Her Eksilme Küçülme Değildir

Her Eksilme Küçülme Değildir

İnsan bazen elindekilerden bir kısmını verdiğinde; küçüleceğini hatta yok olup kaybolacağını, tekrar toparlanamayacağını zanneder. Oysa büyümenin diğer bir yolu da vermektir, azalmaktır. Zira gerçek büyümenin ne olduğunu tam olarak kavrayamadığımızda, büyüyoruz hissine kapılarak küçülürüz.

Yusuf Yeşilkaya

İnsanoğlu işte… Lüksün, konforun ve ihtiyaçların sonu yok. Tek göz bir odaya sığabilen ve keyifli bir yaşama sahip olan insan, beş odalı evlere sığmıyor. Tek göz odadan beş odalı geniş evine geçtiğinde, önce çok seviniyor. “Bir odada yaşamak zorunda olduğum günler geride kaldı.” diyor sonra beş odalı evin beş odasını da tıka basa eşya ile doldurmaya yani tüketmeye başlıyor. Hatta o kadar çok tüketiyor ki, bu süreçte kendisinin tükendiğinin farkına bile varamıyor.

KÜÇÜLEREK BÜYÜME HİKÂYESİ

Odalar, neredeyse ağzına kadar eşya ile doluyor. Beş odalı evin içinde dönecek yer bırakmıyor. İlk başta saray yavrusu diye nitelediği o büyük ev, zamanla gözünde küçülmeye başlıyor. İmkânı olsa o beş odanın yanına birkaç oda daha eklemek istiyor. Aslında kendisi de biliyor, birkaç oda daha olsa, o odaları da eşya ile ağzına kadar dolduracağını. Ve yeniden darlanmaya başlayacağını.

Evdeki odalara yeni odalar eklenemeyeceğini anlayınca, evi genişletmenin yollarını arıyor. Evde ne kadar kullanılmayan eşya varsa onları kapı dışarı ediyor. Fazladan bir koltuk, fazladan bir dolap, fazladan bir masa… Fazladan ne varsa kapı dışarı ediyor. Sonra bakıyor ki ev gerçekten genişlemeye başlamış. Gözüne küçücük gözüken odalar, tekrar büyümeye başlamışlar. Evin içinde dönerken daha çok keyif almaya başlamış. Yaşam daha kaliteli olmaya başlamış. Buyurun size küçülerek büyüme hikâyesi.

[post-refarans id=”44549″ taraf=”sol”]

“VARLIK ÇOĞALDIKÇA DAHA FAZLASINI İSTERİZ”

Aslında yaşamın birçok alanında da böyle değil midir? Hayatta en kıymetli kavramın zaman olduğunu söyleriz. Ömre vurgu yaparız. Dünyaya bir defa geldiğimizi ve hayatı kaliteli yaşamamız gerektiğini söyleriz. Ama varlık anlamında büyüdükçe, ömrümüzü o varlık için harcadığımızı gözden kaçırırız. Varlık çoğaldıkça, daha çok isteriz. Daha çok varlığa sahip oluruz, daha çok isteriz. Ömrümüzün tamamı o varlığı elde etme ve koruma peşinde geçer. Elimizde olsa son nefesimizde bile yeni varlıklar, yeni kazanımlar elde etme çabası içinde oluruz. Giderayak varislerimize, varlığımızı korumalarını ve yeni kazanımlar elde etmelerini tembihleriz, vasiyet kabilinden.

“BÜYÜMEK İÇİN AZALMAK GEREKİYOR”

Tıp fakültesinden yeni mezun olmuş pratisyen bir hekim, insan sağlığı ile ilgili her şeyi biliyor. Daha doğrusu insan sağlığı ile ilgili her şeyden minimum bilgiye sahip. Yani mecburen bilmek zorunda olduğu bilgileri mevcut. Pratisyen hekimlerimiz, bütün branşlardan azar azar bilgiye sahip dersem, umarım doktorlarımız bana kızmaz. Sonraki süreçte ne yapıyor?  Her alandan az az bilmek yerine bir alana yoğunlaşıyor. Dâhiliye diyor, hariciye diyor, cildiye diyor, göz diyor… Bütün alanların asgari bilgisine sahip olduktan sonra bir alanı tercih ediyor ve o alanda uzmanlaşıyor. Ve uzman doktor oluyor. Daha da uzmanlaşmak isterse daha da azaltması gerekecek. Dahiliye alanı içerisinde spesifik bir konuyu tercih etmesi gerekecek. Evet, dâhiliye alanında uzman hekim olacak ama diyabet alanında doçent veya profesör olacak. Düşünsenize pratisyen hekim olduktan sonra her alandan her bilgiyi kuşanmak isteseydi ya da her alanda ihtisas yapmak isteseydi… Ne kadar başarılı olabilirdi? Demek ki büyümek için azalmak gerekiyormuş.

Daha düz bir metaforla yaklaşmak gerekirse… Yüksek bir tepeye çıkacağız. Fiziksel özellikleri aşağı yukarı aynı olan iki insan var. Birinin sırtında otuz kilo ağırlık var. Diğerinde ise altmış kilo yük var. Hangisi daha rahat yol alır? Bırakın yolu, hangisi daha rahat nefes alır? Elbette yükü az olan, hem daha hızlı yol alır hem daha rahat nefes alır.

FİZİKSEL MEKÂNLARDA VE RUHSAL ALANLARDA TEMİZLİK

Dünyada bize hizmet edecek yüklerimizin olması, doğru bir tercihtir. Bize hizmet etmek yerine bizim onlara hizmet ettiğimiz ağırlıklar, gerçekten bize yük olur, eziyet olur. Varlığı ile bizi mutlu eden, bizi diğer insanlardan güçlü gösteren ama gerçekte ayak bağı olan yüklerimizi iyi kontrol etmek lazım. Bu nedenle zaman zaman hem fiziksel mekânlarımızda hem de ruhsal anlamda temizlik yapmak kaçınılmazdır.

Örneğin gardırobumuzu açtığımızda elbiselerimizin çokluğundan dolayı aradığımız kıyafeti bulamıyorsak; aradığımızı bulmanın yolu yeni bir elbise dolabı almak olmamalı. Bunun yerine kıyafetlerde azalmaya gitmek olmalıdır. İyi de nasıl yapacağız bunu? Öyle kolay mı sevdiğimiz elbiselerden kurtulmak? Bu konuda size yardımcı olabilirim. Eğer gardırobunuz size küçük gelmeye başlamışsa öncelikle yeni kıyafet almayın. İkinci olarak, elinize bir kıyafeti aldığınızda şu soruyu sorun: “Ben bu kıyafeti en son ne zaman giydim?” Geçen hafta, geçen ay, geçen yıl, beş sene önce… Eğer elinizdeki kıyafeti en son ne zaman giydiğinizi hatırlamıyorsanız; zaten o kıyafet, sizi fiilen terk etmiş demektir. Sadece fiziksel olarak ayrılma işi kalmış.

[post-refarans id=”36209″ taraf=”sol”]

OLMAZSA OLMAZLARIMIZ… OLMASA DAHA İYİ OLURLARIMIZ NELER?

Bazılarımızda bir eşyaya, bir kıyafete sahip olma daha doğrusu biriktirme hastalığı olabilir. Sahip olmak için bir çaba harcarız. Sonra onu biraz kullanırız ve vitrinde, dolapta öylece kalır. Atamayız. Satamayız. Hiç kullanmasak da gözden çıkaramayız. Ya bir gün lazım olursa… İtiraf edeyim kitaplarım konusunda ben biraz öyleyim. Söz konusu, kitaplarım olduğunda kıyamıyorum. Sağ olsun eşim bu konuda yardımcı oluyor. “Hayatım bak, kitaplarını atmıyoruz. Bizden daha çok ihtiyacı olan birine veriyoruz.” diyor. Sanki biraz kandırılıyormuşum gibi geliyor ama olsun “kitaplığımda durmasındansa o kitabı okuyacak gerçek bir okuyucunun elinde olması daha iyi” diye kendimi teselli ediyorum.

Azalarak büyümek, ağırlıklarımızdan kurtulmak için ne yapmalıyız? İlk adımda önceliklerimizi belirlemeliyiz. Olmazsa olmazlarımızı, gözden geçirmeliyiz. Benzetmek gerekirse, kuş olduğumuzda bize kanat olacak varlıklarımız neler? Kanat olmak yerine bizi aşağıya çeken ağırlıklarımız neler? Bu ayrımı doğru yapmak gerekiyor. Aslında bu ayrımı iyi yapabilirsek, işimiz daha kolaylaşır gibime geliyor.

Olmazsa olmazlarımıza iyi sahip çıkarken; olmasa da olurları gözden geçirmek ve olmasa daha iyi olurlarımızı da gözden çıkarmak gerekiyor. Bu tasnifi yaparken; ilgimiz, işimiz, eşimiz ve sosyo-ekonomik durumumuzu hesaba katmak yerinde olur diye düşünüyorum.

“HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM”

Hayat yolculuğunda bizim “Hamdım, piştim, yandım” özüyle, olmamıza yani biz olmamıza engel olan ne kadar ağırlık varsa hesabını yapıp, gereğini düşünmek lazımdır. Bu her zaman dünya malı olmayabilir. Bu bazen gereksiz bilgi olabilir. Gereksiz bilgi olur mu? Dedikodu yaparak elde edilen bilgilerin tamamı gerekli mi? Fazlalık bazen arkadaş olur. Bizi aşağıya çekiyorsa ısrarla… Israrla bu arkadaşlığı sürdürmek ne diye? Temizlik şart vesselam.