. Onun tarafından güvenceye alınan şeyin ise asla tahrif edilemeyeceği ve kaybolup yok olmayacağı konusunda garanti söz konusudur. Zikirden maksat da sadece Kur’ân değildir. Böyle bir iddia delilden yoksundur ve ‘zikr’i delil olmaksızın sadece Kur’ân’a hasretmekten başka bir şey değildir. Zikir, Allah’ın peygamberine vahiy olarak indirdiği her şeydir. Bu hem Kur’ân’ın kendisi hem de onun beyanı olan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetidir. Yine Allah Te‘âlâ buyurmaktadır ki: ‘Biz peyderpey kendilerine geleni (tenzîl) açıklayasın diye sana zikri indirdik.’ (Nahl suresi, 16/44, 64). Doğrusu şudur ki: ‘Hz. Peygamber Kur’ân’ı insanlara beyan etmekle görevlidir. Kur’ân’da namaz, zekât, hacc gibi birçok açıklanmaya muhtaç emir (mücmel) vardır. Biz bizzat bu ifadelerden, Allah’ın bunlarla neyi bize emrettiğini bilemiyoruz ve bunları Rasulullah’ın beyanı ile anlayabiliyoruz. Şayet Hz. Peygamber’in beyanları zikre dahil görülmeyip korunmayacak ve sağlıklı bir şekilde varlığı garanti altına alınmayacak olsaydı Allah’ın muradını doğru biçimde anlayamayacağımızdan Kur’ân nassından yararlanmak boş bir hayal olurdu, Allah’ın Kur’ân’da bize emrettiği farz derecesindeki yükümlülükler işlevsiz (atıl) kalırdı.”  

En doğrusunu Allah bilir.