Kalıcı Olmak Ve Yok Olmanın Arasında Medeniyet

Kalıcı Olmak Ve Yok Olmanın Arasında Medeniyet

Medeniyet kendi mührünü güne ve tarihine vurmaktır. Bu mühür vurulmadıkça hiçbir şey sizi kalıcı kılmayacaktır…

Ünal Ünalan

Medeniyet Arapçada şehir anlamına gelir. Şehre mensup olan şehirli olan anlamları içerir. Son dönemlerde ise sosyopolitik durum veya  oplumsal yapıyı ifade etmek üzere umrân kelimesi İslami terminolojiye girmiş ve genel ifade ile  medeniyet ve umrân kavramaları benzer anlamları anlatır hâle gelmiştir.

Medeniyet ifadesini, geniş zamanlı ve yelpazeli bir  perspektifte ele aldığımızda, kullanım alanlarının ortak noktası şehir hayatının birçok yönlü oluşturduğu imkân ve fırsatları konu edinmesidir. Şehir hayatında gerçekleşen siyasi, sosyal, ekonomik, ticari, kültürel, sanatsal gelişmelerin hepsi medeniyeti, inşa eden unsurlardır ve şehir hayatının sosyalitesinin de birer neticeleridir.

İNSAN DOĞASI GEREĞİ MEDENİ BİR VARLIKTIR

İnsan, yalnız yaşama kabiliyeti ile bezenmiş değildir, sosyal ve toplumsal bir varlıktır.  Hatta insanın ihtiyaç dünyasını düşündüğümüzde, bütün ihtiyaçlarını tek başına karşılama imkanından uzak bir varlıktır. Bundan dolayı başka insanların yetenek, tecrübe ve üretimlerine de ihtiyaç duyar. Bu alanlardan baktığımızda da İbn-i Haldun’a göre de insan doğası gereği medeni bir varlıktır.

İhtiyaç sahibi bir fıtratta yaratılmış olan insanı bu durumu toplu bir şekilde yaşamaya mecbur kılar.  Bu birlikte yaşama ihtiyacı beraberinde bir arada yaşama kuralları, prensipleri, kabiliyeti, yetkinliklerden istifade etme imkânı ve bu birlikteliğin korunması adına kurallar, sorumluluklar ve müşterek düzenlemeler getirir.

Toplu yaşama alışkanlığı sadece ihtiyaçların karşılanması değil insanın ruhi ve manevi olarak da mutlu olmasını beraberinde getiren bir imkândır. Tanınmak, tanımak, sevmek, sevilmek, paylaşmak, yardımlaşmak gibi yüce değerler insanı maddi olandan gerçeği olan manevi değerleriyle buluşturur. Medeniyet bu değerler üzerinden toplumun bir kimliği olarak hem inşa olur hem de muhatabı olan insanı inşa eder.

Bu oluşum sorumlulukların yanında ortak paydaları ve zevkleri de beraberinde getirir. Böylece şehirleşmiş aynı bütüncül yaklaşımlara sahip bir toplumsal yapı oluşmuş olur. Müşterek anlayışlar ve zevkler, beraberlikler oluşturur aynı değerlerin inşası da oluşmuş olur.

İşte bu yaşam tarzı medeniyet kavram ve anlayışını ortaya koyar. Medeniyet kültürü oluşturan değerlerin görünür hâle gelmesidir. Soyut olan kültürün yaşanır hâle gelmesi somutlaşması medeniyettir.

Kültür, bir toplumun varlığını oluşturan müşterek bilgi birikimi olup; medeniyet de, bu kültürün maddi alanda cisim bulmuş halidir. Konuyu şu bakış açısıyla da anlatabiliriz. Kültür manevi ve teorik bir anlamlar bütünü iken, medeniyet ise  maddi  pratik kültürdür.

Sosyal psikoloji alanında çalışmaları ile tanınan merhum Prof.Dr. Erol Güngör’e göre kültür; inanç, bilgi, his ve heyecanların bütünüdür. Medeniyetin ürünü olan müesseseler, bu değer ve inançların eserleri olarak ortaya çıkar.

Medeniyet dünyamızın önde gidenlerinden olan Nurettin Topçu’ya göre medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir. Kültür ise bir toplumun kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar ilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir.

İSLAM AHLAKINDAN DOĞAN BİR MEDENİYET

Kültürü; inançlar, gelenekler, coğrafya ve diğer kültürler etkiler ve medeniyet bu minvalde kendini göstermeye başlar. Kültürü etkileyen unsurların oluşturduğu değerler medeniyetin eserlerini oluşturacaktır. İslam toplumlarında da tevhide dayalı inanç yapısı olduğundan vahye dayalı bir anlayışla İslam ahlakından doğan bir medeniyet inşa olmuştur.

Bu gerçekleştirilen kadim medeniyetin temelinde vahdet, ahlak, faydalı olmak, güzellik ve estetikte iç içe bir yapı oluşturmuştur. Onun içindir ki, bir inancın sahipleri ne kadar gerçekçi kültürel değerler ortaya koyarlar ve bu değerler üzerinden kimliğine sahip bireyler yetiştirirlerse, güne ve geleceğe daha güçlü adımlar atmış ve kalıcı bir medeniyet oluşturmuş olurlar. Böylelikle başkalarını taklit eden ve kendi olamayan anlamsız özentilerden ve komplekslerden sıyrılmış, kendi değerleriyle anlam bulan örnek olan birey ve toplumda inşa edilmiş olacaktır.

Siyasi ve ekonomik imkânları elinizde bulundursanız dahi, bunlar bir toplumun dünya tarihinde kalıcılığının imkânları olmamıştır. Sadece kısa süreçler içerisinde insanlarının geçici hazlarını yaşamasına imkân sağlamıştır. Fakat bir toplum ki, şayet kendi değerlerinden yola çıkarak kültürünü yaşayan ve taşıyan olduğunda, kurduğu medeniyette o kadar kalıcı, ve insanını mutlu eden bir hayat oluşturacaktır. Yani insanların ve toplumların mutluluğu ve kalıcılığı ortaya koyduğunuz güçlü kültürünüzden ve inşa ettiğiniz medeniyetinizden geçmektedir.

Hiçbir değer taşımayan, sürekli değişken olan, tüketmeye dayalı, bireyselliği önceleyen ve adına popüler kültür denilen anlayış insanları mutlu etmemiştir ve etmeyecektir. Kalıcı olmayan ve anlam taşımayan hiçbir şey insana güven vermeyecek ve mutlu da etmeyecektir. Kültür ve medeniyet kalıcı unsurlardır. Kalıcı olanlar insana güven verir. Sabitleri güçlü ve kalıcı olan insanlar güven duyar ve mutlu olur. Tarihte de kendi kültür ve medeniyeti olan toplumlar güçlü ve kalıcı olabilmişlerdir.

Kültürel erozyon yaşayan hiçbir birey ve toplum yok olmaktan kendini kurtaramamıştır. Çünkü hayatında sabiteleri olmayan bir toplumun her esen rüzgârdan ve her oluşan su baskınlarından payına düşeni en acı şekilde yaşayacaktır.

Medeniyet kendi mührünü güne ve tarihine vurmaktır. Bu mühür vurulmadıkça hiçbir şey sizi kalıcı kılmayacaktır. Geride sizden kalan sadece bir enkaz yığını olacaktır vesselam.