Ramazanda Kulluğuna Format At!

Ramazanda Kulluğuna Format At!

Yine bir ramazana ulaşmış olmanın sevincini ve heyecanını yaşıyoruz. Ramazan sadece oruç tutulan bir ay değil, aynı zamanda özümüze döndüğümüz, ibadetlerimizi ve taatlerimizi arttırarak manevi olarak yenilendiğimiz bir zaman dilimidir. Rabbimizin buyurduğu üzere ramazan ayında orucun müminler üzerine farz olması her bir ferdin takvaya erişmesini hedeflemektedir.

Sultan Ergün

Ramazan, on bir ayın sultanıdır. Bu sebeple hayatımızda önemli bir yere sahiptir. Bu ayda olabildiğince kulluk kalitemizi yükseltmek için çaba göstermeliyiz. Gündelik koşuşturmalar içerisinde manevi bağlarda oluşan tahribatları onarmanın gayreti içerisinde olmalıyız.

Bilerek veya bilmeyerek işlenen hata, şirk, isyan her ne varsa hepsine tevbe etmeli, bir daha işlememeye niyet ederek Rabbimize söz vermeliyiz. Kur’ân-ı Kerîm’de “Ancak tevbe edip hâllerini düzeltenler ve gizledikleri gerçekleri açıklayanlar başka, ben onların tevbesini kabul ederim. Çünkü ben, tevbeleri çokça kabul eden ve merhameti bol olanımdır.” geçmektedir.[1] Ayette de belirtildiği üzere hâlimizi düzeltmek tevbemizin kabulüne vesile olacaktır.

Kulluğumuzu yenilerken ibadetlerimizi tekrar gözden geçirmeli, eksiklerimiz var mı bakmalıyız. Ramazana özel olan teravih namazlarımızı mümkün mertebe camide cemaatle kılmaya özen göstermeliyiz. Sahur için kalktığımızda en az iki rekât teheccüd namazı kılmayı ihmal etmemeliyiz.

Bu ayda düzene koyduğumuz her amelimizin kalan diğer aylara etki edeceğini hatırdan çıkarmayalım.

RAMAZANDA ALLAH İLE MUHABBET

Ramazan Allah’a olan muhabbetimizi ziyadeleştirme zamanıdır. Allah ile muhabbet Kur’an okumak ile gerçekleştirilebilinir. Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın Kelamı’dır. Kur’an ile dostluk ve muhabbet aynı zamanda Allah ile dostluk ve muhabbettir. Ama sadece mukabele okuyarak, defalarca hatimler indirmekle yetinmemeliyiz. Okuduğumuz ayetleri anlamaya, hayatımıza taşımaya ve yaşatmaya çalışmalıyız. Mana âleminin derinliklerine dalarak ünsiyet kurmalıyız.  Bu tarz Kur’an tilaveti bizi yeniler. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Kur’ân’ı okuyan ve ona amel eden kimsenin durumu, güzel kokan miski satan ve ondan güzel kokuları duyan kimsenin durumuna benzer.”[2] buyurmaktatır.

Kur’an okuyuşumuzda Hz. İbrâhim gibi ateşe atılırken, Rabbimizin yakınlığını hissederek O’na sığınmanın hazzını yaşamalıyız. Hz. Meryem gibi, bize bahşedilen tüm nimetlerin Allah’tan olduğuna ve Rabbimizin istediğine hesapsız rızık verdiğini bilerek şükrümüzü artırmalıyız. Tefekkür ayetlerine denk gelindiğinde, Allah’ın âlemleri boşuna yaratmadığını, her yaratılışın bir hikmet üzere olduğunu tekrar tekrar idrak etmeliyiz. Allah Teâlâ, “Biz Kur’an’ı Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki düşünsünler.”[3] buyurarak tefekkür etmemizi istemektedir. Bu bağlamda dünyadaki varlığımızın nedeninin Allah’ın yeryüzündeki Halifeleri olduğumuz gerçeği ile sorumluluklarımızın farkına varmalıyız.

Ramazan, ihtiyaç sahiplerine karşı sadaka ve cömertlik yapmaya teşvik eder. Hasene derneğimiz aracılığı ile bağış yapmak veya toplumdaki ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, başkalarının hayatında olumlu bir etkiye sahip olmamızı ve kendi manevi değerlerimizi güçlendirmemizi sağlar. Sadaka vermek, maddi zenginliğin ötesine geçerek ruhsal zenginlik elde etmemize yardımcı olur. “Cömertlik, sadakalar vermek, iyilik etmek ramazanda kat kat artar.”[4] buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ramazan ayında yapılan hayır ve hasenatın diğer zamanlardakinden daha çok olması gerektiğini belirtir. Çünkü ramazan kulluğun zirvede yaşandığı bir aydır.

TUT BENİ EY ORUÇ

Oruç tutmak kendini tutmaktır. İnsanın başına ne gelirse kendini tutamadığı için gelir. Günahların kökeni; öfkesini tutamamak, nefsini tutamamak, şehvetini tutamamak, dilini tutamamak gibi sebeplere dayanır. Oruç, ramazan ayının temel uygulamalarından biridir ve manevi hazırlığın önemli bir parçasını oluşturur. Oruç tutmak, kişinin sabrını, dayanıklılığını ve kendini kontrol yeteneğini güçlendirir.

Oruç ruhun olgunlaşması için bedeni aç bırakmaktır.  Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Oruç tutunuz ki, (madden ve mânen) sıhhat bulasınız!”[5] buyurarak orucun insan ruhu üzerindeki etkisine vurgu yapar. Oruç ibadeti günahlara karşı tutar bizi. Oruç öfkeyi tutar, dili tutar, nefsi tutar. İnsan oruç tutar, oruç da insanı. Ramazan insanı terbiye eden manevi bir okuldur. Bu okulda dünyevi arzularımızdan uzaklaşma ve özümüze odaklanma fırsatı yakalarız. “Oruç, kişiye sadece açlık ve susuzluk veren bir ibadet değildir; insanın ahlakını ve davranışlarını da düzeltir.”[6]

KALBİN CİLASI

Dua Allah ile kul arasında irtibat kurma vesilesidir. Dua ile kişi kendi acziyetini bilir, herşeye gücü yeten Allah’tan dünyası ve ahireti için istekte bulunur. Allah Teâlâ A’râf suresi 55. ayette: “Rabbinize yalvararak ve gizlice, sabah akşam O’na yönelerek dua edin.” buyurarak kendisiyle irtibatta kalmamızı öğütlemektedir. Duada insanın ruhuna iyi gelen bir iksir vardır. Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: “Dua, ibadetin özüdür.”[7] Dua ederek her an ibadet halinde olmanın manevi hazzı ile kendimizi Rabbimize yakın hissederiz.

Oruç ile yenilenen ruh, dua ve zikir ile manen yücelmeye devam eder. Allah’a dua etmek ve Allah’ı zikretmek kalpte meydana gelen kötü düşünce ve üzüntülerin uzaklaşmasına yardımcı olur. Her gün belirli bir zaman diliminde dua etmek ve Allah’ı güzel isimleri ile anmak, evrad-ı şerif okumak, kişinin manevi bağını güçlendirir ve iç huzuru artırır.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ve Ashâb-ı Kirâm arasında şöyle bir konuşma gerçekleşiyor: Hz. Peygamber: “Demirin paslandığı gibi kalpler de paslanır.”

Ashâb-ı Kirâm:“Yâ Resûlullah! Onun cilası nedir?”

Hz. Peygamber: Allah’ın Kitabı’nı çokça tilavet etmek ve Allah’ı çok çok zikretmektir.”[8]

Ramazan ayı tüm ihtişamı ile tekrar geldi. Bize düşen bu mübarek ayı en güzel şekliyle değerlendirmek ve Kur’an ile ruhumuzu, oruç ile nefsimizi, dua ve zikir ile kalbimizi, tevbe ile amel defterimizi cilalamaktır..

[1] Bakara suresi, 2:160

[2] Buhârî

[3] Sad suresi, 38:29

[4] Tirmizî

[5] Heysemî, 203 III, 179

[6] Buhârî ve Müslim

[7] Tirmizî

[8] Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 241