“Ne Ekersek, Onu Biçeriz”

“Ne Ekersek, Onu Biçeriz”

@Shutterstock

Bir toplum gençliğin enerjisiyle ve geçmişin bilgeliği ile ayakta durur. Bir toplumun yaşlılarına verdiği değer, o toplumun vicdanını ve medeniyet seviyesini ortaya koymaktadır.

  • 28 Mayıs 2025

Hülya Akbul-Çakır

Yaşlı insanlarla vakit geçirmek sadece bir bireysel sorumluluk değil, aynı zamanda toplum olarak geçmişimize sahip çıkmak, köklerimizi tanımak ve insanlık onurunu yaşatmak için çok önemli bir sosyal sorumluluğumuzdur.

Modern hayat ne yazık ki zamanın hızına yetişme telaşıyla insanı kendine dahi  yabancılaştırmaktadır. Yaşlılarımızın ise bu hız çağında çoğu zaman seslerine kulak verilmediği için sesleri duyulmuyor  ve maalesef unutuluyorlar. Oysa bu insanlar, yaşanmışlıklarıyla toplumun hafızasını, değerlerini ve kimliğini taşımaktadırlar.

Kuşaklar Arası Bağ

Bir toplumun ruhsal sağlığı ancak kuşaklar arası bağın gücüyle mümkündür. Büyüklerimizle bağ kurmak, onların geçmişten getirdiği kültürel, dinî, ahlaki ve insani değerleri yeni nesillere aktarmamızı sağlayacaktır. Dededen toruna aktarılan bir aile geleneği, sadece bir gelenek değil, aynı zamanda bir aidiyet duygusudur.

Yaşlılarla kurulan ilişki, genç nesillerin kendilerini ve köklerini tanımaları ve geleceğe daha sağlam adımlarla yürümeleri açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü insan, nereden geldiğini bilmeden nereye gittiğini bilemez ve güzergahını sağlıklı belirleyemez. Yaşlılar bu anlamda yalnızca kendi hayatlarına dair hikaye anlatıcıları değildirler. Bir milletin iç sesi, yol haritası hatta ahlaki pusulasıdırlar.

Manevi Yapıyı Ayakta Tutan Sütunlar

Yaşları gereği birlikte şu an üretimin bir parçası olmayabilirler, ancak bir toplumun manevi yapısını ayakta tutan görünmez sütunlardırlar. Bugün çocuklarımız için güvenli bir yaşam istiyorsak, bu güvenin temelleri geçmişte yaşanmış fedakarlıklar sayesinde atılmıştır.

Toplumun yaşlıya gösterdiği hürmet, insanın kendi geleceğine gösterdiği saygının bir göstergesidir. Çünkü bugün görmezden gelinen her yaşlı, yarının yalnız bırakılmış benliğidir. Yaşlılarla ilgilenmek bir merhamet gösterisi değil, insanın kendi aynasına bakması ve kendisini görmesidir.

Bir yaşlının elini tutmak sadece geçmişe uzanmak değildir… Aynı zamanda insanın gelecekteki kendisine de dokunmasıdır… Çünkü hepimiz yaşlanacağız! Ve yaşlandığımızda, bize nasıl davranılmasını istiyorsak, bugün yaşlılara o şekilde davranmalıyız ve onlara o şekilde yaklaşmalıyız.

AİLE | 6 Ekim 2022 “Çocuklara Dinî Eğitimi Vermek Ailenin Sorumluluğundadır”

“Yaşlılık Birikimin Doruğudur”

Geneli ekseriyette toplum olarak yaşlılığı zayıflıkla, hastalıkla ve unutulmuşlukla  özdeşleştirmekteyiz. Halbuki yaşlılık  yaşamın bir yükü değil, birikimin doruğudur. Yaşlanan insan bir sürü yaşanmışlıkla beraber artık hayata farklı bir pencereden bakar. Yıllar içinde edindiği tecrübelerle genç nesillere yol gösterebilir.

Onun için toplum olarak yaşlısına sadece bakmakla değil onun sözünü dinleyerek, hikâyesine kulak vererek ve varlığını önemseyerek sahip çıkmalıyız. Yaşlıların hayatın kenarına itilmediği ve unutulmadığı tam tersine yaşlılarımızın bilgeliklerinden istifade ederek ve onları toplumun merkezine almasıyla, toplum olarak her birimiz kendi ruh sağlığımızı da korumuş oluruz.

Günümüzde belki her ailenin şartları gereği kendi yaşlısına bizatihi kendisi bakamayabilir. Belki bakım evi,sosyal destek projeleri, devletin sağladığı hizmetleri devreye sokması gerekebilir. Ancak yaşlı bireylerin asıl ihtiyacının insani bağ olduğunu unutmadan onları gerek kendi evlerinde, gerek kendi evlerimizde ve gerekse kurumlarda olsun gönüllerine dokunmalıyız. Yaşlı insan için birinin elini tutması, halini hatırını sorması, onunla zaman geçirmesi çok önemlidir, șifa niteliģindedir ve gerçek iyileştirici olan da budur. Kendi yaşlısı yanında olmayanlar da sadece haftalık ziyaretler ya da bayram günlerinde değil, tanıdıkları, çevrelerinde bulunan ve çeşitli kurumlarda bulunan yaşlıların ziyaretlerinde bulunmalarını kendi gündelik yaşamlarının doğal bir parçası haline getirmelidirler. Hem çocuk ve gençleri de buna dahil ederek, hem de arkadaş çevrelerinde parkta birlikte yürümek, birlikte yemek yemek, sohbet etmek gibi basit ama derin etkileri olan eylemler için teşvik etmelidirler.

Bilmeliyiz ki, genç nesillere yaşlılarla bağ kurmayı öğretmeden sağlıklı bir toplum inşa edemeyiz. Okullarda-sivil kitle kuruluşlarında, ailelerde ve oluşturulması gereken sosyal projelerde gençlerin yaşlılarla buluşturulması bir lütuf değil, bir zorunluluktur. Her genç, bir yaşlıyla konuşmalı, hikayesini dinlemeli, ondan ve onun  alış-veriş gibi bazı ihtiyaçlarını gerçekleştirmede sorumlu tutulmalı, onunla bir şeyler paylaşmalıdır.

Bu bağ sadece yaşlıların ruhunu değil, gençlerin de ruhunu besleyecektir. Çünkü yaşlılarla zaman geçirmek, hız çağında kaybettiğimiz insani değerleri yeniden hatırlamak olacaktır. Bu vesileyle sabır, şükür, sadelik, tevekkül gibi önemli kavramları içimizde hissedebileceğiz. Böylece yaşlılarımıza sahip çıkarak yarınlarımıza da sahip çıkmış olacağız. Çünkü kuşaklar arası köprü kuruldukça önyargılar azalacak, sevgi çoğalacak, toplumsal güven güçlenecektir. Oysa yaşlıların yalnızlaştığı, evlerine hapsolduğu bir toplumda insanın kendi ailesinden bile olsa yabancılaşma artacak, aileler çözülecek, bireycilik kök salacaktır. Bugün etrafımıza baktığımızda evine hapsolmuş bir sürü yaşlı insan, pencereden dışarı dalgın bakan yaşlı bir teyze, kapının önünde sessizce bekleyen bir dedenin varlıklarına şahitlik ediyoruz.

Gören Göz, Duyan Kulağa İhtiyacımız Var

Yaşlılarla vakit geçirmek, sıradan bir iyilik değil, insanı insan yapan temel değerlerden biridir. Bu sorumluluk için ise gören göz, duyan kulak, hisseden yürek gerekmektedir. Eğer bir yaşlının hikayesini dinlerken bir insanın gözleri doluyorsa, o duyarlılığa sahip olanlardan demektir.

Hülasa yaşlılarımıza gösterdiğimiz sevgi, aslında kendi insanlığımıza gösterdiğimiz saygıdır. Onlara ayırdığımız zaman, bir gün bize de dönecek olan bir iyiliktir. Çünkü hayat, ne verirsek bize onu geri verecektir.