“Kelâmın Alt Yapısı Kur’an’da Vardır”

İslam düşüncesinde iki ilim çok önemlidir. Bunlar fıkıh ve kelâm ilimleridir. Bu iki ilim âdeta Peygamberimizle başlayıp gelişmiştir. Kelâm ilmi İslam’ın itikat tarafını temsil ederken fıkıh ilmi ise İslam’ın hayata yansıyan yönünü temsil eder.

Hocam, Plural Yayınevi tarafından çıkarılan Akaid ve Kelama Giriş kitabınızla ilgili konuşmak istiyoruz. Ama önce bu kitabın ana konularından başlayalım. Kitabın ana konuları nelerdir?

Akaid ve Kelâma Giriş kitabı aslında iki kitaptan oluşuyor. Birinci kitap Akaid, ikinci kitap ise Kelama Giriştir. Akaid bölümünde, özellikle amentü esaları olarak bildiğimiz ve Cibrîl Hadîsi’nde geçen, Allah’a, meleklere,  kitaplara, peygamberlere, ahirete ve kadere iman konularını işliyoruz. Okuyucunun anlaması kolaylaşsın diye konular arasında biraz takdim tehir yaptık. Sözgelimi Cibrîl hadisinde son esas olarak geçen kader konusunu Allah’a imandan sonraya aldık. Çünkü kader konusu Allah’ın sıfatlarıyla doğrudan alakalıdır. Bunun dışında kitabımızda bazı giriş konuları bulunmaktadır. İslam nedir? İman nedir? İman ile İslam arasında ne gibi farklar vardır? İman bakımından insanlar kaç çeşittir? Amentünün en önemli esası olan Allah’a iman konusunu ele aldık.

Allah’a iman konusu anlatılırken, anlatmak istediğiniz en önemli konu ne oldu?

Allah’a iman konusu işlenirken, Allah’ın sıfatları burada çok önemlidir. Çünkü bizim Allah’ı bilmemiz ancak O’nun isimleri ve sıfatları vasıtasıyla olmaktadır. Sıfatları ele alışımız, bizim geçmişteki ulemamızın tespit ettiği şekliyle oldu. Sıfatları, Matûridî itikad çizgisinde ele almayı tercih ettik. Bu çizgi Ehl-i Sünnet’in ikinci mezhebi olan Eş’arî anlayışa yakın bir yaklaşımdır. Kelâma giriş kitabımızda Eş’arîlikle Matûridîlik arasındaki farkların ne olduğunu ayrıca anlattık.

Matûridî çizgi dediniz. Bu çizgiye göre Allah’ın sıfatları nasıl ifade edilmektedir?

Türkiye’de de yaygın olan Matûridî mezhebi esaslarını dikkate alarak, Allahın sıfatları, sekiz subûtî, altı selbî ya da tenzihî sıfat şeklinde ele alınır. Subutî sıfatlar hayat, ilim, irade, kelâm tekvin, sem’ ve basardır. Selbi/tenzihî sıfatlar ise vücud, kıdem, beka, vahdaniyet, kıyam bi nefsihî ve muhalefetün li’l-havadistir. Fazla söze boğmadan ve karmaşık hâle getirmeden bu sıfatların ne olup ne olmadığın izah etmeye çalıştık.

Kitabınızda akaid konularını kapsayan peygamberlerle meleklere, ahirete iman konusunun yanı sıra, şeytan, ölüm, kıyamet günü gibi dinin diğer temel konulara da değiniliyor mu?

Peygamberlere iman konusundan başlayalım. Peygamberlere iman konusu içerisinde bir kaç mesele özellikle öne çıkmakta. Peygamberler niçin gönderiliyor? Kimler peygamber olarak gönderilir? Bir peygamberin peygamber olduğunu nasıl biliriz?  Mucize konusu da çok önemli. Çünkü bir peygamberin tanınmasının en önemli araçlarından birisi. Bunların yanı sıra vahiy konusu önemli. Bir peygamber, Allah’tan ne alıyor, bize ne getiriyor? Sorusunun cevabını vermeye çalıştık. Peygamber kitap getirdiğine göre, kitaplara iman konusu bir sonraki bölümün başlığını oluşturuyor. Kitap demek, Allah’ın gönderdiği vahiydir.

Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiğine göre Allah, Hz. Âdem’e vahiyde bulunmuştur. Ona isimleri öğretmiştir. Dolayısıyla Allah Hz. Âdem’i donanımlı bir şekilde dünyaya göndermiştir. İlk peygamber de Hz. Âdem’dir. Son Peygamber ise Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’dir. Bu ikisi arasında epeyce peygamber gelmiş ve onlara da kitap gönderilmiş olabilir.

Kur’ân-ı Kerîm dört kitaptan bahsetmektedir. Tevrat, Zebur ve İncil ve Kur’an. Tevrat Hz. Mûsâ’ya, Zebûr Hz. Dâvûd’a, İncil ise Hz. Îsâ’ya gelmiştir. Bir beşinci kitaptan da bahsedilir. O da, A’la suresinin sonunda “İbrâhim’in ve Mûsâ’nın sayfalarında” diye geçer. Yani Hz. İbrâhim ve Mûsâ aleyhisselam’ın sayfalarından bahsedilir. Bu yüzden, kitap gönderilen peygamberlere ulemamız “resul” ismini vermiştir. Kendilerine şeriat verilen ve kitap verilenler demektir. Kitaplar, peygamberlere melekler aracılığıyla gelmiştir. Nitekim Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Cebrâil aleyhisselâm tarafından vahiy yani kitap getirilmiştir. Peygamber Efendimiz gelen vahyi dinliyor ve Yüce Allah’ın inayetiyle vahiy zihnine yerleştiriyordu. Dolayısıyla burada meleğin önemli bir rolü bulunmaktadır. Ama meleğin varlığını biz ancak kitaptan öğrenebiliyoruz. Çünkü melekleri görme imkânımız bulunmamaktadır.

Başka görmediğimiz varlıklar var mı?

Elbette var; örneğin cinler. Cinlerin insanları kötülüğe teşvik edenleri var. Onlara şeytan diyoruz. Bunların başı İblistir. Kitabımızda İblis ve diğer şeytanlardan bahsettik. Bir de görünmeyen bir varlık olarak insan ruhundan söz ettik.

Kitabımızın ilk bölümünün son konusunu ise ahirete imandır. Bu bölümde kıyamet alametleri nedir? Ölüm nedir? Ecel nedir? Kıyamet ne zaman kopacaktır?

Kıyamet koptuktan sonra nasıl olaylar olacaktır? İnsanların hesaba çekilmesi nasıl olacaktır? İnsanlar nerede toplanacaklar? Hesaba nasıl çekilecekler? Hesaba çekildikten sonra nereye gidecekler? gibi konuları anlatmaya çalıştık. Akait kitabının en sonunda iyi insanların gideceği cennet, kötü insanların adalet gereği yaptıkları suçların cezasını çekecekleri cehennemi ele aldık. Cenneti anlatırken müminlere Yüce Allah’ın en güzel ikramı olan ru’yetullah yani Allah’ın görülmesi konusunu işledik.

Hocam, İslami ilimlerin en başında gelen akaidin izah ve tahkikini konu edinen kelam ilmine Kur’an’da rastlamak mümkün mü? Kelâm nasıl ilim hâline geldi? Bu ilimle ilgilenen mezepler nelerdir?

Önce kelam ilmi nedir diye soralım ve cevaplayalım. Kelam, uzun tarihî geçmişi olan bir ilimdir. İslam düşüncesinde iki ilim çok önemlidir. Bunlar fıkıh ve kelam ilimleridir.  Bu iki ilim âdeta Peygamberimizle başlayıp gelişmiştir. Kelâm ilmi İslam’ın itikad tarafını temsil ederken fıkıh ilmi ise İslam’ın hayata yansıyan yönünü temsil eder. Diğer bir deyişle kelam müminin zihniyetini oluşturur, zihin kodlarını kurar yani neye, nasıl ve niçin inandığını açıklar; fıkıh ilmi ise müminin İslam’ı nasıl yaşayacağını, ibadetleri nasıl ve ne şekilde yerine getireceğini, insanlar arası ilişkilerin nasıl düzenleneceğinin cevabını verir.

İnanç esasları ilk insandan bu güne değişmediği için kelam ilmini Hz. Âdem’le başlatabiliriz. Allah’ın Hz. Âdem’e emirleri, İblis’in isyanı, meleklerin itaati, bize Allah’ın rabliğini, meleklerin konumunu ve İblis’in ne anlama geldiğinin bilgisini verir. Aslında Kur’an’da zikredilen peygamberlerin bütün mücadelelerinde kelam ilminin alt yapısını görmek mümkündür.

Müşrikler Peygamberimize, bu çürümüş kemikleri kim diriltecek diye soruyor. Allah Teala Peygamberimize vahiyde bulunuyor: “Onları ilk defa yaratan kimse O diriltecektir.” Burada görünenden yola çıkılarak görünmeyen hakkında bir kıyas yapılmaktadır.

Kelâm, Kur’an’a dayanır ve Kur’an’ın istidlal yöntemlerini esas alır. Kelamı, ilim hâline dönüştürenler öncelikle Mu’tezile âlimleri gibi görünse de, aslında İmam Azam Ebû Hânife iyi bir kelamcıdır ve bu alanda öncüdür. Onun “El Âlim ve’l Müteallim” kitabı ile “el-Fıkhu’l-Ekber” risalesi tam bir kelam kitabıdır. Kelam ilminde en önemli ismi de Hasan-ı Basrî’dir. İlk Mütezîliler olan  Vasıl bin Ata ve Amr b. El Ubeyd el-Basrî de Hasan-ı Basrî’nin öğrencileridir. Her ne kadar Mu’tezileler onun çizgisinden biraz ayrılmış olsalar da yöntem olarak kelam ilminin kurucu öncüleridirler. Daha sonra bu ilim, İbn Küllâb el-Basrî, Haris el-Muhasibî, Ebü’l-Hasan el-Eş’arî ve Ebû Mansur el-Matüridî gibi Ehl-i Sünnet âlimlerinin elinde sünnî bir karakter kazanmış; Nesefîler, Sâbûnîler, Gazzâlîler ve Razîler gibi âlimler eliyle gelişmiş ve bugüne ulaşmıştır.