Tekelciliğin Kısıtlayıcılığı

Tekelciliğin Kısıtlayıcılığı

Müslümanlığı tekeline almaya çabalayan yaklaşım, zihin tembelliğinin, düşünsel durağanlığın ürünüdür ve kişiyi buna mahkûm hâle getiriyor.

Düşünsel tembellik, merak ve araştırma ruhunu öldürüyor. Tefekkür yeteneği güdükleşiyor. Kişi, dindarlık anlayış ve uygulamaları üzerinde sorgulayıcı nitelikte düşünemez hâle geliyor. Bunlardan kimileri tarihte kalıyor; tarihin her hangi bir döneminde belli şartlarda oluşturulmuş olan Müslümanlığı, yani İslam anlayış ve uygulamalarından birini mutlak doğru kabul edip olduğu gibi bugüne taşımaya çabalıyorlar. Oysa, tarihi olduğu gibi bugüne taşımak mümkün değildir. Tekelci yaklaşım sahiplerinden kimileri ise bunların tam aksine, geleneği (tarihî birikimi) göz ardı ederek Müslümanlık anlayışını oluşturuyor ve onu mutlak doğru olarak sahiplenip başkalarına dayatıyorlar.

Birileri, geleneğin bütünü yerine bir kısmına sahip çıkıp diğer kısımlarından ve çağdaş birikimden yararlanmazken, diğerleri tarihî birikimden (gelenekten) çağdaş birikimin büyük bir kısmından yararlanmayı göz ardı etmektedirler. Her hâlükârda tekelci yaklaşım, analitik düşünmeyi, olay ve olgulara eleştirel yaklaşıp çok yönlü bakmayı, düşünsel dinamizmi önlüyor. Böylece oluşan değerlendirme yetersizliği, temel prensiplerin detaylarında bizzat o prensipleri dinamitleyen tutum ve davranışlara yol açabiliyor.

İslam’ın belirttiği genel ilkeler ve değerler ile onların hayata somut olarak yansıma biçimleri arasındaki oldukça uzun mesafeyi kapatmak çok yönlü entelektüel çaba gerektirmektedir. Söz konusu ilke ve değerleri anlamlandırmaktan tutunuz, onların varlık dünyasıyla, insanla, hayatla bağını kurmaya ve günlük hayatta karşılaşılan tekil olay ve olgularla irtibatlandırıp nasıl somut tutum ve davranışlarla görüneceklerini belirlemeye kadar birçok zihinsel işleme ihtiyaç duyulmaktadır. Müslümanlık tekeli oluşturanlar, düşünsel kısıtlılık yüzünden bu sürece ilişkin çok ciddi yetersizliklere, yanlışlara maruz kalabiliyor; tarihten veya günümüzden yakaladığı bir somut tutum ve davranışı mutlak doğru kabul edebiliyor ve bununla kalmayıp başkalarına dayatabiliyorlar. Farklılaşmalara oldukça açık bu boyutta sergilenen bağnazca dayatmacılık, ister istemez karşıtlıklar ve gruplaşmalar, düşmanlıklar oluşturabiliyor. Ahlak adına ahlak dışı tutum ve davranışların önü açılıyor.  Üstelik her biri, hakikat adına yaptığını düşündüğünden, vicdan azabı duymuyor; hatta, övünebiliyor. IŞID ve Boko Haram gibi örgütlerin yaptıkları, bunların en kaba örnekleridir. “Her grup kendi sahip oldukları (din anlayışı) ile sevinip böbürlenmektedirler.”(Rum suresi,30:32). Sonuçta insanlara hayat vermek üzere gönderilen din (Enfal suresi, 8:24), hayat karartan dindarlığa dönüştürülebiliyor.