Muhabbetin Koruduğu Aile Çatısı

Muhabbetin Koruduğu Aile Çatısı

Temeli sevgi ve saygıya dayalı, çatısı muhabbetle bütünleştirilmiş bir yuva sarsıntıları sağlam atlatır ve dimdik ayakta durur.

Hülya Akbul-Çakır*

İnsanoğlu daha çocukluk yıllarında ileride yaşayacağı kendi aile hayatı ile ilgili hayaller kurmaya başlar. Evcilik oyunlarında üstlendiği roller genellikle anne-babasından içselleştirdiği ve kendi dünyasında olmasını istediği şeklin bir harmanlaşmasıdır. Hitap şeklinden bakışmaya, teşekkür ve rica cümlelerinden cilveye kadar içine alan evcilik oyunlarındaki rollerde tek gaye huzurlu birlikteliklerin daimi özlem duygusudur. Çocukluk yıllarında büyüklerde görülen  olumsuz davranış kalıpları, küçük bedenler ama büyük yüreklerle ortaya koyuş şekli ise “Ben karıma/kocama  böyle davranmayacağım” cümleleriyle  belirtilir çevreye. Aslında bu yetişkin fertlere doğrudan yanlış yapıldığının bir mesajıdır dikkate alınmasa da…

Biraz daha serpilip karşı cinslere ilgi başladığında ve hatta evlilik öncesi aşamalarda ise, kişi kendini gösterme,  beğenilme ve hatta kabul görme noktasında saçıyla, kıyafetiyle bakımlı ve özentilir. En çok kabul gördüğü nokta ise duyarlılığıdır. Karşı tarafın gözüyle olayları değerlendirme, duygularına tercüman olma onu vazgeçilmez bir eş adayı noktasına getirir. Evlilik kervanına katılmış olmakla beraber eşler birbirleri için beğenilme ve kabul ettirme vazifelerini yerine getirmiş oldukları düşüncesi ile artık -farkında bile olmadan-  çok da özenmeye ve zahmete girmeye gerek kalmadığı olgusunu geliştirirler. Hayalini kurdukları evlilik onların ellerinin altındadır, gerçektir artık.

Ancak bu gerçek, evcilik oyunundaki gibi bu güzel olmadı ve yarın tekrar oynarız şeklinde olmadığı ve olamayacağı için, gerçekte yaşanılan olumsuzluklar yarın kaldığı yerden devam etmektedir. Olumsuzlukların sebebini görmek veya  “Kendi payım burada ne olabilir?” düşüncesi olmadığından ve herşey olacağına varır mantığı ile yaklaşıp daha ilk sallanmalarda onarıma dair bir özen ve gayret geliştirilmemektedir. Bir ömür sürmek adına bir akite giren çiftlerin, birlikte mutlu bir şekilde yaşlanmak ve birbirine güven içinde yaslanmak için öncelikle birbirlerinin maddi ve manevi, bedensel ve duygusal ihtiyaçlarını gözönünde bulundurarak olaylara bakmalı ve yaklaşmalılar.

Ben merkezli bir evlilik yerine biz merkezli bir evlilik tasavvur edildiğinde, Bana bunu almadı, şunu yapmadı veya onu unuttu.” düşünceleri ön plana çıkmaz. Onun yerini “Beraber nasıl alabiliriz, yapabiliriz veya unutmayabiliriz.” çalışmaları almalıdır. Bunun olabilmesi için de eşlerin birbirleriyle duygu ve düşüncelerini sorgulayıcı ve yıkıcı değil, yapıcı ve onarımcı paylaşımlar yapmaları ile mümkündür.

Gereksinim İletişimi

Günlük hayatımızda daha ziyade “gereksinim iletişimi” gerçekleştirmekteyiz. Yani “ne eksik, posta var mı, yemekte ne var, çocuğun notu” vs. vs. Sadece gerekeni konuşmak da diyebiliriz buna. İşte sorunun merkezi burasıdır. Gereksinim iletişimi bir duygu paylaşımı değildir, bir durum bildirisidir. Durum bildirisi insanları, eşleri birbirine yakınlaştıracak ve yakınlıklarını özentili kılacak bir özelliğe sahip değildir. Birarada yaşamak için yeterlidir, ancak evlilik birarada yaşamaktan çok daha özel ve özenli hassas bir durumdur. Ayrıca mütemadiyen emek verilmesi gereken bir kurum ve hayatın gerçegidir.

Çevremizde evlilikleri süresince gereksim iletişimi ile yaşlanan insanlar vardır. Bu insanların en geç çocukları evlenip evden çıkınca ilk tökezlemeyi yaşadıklarına şahit olabiliyoruz. Zira gereksinim iletişimi azalmakta ve konuşulacak maalesef ki paylaşılacak konu bulunamamaktadır. Bu aşamada birbirini adeta yeni tanıma-keşfetme  sürecine girmiş iki insandan söz edebiliriz.  Fakat bu dönem genellikle bir çok riski beraberinde getirmektedir. Bu bireyler yıllarca aynı yastığa başkoydukları ve yıllarca aynı evde iyi-kötü yaşadıkları insanın olumlu yönlerini keşfetme ve bunun için emek harcamak yerine bugüne kadar yaşananlarının faturasının hesabı ile meşgul olmaktadırlar.

Eşi Tanımak

Yaş ilerlemiş ve beklentiler “bizden ben merkezi”ne çoktan geçmiştir. Onun için evlilik süresinin hangi kesitinde olursak olalım, mutlaka eşlerimizin güçlü ve zayıf oldukları yönlerini onlara karşı kullanmamak şartıyla tespit edelim. Zira bu tesbit onları duygusal konularda anlamamızda işimizi kolay kılacaktır. Eşlerimizin ilgi sahalarını ve duygu dillerini biliyor olmak sohbet konularımızı çeşnileştirecektir. Hayal dünyamızı geliştiricek ve evlilikdeki duygu yatırımımızı doğru kılacaktır. Aynı zamanda çocuklarımızın evcilik oyunlarına ışık tutatbilecektir.

İşlerimizden ne kadar yorgun gelirsek gelelim, muhabbeti rahatsız edecek tüm faktörlerden uzak, mutlaka eşimizle bir kahve içimlik vaktimiz olmalıdır. Buradaki rahatsız edici faktörler arasına televizyondaki haber veya diziler, cep telefonu, sosyal medya paylaşımları vs. de bunlara dahildir.

Sadece “bizi” konu alan ama nitelikli vakitten bahsetmemiz gerek. Burada eşlerin kendi duygu dünyalarına inme ve onu aktarabilme  imkânı oluşmalıdır. Bedenleriyle dikkatini karşısındakine vermiş, gözleri sadece ona odaklanmış ve onu anlayabilmesi için sadece onu aktiv bir şekilde dinleyebileceği ortamın hazır bulunduğu nitelikli vakit dilimi. Hülasa nitelikli iletişimde paylaşımdır dikkate alınan, sürenin kendisi değil.  Atalarımız ne güzel demişler: “Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül muhabbet ister kahve ise bahane.”

Temeli sevgi ile kurulmuş, direkleri saygı ile dikilmiş, taşları sabır ile örülmüş, harcı iman ve güven ile karılmış, çatısı muhabbetle bütünleştirilmiş bir ev, bir yuva, bir ailedir ancak tüm sarsıntıları sağlam atlatır ve dimdik ayakta durur.

……

*Hülya Akbul-Çakır, sosyolog ve sistemik aile terapistidir.