Kur’an ve Sünnetin Işığında Ehl-i Sünnet Yolu

Kur’an ve Sünnetin Işığında Ehl-i Sünnet Yolu

@Shutterstock

Mezheplerin doğuşunun arka planında yatan tarihî, sosyal ve kültürel dinamikler bugünün de en çok merak edilen konuları arasında. Peki, Ehl-i sünnet ve’l-cemaat bu tabloda nasıl bir yer tutuyor? Prof. Dr. Eşref Altaş’a sorduk.

Peygamber Efendimizin vefatının ardından Kur’an ve sünnetin nasıl yorumlanacağı meselesi, Müslüman toplumda bir arayışı beraberinde getirmiştir. Bu süreçte farklı coğrafyalarda farklı arka planlara sahip topluluklarda zamanla mezhep farklılıklarını ortaya çıkmıştır. Ana yol olan Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, sahih bilgiye ve itidale dayanan anlayışıyla Müslümanların büyük çoğunluğunun inanç sistemini şekillendirmiştir. 

Hocam, mezhepler itikadi ihtilaflardan doğmuştur, doğru mu?

“Aslında itikadî ihtilafları bir sebep değil de sonuç olarak görmek daha doğru. Yani bu, meselenin sonuç yönüdür. Peygamberimizin vefatından sonra, Kur’an ayetlerinin ve sünnetin nasıl anlaşılacağı, daha da önemlisi bunların hayata nasıl uygulanacağı büyük bir mesele hâline geldi.

Bir başka boyutu da toplumsal. Erken dönemde Müslümanlar arasındaki siyasi bakışlar farklılaştı. Sosyal ve ekonomik şartlar da birbirinden çok farklıydı. Üstelik Müslüman toplum çok hızlı büyüdü. Farklı kültürlerden, farklı toplumlardan insanlar İslam’a girdi. İslam eski bin yıllık kültürlerle karşılaştı ve onlardan felsefe-bilim mirasını devraldı. Ama bununla birlikte çeşitli inançlar da istemeden de olsa tevarüs edilmiş oldu. Doğal olarak bu insanlar ayet ve hadisleri bahsettiğimiz bu şartlar içinde anladılar. Çünkü metin orada duruyordu ama onu günlük hayattaki bir meseleye uygulamak, ister istemez insanın kendi arka planına ve düşüncesine dayanıyor. Zamanla bazı insanların amaçları ve dünyaya bakışları farklılaştıkça, dine bakışta da çeşitlilikler oluştu. Böylece inançla ilgili farklı yönelimler, yani itikadî mezhepler ortaya çıktı.”

YAZARLAR | 13 Mayıs 2025 Sünnete Olan İhtiyaç – 4

Peygamberimizden Gelen Gelenek: Ehl-i sünnet ve’l-cemaat bu noktada nerede?

“İtikadi fırkaların büyük bir kısmı bu tür arka planlarla doğmuş olsa da Müslümanların büyük çoğunluğunun inançları böyle bir sürecin ürünü değildir. Çünkü çoğunluğun inançlarını temsil eden Ehl-i sünnet ve’l-cemaat esasında sonradan kurulmuş bir mezhep değil, Peygamberimizden beri devam eden geleneğin sistemleşmiş hâlidir.” 

Peki, Ehl-i sünnet ve’l-cemaat tam olarak ne anlama geliyor?

“Ehl-i sünnet Müslüman toplumun ana gövdesini oluşturur. Yani Peygamberimizin sünnetini ve sahabenin yolunu takip eden, toplumsal birliği koruyan, bidatlerden uzak duran büyük halk kitlesi. Bu ana çizgiye sevad-ı azam, yani büyük çoğunluk denir. Zaten bugün de Müslümanların yaklaşık yüzde doksanı bu geleneğin devamıdır. Ehl-i sünnet içinde yer alan inanç farklılıkları ise genellikle tali, yani ikincil meselelerle ilgilidir; ana inanç esaslarında bir ayrılık yoktur.”

Bu kitlenin özelliklerinden bahseder misiniz?

“Ehl-i sünnetin öne çıkan birkaç temel özelliği vardır. Bunlardan birincisi, inanç esaslarını Kur’an’a ve mütevâtir sünnete dayandırmasıdır. Bir diğeri, ifrat ve tefritten uzak durması, yani orta yolu ve itidali temsil etmesidir. Mesela Ehl-i sünnet akıl ile nakil arasında bir çatışma görmez. İman, kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır; ancak ibadetler bu inancın koruyucusu, bir anlamda fanusu gibidir. Ehl-i sünnete göre insan, ilahî teklifin muhatabı olabilmesi için irade sahibidir. Fakat fiillerin yaratıcısı Allah’tır. İtidal konusunda bir başka örnek vereyim: Mesela tarih boyunca bazı küçük gruplar Allah’ı insan biçiminde tasavvur etmiş, bazıları ise O’nun sıfatlarını bütünüyle inkâr etmiştir. Ehl-i sünnet ise bu iki uç arasında yer alarak Allah eksikliklerden münezzehtir, ama kemal sıfatlarına da sahiptir diyerek itidalin temsilcisi olmuştur.”

Kur’an ve Sünnet Merkezli İnanç Çizgisi

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat adındaki “cemaat” vurgusu ne anlama geliyor?

“Ehl-i sünnet ve’l-cemaat adındaki “cemaat” vurgusu son derece önemlidir. Buradaki cemaat, Hz. Peygamber’in yolunu izleyen ümmetin büyük çoğunluğunu ifade eder. Yani İslam’da Peygamberimizin yerine geçen, günahsız ve yanılmaz bir imam anlayışı yoktur. Bu konu, Ehl-i sünnetin ana umdelerinden biridir.

Evet, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali Peygamberimizin halifeleridir; fakat hilafet, dini muhafaza eden siyasi otoriteyi temsil eder. Hz. Peygamber’in asıl mirası genelde cemaat yani ümmetin kendisi, özelde ise inanç ve ibadet bütünlüğüne sahip âlimler tarafından temsil edilir.

Bu yüzden Peygamber Efendimizden sonra İslam toplumunun karşılaştığı her mesele, âlimlerin Kur’an ve sünnete dayalı içtihatlarıyla çözülmüştür. Böylece dinî hayat, metinlere bağlı kalmak şartıyla ümmetin icması ve kıyas üzerine yükselmiştir. İcma derken ümmetin büyük çoğunluğunun ortak inanç ve uygulamalarını kastediyoruz. Kıyas ise akla dayalı çıkarımdır. Özetle ehl-i sünnet, Kur’an ve sünnet merkezli, akla dayanan ifrat ve tefritten uzak ümmetin ana gövdesini temsil eden inanç çizgisidir.