“Çocukların Kötü Yetiştirilmesi, Toplumların Çökmesine Yol Açar”
Uzmanlar, çocukların kötü yetiştirilmesi ve bir toplumda çocuk yetiştirme tarzının gelişmemesinin, o toplumun ekonomi, kültür, sanat, sosyal yaşam bakımından duraksamasına veya çökmesine yol açabileceği uyarısında bulunuyor.
- AİLE
- 27 Eylül 2024
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdinç Öztürk, her toplumda, her kültürde ve her tarihsel dönemde çocuk yetiştirme tarzlarının farklılık gösterdiğini belirterek, “Bir toplumda çocuk yetiştirme tarzının gelişmemesi ve çocukların kötü yetiştirilmesi, o toplumun ekonomi, kültür, sanat, sosyal yaşam bakımından duraksamasına veya çökmesine yol açabilir.” dedi.
Prof. Dr. Öztürk, yaptığı açıklamada, bireyin toplum içerisindeki konumunun son yüzyılda ekonomik, sosyal, bilimsel, teknolojik ve politik gelişmelere bağlı olarak hızlı bir değişim gösterdiğini söyledi.
“Çocukların Kötü Yetiştirilmesi Toplum Hayatını Etkiler”
Tarih boyunca insan ruhunun ve toplumun birlikte değişerek gelişim gösterdiğini, bu gelişimde birey ile toplum arasındaki bağı kuran aracı unsurun, anne-babaların çocuk yetiştirme tarzları olduğunu aktaran Öztürk, “Her toplumda, her kültürde ve her tarihsel dönemde çocuk yetiştirme tarzları birbirinden farklılık gösterir. Bir toplumda çocuk yetiştirme tarzının gelişmemesi, o toplumun ekonomi, kültür, sanat, sosyal yaşam bakımından duraksamasına veya çökmesine yol açabilir.” ifadesini kullandı.
Bireylerin, kendi çocukluk ve aile ilişkilerinden gelen korkularının, dünya görüşleri ile bağlantı içerisinde olduğuna dikkati çeken Öztürk, en gelişmiş çocuk yetiştirme tarzının, kişiye birey olma hakkını tanıyan ve onu gelişme yönünde destekleyen yöntem olduğunu aktardı.
Her bireyin, toplumda egemen olan çocuk yetiştirme tarzının izin verdiği ölçüde büyüyebileceğini ve gelişebileceğini anlatan Öztürk, büyüme ile gelişmenin gerektirdiği ve sağladığı özgürlüğün, bunu taşıyamayacak toplumlar için korku verici bir şekilde algılanabildiğini ifade etti.
“Kız çocuklarının nasıl algılandığı, o toplumun geleceğinde de etkili olur”
Prof. Dr. Öztürk, toplumlarda kadınların önemini vurgulayarak, “Çocuk yetiştirme tarzı aile tarafından uygulanır, kuşaktan kuşağa öncelikle anneden kıza geçer. Bu nedenle kadınların ve özellikle kız çocuklarının nasıl algılandığı ve ne muamele gördüğü o toplumun geleceğinde de etkili olur.” dedi.
Bütün canlılar içinde gelişim süreci en yavaş ve en çok bakıma muhtaç olanın insan yavrusu olduğunu bildiren Öztürk, şu ifadeleri kullandı:
“Doğumdan hemen sonra bebeklerin beslenme başta olmak üzere hayatta kalmak için gerekli tüm ihtiyaçları çok uzun bir süre anneleri ya da onlara bakanlar tarafından karşılanır. Pek çok toplumun refahı ve geleceği çocukların ve genç neslin eğitimli, sağlıklı ve bilinçli olmasıyla yakından ilişkilidir. Bu yüzden çocukların gelişim ve çocuk yetiştirme tarzları toplumda oldukça önemli bir yer tutar. Yüzyıllar boyunca kültürler, coğrafik, topografik, iklimsel ve ekonomik şartlar yüzünden çocuk yetiştirme konusunda birbirinden farklı tecrübelere sahip olmuşlardır.”
“Çocuğun Ruh Sağlığına Önem Veren Çocuk Yetiştirme Tarzına Sahip Toplumların Her Zaman Kazançlı Olur”
Gelişmiş, entegre edici, ve çocuğun ruh sağlığına önem veren çocuk yetiştirme tarzlarına sahip olan toplumların her zaman kazançlı çıkacağını anlatan Öztürk, “Bu toplumlar, şüphesiz ki daha donanımlı ve daha normal bir yeni nesil yetiştireceklerdir. Kuşaklar arası süreçte bilginin, geleneğin, insanın, insan olmanın değerinin bilindiği her türlü kriz ortamında çözüm odaklı teknikleri kolaylıkla uygulayarak, hızlı adımlarla ilerleyeceklerdir.” değerlendirmesini yaptı.
Çocuk yetiştirme tarzlarının toplumların değişimi ve gelişimi üzerinde oldukça önemli bir etken olduğunu kaydeden Öztürk, “Bütün insanlık tarihi incelendiğinde, psikotarih açısından çocuk yetiştirme tarzlarının belli farklılıkları olsa da çok çeşitlilik göstermediği anlaşılmaktadır. Çocuk yetiştirme tarzı konusunda her kuşak bir sonrakine ruhsal bir miras bırakmaktadır. Aile bu mirasın taşıyıcısıdır. Bu miras, yeni yetişen bireylerin gelişimini destekleme yönünde olabileceği gibi onları travmatize ederek, özne olma niteliğine saygı göstermeyecek ve potansiyellerinin bir bölümünü kurban yani feda etmeleri ve sağlıklı ruhsal büyüme ile ruhsal entegrasyondan alıkonulmaları yönünde de olabilmektedir.” diye konuştu.