Tarih Eğitimi

Tarih Eğitimi

Her şeyin bir tarihi vardır. İnsanlığın, toplumların, kimyanın, matematiğin, fiziğin, sosyolojinin, coğrafyanın, hiçbir bilim alanı yoktur ki tarihi olmasın. Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cem Zorlu, Camia TV’ ye konuk olduğu Eğitim Söyleşileri adlı programda tarihle ilgili Sultan Balkaya’nın sorularını cevapladı.

Gülistan Şeker

İnsanların tarih öğrenmeleri için, tarih eğitimi almaları gerekli mi?

Her insan eğitim almadan yüksek lisans veya doktora yapmadan tarih öğrenebilir, fakat tarihçi olamaz. Tarihçi olmak ayrı bir performans, ayrı bir eğitim gerektirir. Olaylara nereden bakacağını, hangi malzemelerin hakikate götüreceğini belirlemek ve geçmişteki olayların doğru tespiti için tarih eğitimi almak çok önemlidir.

Tarih manipülasyona çok açık bir bilim dalıdır. Diğer bilim dalları matematik, fizik, kimya nettir fakat tarih öyle değildir. Net sonuçlar çıkarmada tarihçi zorlanabilir. Tarih, özellikle yönetim ve rejimlerin fazlaca kullandığı bir alandır. Çünkü her yönetim kendine meşruiyet zemini arar ve bunu tarihte bulmaya çalışır. Bu noktada tarih manipülasyona ve dejenerasyona açık bir alandır. İdeolojilerin fazlaca girdiği olayların çarpıtıldığı bir alandır. Hakikati ortaya çıkarmak için tarihçi çok gayret sarfeder. Bunun için de birkaç kaynaktan araştırmaya çalışır. O dönemdeki insanların psikolojisini, sosyal hayatlarını, taraflılıklarını, farklı tarih kaynaklarından, edebiyat kitaplarından, hatıralar ve günlüklerden analiz ederek doğruya en yakınını tespit eder ve “bunlar olmuştur” diyebilir. Öyle olaylar da vardır ki, bizzat olayın içindeki insanlar dahi olayın hakikatini görmekte zorlanırlar. Tarih bu açıdan tarihçiye büyük sorumluluklar yükler. Yetiştirilme tarzı, inanç farklılığı gibi konular duygulara etki ettiğinden dolayı her toplumun kendi anlayış ve algı çerçevesinde bir tarih örgüsü ortaya çıkar. Tarihçi bu yüzden kendi ideolojisinden taraf kirliliğinden mümkün mertebe uzak durup objektif olmalı.

İmkânlar dahilinde tarihçi tarihe her şeyi söyletebilir mi?

Eğer herhangi bir konuyu ele alıp kitap yazacaksanız herhangi toplumda kendinize yer edinecekseniz, herhangi bir ideoloji üretecekseniz, herhangi yeni bir iktidar ortaya çıkaracaksanız, tarihî zemin ve meşruiyet oluşturmadan ayrıca kaynağı ortaya çıkarmadan bunu oluşturmak mümkün olmamakla beraber çok zordur. Tarih her yeniliğin zeminini oturtmak için eskiliktir ve kendini de sürekli yeniler. İnsanoğlunun Hz. Âdem’den bu yana davranışları, refleksleri, psikolojik, sosyolojik anlayışları aynıdır. Zira Rabbimiz bizleri aynı kodla yaratmıştır. İyi analiz ederek tarihi olayların ve olguların gerçekliğini ve sonuçlarını iyi yakalayabildiğimiz durumda günümüzü daha rahat okuyabiliriz. Bu yüzdendir ki tarih tekerrürden ibarettir denilir. Gerçek tarihçi objektif olup geçmişteki olayları iyi analiz eder. Neden ve sonuçlarını iyi yakalarsa geleceğe net projeksiyon sunmuş olur.

Bununla beraber tarihçi o dönemin psikolojisini, sosyolojisini, edebiyatını, ekonomisini, idaresini, dinini iyi araştırıp doğru tespitlerde bulunan özel bir şahsiyettir.

Tarihî bilgi vermeye nereden başlanmalı?

Her bilimin disiplini adabı ve usulü vardır. Fıkıh usulü, tefsir usulü, hadis usulü gibi. Tarih usulünün adabı da saygıdır. Geçmişi anlamamız için geçmişin şartlarıyla analiz etmemiz gerekiyor. Günümüz şartlarıyla değerlendirirsek haksızlık değil hadsizlik etmiş oluruz. Bizler Müslümanlar olarak tarih okumaya dünyanın en mükemmel, en muhteşem insanından Hz. Peygamber’den başlamalıyız. Peygamberimizin hayatını sadece siyer ve tarihle kısıtlı tutarak değil, biyografi, hadis ve edebiyat kitaplarından okuyarak onu daha iyi anlamalıyız. Sonradan tüm peygamberlerin hayatlarını okuyabiliriz. Ana hat olarak Emevîler ve Abbâsîler dönemi taranabilir. Kendi kültürümüzü daha iyi anlamak adına Selçuklu ve özellike Osmanlı tarihini araştırabiliriz. Zira onlardan ibret alacağımız çok olgular var. Emevî ve Abbâsîlerle ortak değerimiz İslam olsa bile kültür yönünden hayat tarzlarının farklı olduğunu görürüz. İslam’ın prensipleri vardır. Fakat güncel olana da açık bir dindir. Misal, Cami mutlaka olması gerek denilmiş ama mimarisine karışmamış. İslam, yönetim prensiplerini belirlemiş ama nasıl yönetileceğine karışmamış. Daraldığımızda, kederlendiğimizde hüzünlendiğimizde Kur’an ve Peygamberin hayatını okumak hepimize iyi gelecektir. Çünkü karşılaştığımız her sorunda ondan bir parça bulacağız.

Siyerden almamız gereken dersler nelerdir?

Peygamber Efendimiz Kur’an’ın ana hatlarıyla ilkeler koymuştur. Kendi yaşantısında özellikle ahlakî tazarrularında ve davranışlarındaki ilkeler kıyamete kadar bakidir. Ama günlük hayatındaki yaşam olsun, binek olsun, yemek olsun, renk olsun, o günün Arabistan şartlarındaki tercihidir. İslamın bağlayıcı şartlarından değildir. Bizlerin örnek alması gereken ahlakî davranışlarıdır. Hanımlarla ilişkisi, çocuklarla ilişkisi, ticaretle alakalı koymuş olduğu kurallar, faizle, ekonomiyle devlet yönetiminde uyguladığı prensipler olmalı. İnsanların eksiğine ve ihtiyacına göre nasihat ve uyarılarda bulunurdu. Bu meziyetiyle tek tip davranış modeli sergilemediğini de görüyoruz. Eğitim sadece kurumlarda ve camilerde yapılan bir faaliyet değildir. Evlerimizde hadis saatleri yaparak Peygamber Efendimiz’in hayatını çok yönlü okuyabiliriz. Bunu hayatın içine yayarak tarih eğitimi hâline getirebiliriz. Kesinlikle kendimize alışkanlık hâline getirmemiz gereken bir konu.Yolculukta yani seyahatte bol bol kitap okuyarak mutlaka eğitim yapılmalıdır. Âl-i İmrân Suresinin 191. ayetinde “Onlar ayakta iken, yanları üzere yatarken Allah’ı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler.” diye geçer. Eğitim bu şekildedir. Kişinin dünyevi ihtiraslarını ortadan kaldıran bir ahiret unsurudur. Ruhun gıdası eğitimdir.