YAZARLAR
Hayat ve Oyun
İnsanın yeryüzündeki varoluşu ve yaşamı, “hayat” diye nitelendirilmektedir. Oysa geniş anlamıyla hayat, insanoğlunun dünyadaki geçirmiş olduğu zamanla sınırlı değildir. Bir evveli ve sonrasında ahiri vardır. Dünya hayatımızın, geniş anlamdaki hakiki hayatın sadece bir parçası olduğu ve tümünü teşkil etmediğini, Hz. Peygamber efendimiz; “Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden bir yolcu gibiyim” diye buyurarak dikkat çekmiştir. Dünya, Allah’tan gelip Allah’a doğru seyreden yolculuğumuzda bir durak yeridir. Aşık Veysel’in tabiriyle, içine doğarak girdiğimiz ve ruhumuzu teslim ederek ayrılacağımız iki kapılı bir hanın içinde seyyahız. Seyahatimiz ahire doğrudur, yani ahirete.
Modern bilim, sahip olduğu evrim inancının (inançtır, çünkü ispatlanmış değildir.) sistematiği içerisinde, şu an hayat süren ve yeryüzünde varlığını devam ettiren yegane insan türünü “Homo Sapiens” diye isimlendirmektedir. Latincede “Sapiens”, bilge anlamına gelmektedir. Yani türümüzün “Bilge İnsan” olduğu söylenmektedir. Bu büyük bir iddiadır. İnsanın bilgeliğe dair potansiyeli elbette mevcuttur. Ama insan olarak doğmuş olmak, bilgeliğe ulaşmak anlamına gelmediği de ortadadır. Hayatın varoluş gayesine uygun yaşayan insanlar, tarihin bütün dönemlerinde azınlıkta kalmışlardır. Ayet-i kerimenin ifadesiyle; “İnsanların çoğu ziyandadır.”
İnsanın ne olup olmadığına dair, gök kubbenin altında söylenmemiş söz kalmamıştır. Kıyamete kadar da söylenmeye devam edecektir. Bunlardan birisi de, insanı “Homo Ludens” olarak tanımlayan Hollandalı filozof ve tarihçi Johan Huizinga’dır. “Oyuncu İnsan” diye dilimize çevrilebilecek olan tanımlamayı kitabında başlık olarak belirlemiştir. İnsan ve toplum açısından oyunun önemini inceleyen Huizinga göre oyun, kültürün oluşumu sürecinde birincil önemdedir. Filozofun insanı bu şekilde tanımlaması, insan ve hayat ilişkisine dair Allah’ın kelamını bize hatırlatmıştır. “Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!“ (Ankebût suresi, 29:64)
Ahireti gündeminden çıkarmış bulunan seküler bir asra doğmakla imtihan oluyoruz. Eskilerin tabiriyle, ehl-i dünya olmaya zorlanıyoruz. Derdimiz dünya oldukça, dünya kadar da dertlerimiz oluyor. İnce ruhlu ve zarif bir kişiliğe sahip olan Cahit Zarifoğlu abinin dizelerinde dile getirdiği; “Burası Dünya! Ne çok kıymetlendirdik, oysa bir tarla idi; ekip biçip gidecektik.” anlayışından uzaklaşmışız.
Unutturmasın bize hayat telaşı. Hatırlayalım hep. Yaşadığımız dünya hayatı bir oyun. Ve nihayeti ölüm.