Yazarlar

İslamofobi Endüstrisi ve Beyaz Adamın Yükü

Geçen hafta sonu İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı Enformasyon Bakanları Toplantısı vardı. Toplantının konusu “Hakikat Ötesi Dönemde Dezenformasyon ve İslamofobi ile Mücadele” şeklindeydi.
02 Kasım 2022

Öyle anlaşılıyor ki, İslam dünyası da, dünyayı artık hakikat dışı haberlerin yönettiğinin farkındaydı. İşte bu ortamda, dünyada yaygınlaşan İslam düşmanlığı küresel bir tehdit olarak değerlendirildi:

“İslam dinine ve Müslüman kardeşlerimize yönelik düşmanlık dünyanın dört bir yanında yoğun bir şekilde artış gösteriyor. Günümüzde dezenformasyon faaliyetleriyle kasıtlı şekilde yükseltilen İslam ve Müslüman karşıtlığı ne yazık ki günden güne kendisine daha geniş alanlar bulabiliyor. Böylece İslam ve Müslümanlar ötekileştirilerek bir nefret nesnesi hâline getirilmek isteniyor. Bunun arkasında bir endüstri olduğunu da bugün net bir şekilde görüyoruz.”

Ondan önceki hafta da Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’in Avrupa’yı bir bahçeye dünyanın geri kalanını da bir balta girmemiş ormana benzetmesi, ormanın bahçeyi istila edebileceğini gündeme getirdiği çokça tepki çeken bir konuşması vardı.

Borrell burada, aslında Rudyard Kipling’in “Beyaz Adamın Yükü”nü çağrıştıran bir konuşma yapmıştı. Beyaz Adamın Yükü, tanrı vergisi, yani tanrı tarafından beyaz adama yükümlenen bir görevdi. Ve beyaz adam, kendisinden olmayan herkesi, istila ederek, öldürerek, hatta gerekirse yok ederek “medenileştirme” ile yükümlü hissetmektedir. Buna şimdilerde özellikle ABD’de “Beyaz Üstünlükçülüğü /Wite Supremacy” deniliyor. Bu konudaki eskiden yazdığım bir yazının linki aşağıdadır. O yazıyı yeniden okursanız, Borrell’in daha sonra hiçbir geri atmadığı sözlerinin bilinç altını da okuyabilirsiniz.

Öbür taraftan, Köln’de Merkez Camiinde Ezan’ın sadece iç avluda cemaatin duyacak şekilde okunmasına büyük bir lütufla (!!!) izin verilmesi Avrupa’da Siyasal İslam’a boyun eğme olarak değerlendirildi. Öyle ki, ezanı protesto halkın (!) ortalığı kargaşaya çeviren protestosu bir hak olarak gösterildi.

Ha bu arada Almanya’nın en çok tuvalette okunan ve çok satan bir gazetesine göre de bizim bildiğimiz ezan Ezan-Ruf değil, tam aksine Erdoğan-Ruf’muş.

Bu anlattığım olaylar ve gelişmeler birbiri ile bağlantılı gibi görünmüyorsa da, hepsi de birbirine bağlı olamaz mı? Beyaz üstünlüğü, özgürlükçülük, baskıcılık ve başkalarına saygısızlık. Bunların hepsinin bir arada bulunması mümkün değil ki.

Onun için “Beyaz Adamın Yükü” yazımı tekrar dikkatinize sunuyorum:

“Beyaz Adamın Yükü”

Pin It on Pinterest

Paylaş