İhlas, Kalbin Kapılarını Başka Beklentilere Kapamaktır!

İhlas, Kalbin Kapılarını Başka Beklentilere Kapamaktır!

İhlas, Allah’a yakınlaşabilme gayesiyle her türlü dünya menfaatlerinden kalbi korumaktır. İhlas, bütün ameller için zaruri olan öyle yüce bir nimettir ki, ona sahip olmadan kurtuluş mümkün değildir.

Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de birçok ayette halis niyetlerle yapılan sâlih amellerin kurtuluş olduğunu zikretmiştir: “Sâlih ameller içinde kendini bütünüyle Allah’a veren kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün işlerin sonu Allah’a varır.”[1], “Sâlih ameller içinde kendini Allah’a veren ve İbrâhim’in, Allah’ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır!”[2]

Kişinin kendisini bütünüyle Allah’a vermesi iyi, niyetli ve ihlaslı olup ona göre amel etmesi, iyi davranışlar içinde olması; ihsan ise amellerini şeriatın razı olduğu şekilde yapması ve Resûlullah’a ve sünnetine uymasıdır. “Artık her kim Rabbi’ne kavuşmayı umuyorsa, sâlih amel işlesin ve Rabbi’ne ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”[3]

Amelin kabulü için ihlas ve iyi niyet, şeriata ve sahih sünnete uymadıkça tek başına yeterli değildir. Şeriata uygun bir amel de içinde ihlası barındırmadıkça ve sadece Allah için yapılmadıkça makbul ameller derecesine yükselemez. İhlastan yoksun her amelin hak katında hiçbir değeri yoktur. İbn Atâullah’ın, “Ameller dikili birer heykeldirler ve onun ruhu içinde barındırdığı ihlastır.” dediği nakledilmiştir. O hâlde zahiri ne kadar iyi ve hayır olursa olsun, ihlassız hiçbir amel kabul edilmez.

Kalbinizi yanınıza alın

Yeri geldiğinde bir tebessüm bile sadaka hükmüne geçer ve sahibine sevap kazandırır. Fakat böyle olması, niyetle doğrudan ilgilidir. Kalbin kastetmesi manasına gelen niyet, “İnsanın bir iş yaparken kalbini yanına alması.” demektir. Bu yanına alma fiili ancak Allah’ın rızasına yönelik olmalıdır. Tebessüm eğer dünyevi bir maksadı içerisinde barındırıyorsa sadaka olma ihtimali yoktur. Amma, sadece Allah rızasını kazanmak, dolayısıyla Allah’ın kullarının gönüllerini hoş edebilmeyi sırf Allah için bir tebessüm göstermek ibadet ve sadaka hâline dönüşür.

Yaşlı anne babasına bakan evlat, kendisine kalacak mirastan mahrum kalmamak için onlara bakıp güler yüz gösteriyorsa, bu takdirde de o amelin sâlih olma durumu söz konusu değildir. Sâlih amel, sahibine sevap kazandıran ve Allah’ın hoşnutluğuna götüren her türlü iş demektir. Bunun içindir ki, Ana-babaya bakmak sadece Allah rızasına yönelik olmak zorundadır. Dünyevî menfaatler bunun ancak yan kazancı olur.

 

Niyet, eşyanın mahiyetini değiştirir

Zahiren aynı gibi görünen nice fiiller vardır ki Allah katında çok farklı değerlere sahiptir. Kalpteki niyet, yerini sağlam tutarsa yapılan her işe kendi rengini verir. Başka bir ifadeyle, “Niyet, eşyanın mahiyetini değiştirir.” Amelin sâlih olması, onun canlılığına bağlıdır. Amelin canlılığı ise ancak ihlasla mümkündür. İhlas, Rabbimiz’e karşı davranışlarımızda alacaklı gibi değil, verecekli gibi davranmanın, Allah rızasına yönelik iş yapmakla beraber, başka herhangi bir beklentiye girmemenin adıdır.

İhlas sadece Allah rızası için çalışmak değil, bununla birlikte başka bütün beklentilere de kalbin kapılarını sürgülemek demektir. Çünkü, Hakk’ın hoşnutluğu dışındaki beklentilerin önüne geçememek amelleri kirletir. Allah katındaki amellerin makbuliyet şartı ihlastır. İhlas, amelleri sadece ilahî rızayı kastetmek ve amellerin üzerine nefsani gayelerin gölgesini düşürmemektir. Gösteriş için, toplum baskısından kurtulmak için yapılan her şey ne amaçla yapıldıysa, kazancı da sevabı da ona göre olacaktır.

İhlas, Allah’a yakınlaşabilme gayesiyle her türlü dünya menfaatlerinden kalbi korumaktır. İhlas, bütün ameller için zaruri olan öyle yüce bir nimettir ki, ona sahip olmadan kurtuluş mümkün değildir. Hasılı, ihlas ve niyet Allah’ın sırrıdır. O sırra takva ile nail olmak, her kulun yegâne ufku ve azmi olmalıdır. Çünkü bütün takva tezahürlerinin temeli budur. Eğer kul, ihlaslı ise ve ihlasında da takvalı ise, o bütün meselelerde takva sahibi demektir.

 

[1] Lokmân suresi, 31:22

[2] Nisâ suresi, 4:125

[3] Kehf suresi, 18:110

 

Benzer Haberler