YAZARLAR
İslam İnsanlığa Nasıl Bakıyor?
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. (Allah aşkına gibi ifadelerle) adını anıp birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarından doğan ilişkileri ihmal etmekten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisâ’, 4/1).
Bu ayet bütün insanların Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın çocukları olarak kardeş olduklarının ifade eder. Çünkü insanlık erkek-kadın, farklı ırklar, boylar, kabileler, kabiliyetler, renkler şeklinde bu ikisinden üremiş ve yer yüzüne dağılmıştır.
Bu gerçeklikten bazı sonuçlar çıkar:
Birincisi, farklılıklar bir üstünlük değil tanışma vesilesidir. Bu insanlık için bir zenginliktir, insanlar birbirleri ile görüşmeli, kaynaşmalı ve tanışmalıdır (Hucurat, 49/13).
İkincisi, insan kardeşliği asabiyeti / kavmiyetçiliği anlamsız kılar. Aynı ana-babanın çocuklarının birbirlerine karşı soyu-sopuyla övünmeleri, etnik ayrımcılığa dayalı tavır içinde olmaları saçmalıktır. Hz. Peygamber veda hutbesinde: “Ey insanlar! Rabbiniz bir, atanız birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Dikkat edin kavim ve renk farkı üstünlük göstergesi değildir. Üstünlük ancak Allah’ın emir ve yasaklarına saygı ile kazanılabilecek bir statüdür.” buyurur (Ahmed b. Hanbel, V, 411). Her insan kendi kavmini sevebilir, ona aidiyeti ile mutlu olabilir ancak bu haksızlığa ve bir imtiyaza dönüşmemelidir.
“Kimi ameli geri bırakırsa nesebi onu ileri götüremez” hadisinin örneği bizzat peygamberlerdir. Hz. İbrahim’in babası Âzer’e; Hz. Nuh’un karısı ve oğluna; Hz. Lût’un eşine, Hz. Peygamber’in amcası Ebû Tâlib’e bir faydası olamamıştır. Oysa Firavun isayankâr bir zalim iken hanımı Âsiye mü’mine bir kadındı (Tahrîm, 66/11).
Üçüncüsü, Hz. Peygamber’in ayetin paralelindeki: “Bütün insanlar Allah’ın ailesidir. Allah katında en sevimli olanlar insanlara en güzel davranandır/en faydalı olandır” buyurur (Bezzâr, el-Müsned, nr. 6947) hadisi herhangi bir felaket ya da zulüm durumunda bütün insanların mağdur ve mazlum olanın yardımına koşmakla görevli oluğunu ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm, dini ve etnik kimliğine bakılmaksızın ihtiyaç içinde bulunan herkese herhangi bir ayırım göstermeksizin sırf insan olması sebebiyle yardımda bulunmanın bir ibadet olduğunu açıkça ifade eder (Bakara, 2/272).
Dördüncüsü, insanlar hür olan Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocukları olduğundan insanın asli statüsü hürriyettir, köle muamelesi yapılamaz.
Beşincisi, can taşıyan varlıkla ilişkiyi belirleyen şefkattir. Şefkat dikey değil iki unsura bağlı yatay ilişkiyi belirleyen bir kavramdır. Birinci unsuru, kalp inceliği ile hareket ederek incitmemek; ikinci unsuru da ihsan üzere hareket etmektir. İhsan, varlıkla ilişkide iyiliği merkeze almak demektir. İyilik de istenileni istenildiği zaman, istenildiği kadar hatta fazlası ile en önemlisi gönülden yapmak demektir. İyilik adına yapılan eylem gönülden yapılmıyorsa ona negatif enerji yüklenmiş demektir ve bu faydadan çok zarar getirdiğinden onu iyilik olmaktan çıkarır.
Bugün dünyanın ihtiyacı olan bu ruhtur.
En iyisini Allah bilir.