Hayat

Dünyanın Bir de Ötesi Var

Ölümü daima hatırda tutmak ve sürekli anmak gerekir. Zira ölümü düşünen, gideceği yere göre hayatını tanzim eder. Bununla ilgili Hz. Peygamber, “Lezzetleri/zevkleri bıçak gibi keseni (ölümü) çok hatırlayınız!” buyurmuştur.
13 Kasım 2020

Zaman, hayatın ve ömrün kendisidir. Ana sermaye zamandır ve bu sermayenin kıymetini bilmek gerekir. Zamanı kıymetlendirmek de güzel işler yapmakla mümkündür. Dünyadaki planlar insanın dünyadaki konumuna göre yapılmalıdır. İnsanın dünyadaki konumu yolcu gibidir. Bir yolcunun dünyada kalacağı miktar neredeyse konaklama miktarı kadardır. Bu konaklama miktarıyla ebedî âlem olan cennet kazanılacaktır. Bu kısa zamanı bereketli ve faydalı kılabilmek için planlamak gerekir. Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: “Resûlullah benim omzumu tuttu ve bana, ‘Dünyada tıpkı bir garip, hatta bir yolcu gibi ol.’ buyurdu.”[1]

Yine Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir:

“Akşama kavuştuğunda sabahı bekleme (hemen yürü, zamanım yok deme, durma). Sabaha çıktığında da akşamı bekleme (nasıl olsa daha gençsin, hele vakit var deme). Sağlıklı günlerinde, hastalanacağın vakit için, hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!”[2]

İnsan her an ölüm gelebilir düşüncesiyle vasiyetini yanında yazılı taşımalıdır. Bu konuda Hz. Peygamber bir hadîs-i şerifte şöyle buyurmuştur:

“Vasiyet etmeye değer bir şeyi bulunan Müslüman’ın vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece (Müslim’in başka bir rivayetinde ‘üç gece’) geçirmesi doğru değildir.”[3] Bu hadise dair Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: “Resûlullah’ın bu sözünü duyduğumdan beri, yanımda vasiyetim olmadan bir gece bile geçirmedim.”[4]

Borçlar, Hakk’a ve halka ait olmak üzere ikiye ayrılır. Bu hususta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Yedi şey gelip çatmadan iyi işler yapmaya bakın. Yoksa siz, insana görevlerini unutturan fakirlikten, azdıran zenginlikten, hâlsiz bırakan hastalıktan, bunaklaştıran ihtiyarlıktan, gelmesi beklenen şeylerin en fenası Deccal’den, belası daha büyük ve daha acı olan kıyametten başka bir şey mi gözlüyorsunuz?”[5]

Ölümü daima hatırda tutmak ve sürekli anmak gerekir. Zira ölümü düşünen, gideceği yere göre hayatını tanzim eder. Bununla ilgili Hz. Peygamber, “Lezzetleri/zevkleri bıçak gibi keseni (ölümü) çok hatırlayınız!”[6] buyurmuştur.

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatıyor: “Ensardan bir adam gelip selam verdi ve ‘Ya Resûlallah! Hangi mümin daha faziletlidir?’ diye sordu. Hz. Peygamber, ‘Ahlakı en iyi olan mümindir.’ buyurdu. O zat yine: ‘Ya Resûlallah! Hangi mümin daha zekidir?’ dedi. Hz. Peygamber, ‘Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır.’ buyurdu.”[7]

Ölümü hatırlamak, insana dünyayı terk ettirmemelidir. Aslolan dünyanın ahirete engel olmasını engellemektir. Ölümü hatırlamanın kişiye en az üç faydası vardır: Hemen tövbe eder, dünya tamahkârlığını terk eder ve dünya için kimse ile kavga etmez.

İyi bir planda olması gerekli olan bazı hususlar şunlardır:

İlimden her gün nasiplenmeye gayret edilmelidir. Bu konuda Allah, “De ki: Ey Rabbim! Benim ilmimi artır.”[8] buyurmuştur. Maddi manevi ilerlemenin şartı önce ilimde ilerlemektir. Herkes kendi konumuna göre ilimden nasiplenmelidir. Âlim ise her gün ilim öğrenip, öğretecektir. Talebe ise belli seviyeye kadar sadece alıcı olmalı, sonra da kontrollü bir şekilde ilmini aktarmaya çalışmalıdır. Dinleyen ise ilmi, niyeti, ameli, eseri sağlam bir cemaat bulmalı ve ilim halkasında bulunmalıdır. İlimden kontrollü bir şekilde istifade etmelidir. Dinleyenler için ilimle ilgili hummalı bir çalışma yapılmalıdır. Üç, beş veya yedi günlük eğitim kampları düzenlenmelidir. Haftalık veya günlük dersler tertip edilmelidir.

Zamanı nerede ve niçin harcadığımız önemlidir. Harcadığımız zamanın hesabını verebilmeliyiz. Ebû Berze el-Eslemî (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kul, kıyamet gününde ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne amel işlediğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorguya çekilmedikçe kulun iki ayağı (bastığı yerden) kıpırdayamaz.”[9]

Zamanı harcarken nefsimizin arzusuna ne kadar, Allah’ın arzusuna ne kadar harcadığımızı daima göz önünde bulundurmalıyız. Planlarımızda sağlığımıza, ilme, işe, aileye, tebliğe, akrabaya ve dostlara vakit ayırmalıyız.

Her hareketimizde Allah’ın rızasını kazanmak, insanlara ve kendimize daima sadaka olacak iyi işler yapmalıyız. Bunlar tesbih, tahmîd, tekbir, tehlîl, istiğfar ve diğer virdlerimizi çekmektir. Marufu emir, münkerden nehyetmektir. Kuşluk namazı kılmaktır. Yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Din kardeşini güler yüzle karşılamaktır. İki kişi arasında adaletle hükmetmektir. Herhangi bir kişinin bineğine binmesine yardım etmektir. Güzel söz söylemektir. Abdestimizle günahlarımızın döküldüğünü idrak etmektir. Namaz için mescide doğru attığımız her adımın bilincinde olmaktır. Susayan köpeğe su vermektir. Cuma günü özenle cuma namazına gitmek ve hutbeyi dinlemektir. Yaz günlerinde oruç tutmaktır. Her meşru ve güzel iştir. Ağaç dikmektir. Vakıf yapmaktır.

[1]    Ahmed b. Hanbel, Müsned, VIII, 383

[2]    Buhârî, Rikâk, 3; Tirmizî, Zühd, 25

[3]    Buhârî, Vesâyâ, 1; Müslim, Vasiyyet, 4

[4]    Müslim, Vasiyet, 4

[5]    Tirmizî, Zühd, 3

[6]    Tirmizî, Zühd, 4

[7]    İbn Mâce, Zühd, 31

[8]   Tâhâ suresi, 20:114

[9]   Tirmizî, Kıyamet, 1

Reklam (İç Sayfa)

en çok okunanlar

Reklam

Pin It on Pinterest

Paylaş