İnsan Gider…

İnsan Gider…

@shutterstock

Tüm gitmeler üçe ayrılır. Bir hikâyenin bitmesi ile çaresizce, yeni bir hikâye yazmak için heyecanla ya da geri dönmenin bir anlam kazanması için anlamsızca…

Dr. Gökhan Arslantürk

Hiçbir yeri terk etmek zorunda kalmamak, hiçbir yere varmaya çalışmamış olmak ya da bir yere geri dönme hülyasını da bavuluna ekleyip bir aidiyete mola vermemiş olmak ağaç olmayı gerektirir. İnsan hareketten müteşekkildir. Hareket edene insan denir. Hareket eden diğer mahlukattan farklı olarak hareketine anlam katan, bir anlam ile hareket etmeye itilen varlığa insan denir. Damarlarında göçün ihtimali ile yaşayan, bunun meşakkatine boyun eğmiş, bunun ümidine müptela bir varlık olmak bize insan görünümü katar.

“GÖÇEBE MİLLET”

İnsan gider. Bazen en sevdiği yerden gider, bazen en sevdiği yere gider. Bazen de bir yeri sevebilmek için. Bunun derin manasını genetik kodlarında barındıran bir milletin ferdi olarak bu idrake ulaşmak daha kolay. Bir çırpıda özetlenen genel Türk tarihi sloganı babında “Türkler göçebe millettir” demenin alt satırında Türkler tarihsel süreci boyunca bu belaya defaatle gark olmuş, harekete müptela olmuş, göç etmiş, göç ettirmiş, dünyaya devinim kazandırmış, gitmeden öte varmayı ülküleştirmiş bir insan topluluğunun duygusal iklimi yatmaktadır.

GÖÇ İLE YOĞRULMUŞ BİR KÜLTÜR

Gelenek ve törelerini İslam potasında eriterek ahlaki ve kültürel değerlerini kurumsallaştırdıkları medeniyet müktesebatının da bu hareket aşkından nasibini almamış olması imkânsızdır. Bir yanda tarihin her adımında yurdundan yurt edinmek için çıkan bir milletin göç destanları, bir yanda benzer acılarla evinden çıkarılan bir dinin mensuplarında derin bir anlama büründürülen hicret mefhumu…İslamiyet’in doğuşunu anlatan klasikleşmiş Çağrı filminde hicretin derin etkisi karşısında Müslümanların takvimlerini o günle başlattığı ifade edilir. Şu hâlde göçle yoğrulmuş bir kültürel arka plana sahip her bir bireyin lazım geldiğinde bu refleksi sergilemesi kaçınılmazdır.

“GİTMEK FAZLASIYLA ZORLAYICIDIR”

Gitmenin her türlüsü insanda iz bırakır. Belki bu yüzden kolay romantize edilir. İstasyonlar, otogarlar yahut havaalanları en anlamlı gözyaşlarının döküldüğü yerlerdir. Otobüs perondan ayrılırken başını cama yaslamış adamın zihninden geçenler, cümleler hâlinde bir araya getirmeye pek müsait değildir. Bunun aslında oldukça basit bir sebebi vardır. Uyum gerektiren her şey stres yaratır. Tersinden bakacak olursak, bir şeyin stres verici olması, yeni bir duruma uyum sağlamayı gerektirmesindendir. Yeni bir işe başlama süreci, bir yakının kaybı, hayatınızda meydana gelen herhangi bir önemli değişiklik…Gitmek bu minvalde hem var olanı kaybetmeye alışma hem de var olacak olanın belirsizliğine uyum sağlama ile fazlasıyla zorlayıcıdır.

GİTMEK Mİ ZOR, KALMAK MI?

Gitmek mi zor kalmak mı sorusu, bu pencereden bakılırsa gitmenin yarattığı zorluklara alışmak mı yoksa gitmeyi gerektiren zorluklarla yaşamaya alışmak mı sorusudur esasında. Hele ki tabiatında bir yandan da bir yere kök salma, bir yere bağlı hissetme ihtiyacı taşıyan insan için gitmenin karmaşıklığını anlamak kolaydır.

“BEKLENEN HİKÂYE İÇİN GİTMEK GEREKİR”

Bunca meşakkatin ve bunca müşkülün ortasında bu bedele değer bir amaç olsa iktiza eder gitmenin arkasında. İşte tüm gitmeler üçe ayrılır. Kaldığınız yerde devam eden hikâyenizin ama mutlu sonla ama hüsranla nihayete ermesi gitmeyi gerektirir. Her ne ise kalmanın sebebi, bitti ise artık orada verimsizlik ve anlamsızlık büyümeye başlar. Misyonunu tamamlamış olmak yeni bir misyona sahip olmanın geçerli nedenidir. Tıpkı İnşirah Suresi 7. ayette “O hâlde bir işi bitirince diğerine koyul.” şeklinde emir buyurulduğu gibi… Sizden beklenen ya da kendinizce beklediğiniz o hikâyenin yazılması için de gitmek gerekir.

“BİR GÜN GERİ DÖNMEK İÇİN GİDİLİR”

Mekân, her hikâyenin mütemmim cüzüdür. O hâlde henüz başlamamış hikâyenin en temel eksiği hikâyenin geçeceği yerdir. Bu hikâyeye başlatmak oraya varmakla başlar. Ya da geri gelebilmek, yenilenmek, dirilmek, bilenmek için gidilir. Geri gelişin bir anlam kazanması için, köklerle olan bağın tazelenmesi, aidiyetin güçlenmesi için gidilebilir. Bir ülfet türetmiş yaşayışın çöktürdüğü sisi dağıtmak için; gözle görülse de gönülle görülemeyeni görebilmek için; kendi hayatına, iklimine, coğrafyasında dışarıdan bakabilmek için; bazen yetemediklerine yetebilmek için; bazen yapamadıklarını yapabilmek için; her şeyi açık seçik anlatabilmek için, ama bir gün mutlaka geri dönmek için gidilir.

Gitmek kendi savaşını başlatmaktır. Zira sefer kelimesi dilde iki anlama gelir: yolculuk ve savaşa gitme. Giden seferidir. Kendi seferinde kendi savaşına gitmektedir. Bu yüzden saygıdeğerdir. Tek başına gitmek de bir hikâyedir. Ve her hikâyenin ilk cümlesi bir gidiş ile yazıya geçmektedir.