“İmamlık Farklı, Herkesin Gözü ve Kulağı Bende”
Bu sayımızda Almanya’da yetişen genç imam Abdulsamet Demir ile konuştuk. Demir, genç yaşta imam olmanın getirdiği kolaylıklar ve zorluklar üzerine samimi açıklamalarda bulundu.
- Gençlik
- 2 Ocak 2025
Fatma Yılkın
Abdulsamet hocam, bize kendini tanıtır mısın?
Bendeniz Abdulsamet Demir, 1991 Hamburg doğumluyum. Aslen Ağrılıyım, ancak aile büyüklerim zamanında Yalova’ya göçmüşler. Yalova, neredeyse 50 yıldır memleketimiz sayılır.
Dedem Hacı İbrahim Deniz, 1970’lerde Almanya’ya iş bulmak amacıyla gelmiş. Burada işçi yurdunda arkadaşlar edinmiş, o yıllarda Milli Görüş hareketiyle tanışmış ve Hamburg Merkez Camii’nin inşaatında bizzat çalışarak, ilk nesil cemaati olmuştur.
Bizler de, üçüncü nesil olarak, Merkez Camii’de çekirdekten yetişen talebeleriz, elhamdülillah.
Liseden mezun olduktan sonra, Osnabrück’te yeni kurulan İlahiyat Fakültesi’nde lisans ve yüksek lisans eğitimi aldım. Bu dönemde teşkilatımızın yurdunda kalıyordum. Hafta sonları Hamburg Merkez Camii’nde imamlık ve eğitimcilik görevlerini üstleniyordum. Evliyim ve eşim de benimle birlikte İlahiyat Fakültesinde okudu ve şu anda, teşkilatta genç kızların eğitimcisi ve ablası olarak görev yapıyor. 2017 yılından bu yana Harburg Camii’nde imam-hatip olarak görevimi sürdürmekteyim.
“HEDEFİM İMAM OLMAKTI”
Bu mesleği tercih etmendeki motivasyonun neydi?
Hafızlığa başladığımda 11 yaşındaydım ve hafızlığın ne anlama geldiğini bile bilmeden ‘tamam hocam’ diyerek bu yolculuğa adım attım. Küçüklükten itibaren bir imam olma hevesim ve hedefim vardı. Gençlik yıllarımda, teşkilatımızın çeşitli faaliyetlerine katıldım; sohbetler verdim, grup başkanlığı yaptım, temel eğitimde asistanlık yaptım, gayrimüslimlere yönelik çalışmalara katıldım. Sonraki yıllarda üniversite teşkilatında Eğitim Başkanlığını üstlendim. Bütün gayretimle camiye vefa borcumu ödemeye çalıştım ve hâlâ bu çabayı sürdürmekteyim. Yine de, ilk nesiller kadar fedakâr olamadım. Tüm bu gayretler, beni imam olma hedefine götüren önemli adımlar oldu.
“ZOR BİR SÜREÇTEN GEÇTİM”
Genç bir imam olarak cemaatteki büyüklerle iletişimin nasıl?
Osnabrück İlahiyat Fakültesi’nden yüksek lisans mezunu olduktan sonra, Harburg Eyüp Sultan Camiine tayinim çıktı. Ev imkânı da çıkınca, kabul edip mahalleye taşındık. İlk zamanlar zorlandığımı söyleyebilirim, çünkü çocukluğumuz ve talebelik yıllarımız ne kadar camide geçmiş olsa da, imamlık çok farklı bir kademe. İmam olmak, başka bir sorumluluk ve bu sorumluluğun getirdiği farklı zorluklar da var. Artık herkesin gözü ve kulağı bende. Hem yeni hem de genç olmam nedeniyle zor bir süreçten geçtiğimi söyleyebilirim.
2017 Ramazan ayında başladığım bu görevimi hâlâ sürdürmekteyim. İmamlık görevini üstlendiğimde, bunun ne demek olduğunu ve teşkilatın bir imamdan ne beklediğini daha iyi kavrayabilmiştim.
“TEK GÖREVİM NAMAZ KILDIRMAK DEĞİL”
İmam, hatip ve başkan olduğunuzda, cemaatin tümünü mutmain edemeyeceğinizi bilmelisiniz. Küsen, kızan, karşı çıkan kişiler olacaktır. Bütün bu olumsuzluklarla mücadele etmek, onların gönlünü almak da bir imamın görevidir. Bu süreçte, ufkumun genişlediğini ve imamlık görevimin sadece namaz kıldırmakla sınırlı olmadığını öğrendim.
Postmodern, haz ve hız odaklı zamanlarda, kimsenin kimseye karışamadığı bir dönemde imam olmanın zorluklarını da yaşıyorum. Aynı zamanda, bir imamın birçok birim çalışmasını üstlendiğini ve yönettiğini de burada öğrendim. Bu iş, gönül işidir; bir imam bunu kavradığı zaman, cemaatiyle, idaresiyle ve birimleriyle uyum içerisinde görevini sürdürebilir.
Gençlerle ne tür çalışmalar yapıyorsun?
Burada yetişmiş genç bir imam olmam, gençlere yönelik çalışmaları hızlandırmama ve aktif hâle getirmeme vesile oldu. Birçok faaliyete, hatta yeni projelere öncülük ettim. Mesela, üzerine titrediğim özel gençler için başlattığımız ‘Tea and Talk’ ve ‘Jugendtreff’ isimli aylık buluşmalar, umre organizasyonlarımız, kültür gezilerimiz, yarım asırlık camimizde ilk hafızın yetişmesi ve ardından ikinci hafızın çıkarılması gibi önemli adımlar, camimizdeki genç kadronun büyümesine zemin hazırladı.
Almanca sohbetler ve çeşitli çalışmalar sayesinde oldukça fazla sayıda genci camimize yönlendirmeyi başardık. Çeşitli projeler gençlerin sadece dinî bilgi edinmelerine değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluklarını yerine getirebilmeleri için de fırsatlar sundu.
İmam olarak unutamadığın bir anını anlatır misin?
Harburg Camiisi büyük bir camii olduğu için gün içerisinde bir çok insanla görüşüp, konuşuyor ve ilginç olaylar yaşıyorum. Bir yandan ailelerin yeni doğmuş bebeklerinin dualarını yapıyor, diğer yandan ölüm döşeğinde yatan yaşlılarımızın ve aile fertlerinin yanında olmaya çalışıyorum. Yeri geldiğinde doktor hastaların makinelerinin fişi çekip “Başınız sağ olsun” dediğinde yüzüme “öldü mü hocam?” ifadesiyle bakan gençlerimize destek olmaya çalışıyorum. Zaman zaman da kapımı “Hocam, bu çocuğa musallat oldular” diye camiiye gelen cemaatimiz de oluyor.
Ancak bir hatıra var ki, hatırladıkça beni hâlâ güldürüyor. 2023 senesinde organize ettiğimiz yılbaşı umresine seminerlerime ve sohbetlerime katılan gençlerden bir grup oluşturup onları da umreye götürdüm. Veda umremizi yaparken gençlerden biri “Kâbe içerisinde yüksek sesle tekbir getirmeyin” uyarılarımıza rağmen, grup fotoğrafı çekilirken çok yüksek sesle “Allah’u Ekber” diye tekbir getirince etrafımızı polisler sardı. Grubu anca dağıtmıştım ki, polisler koluma girip beni götürmeye çalıştılar. Bir yandan polislere laf anlatmaya çalışırken, diğer yandan grubun meraklı gençlerini dağıtmaya çalışıyordum. O kargaşada eşimin telaşlı hâlini fark ettim. Hemen yanıma yetişen görevli diğer bir imam, polislere ortada bir sorunun olmadığını anlatmaya çalışırken, eşimi gösterip benim sıradan bir umreci olduğumu ve eşimin endişelendiğini ifade etti. Bir şekilde tutuklanmadan iki görevli imam bu işi hallettik. Umreden sonra bize bu heyecanı yaşatan genç ile bir hayli sıkı bir muhabbetimiz başladı. Bu anımı hep bir tebessümle hatırlarım.
“ARTIK BAYRAK BİZDE”
Genç okurlarımıza tavsiyelerin var mı?
Allah’u Teâlâ, Kur’an’da Hz. İbrahim’e ‘Seni insanlara imam kıldım’ buyurmuştur. Çünkü o, tüm imtihanlara karşı sabırla direnmiş ve bütün benliğiyle kendini Hakk’a adamıştır. Onun hayatı, inanmış bir kişinin Rabbine olan teslimiyetinin en güzel örneğidir. Biz de, Hz. İbrahim’in milletinden ve Efendimiz’in ümmetinden olduğumuz için, bu kutlu davayı ayakta tutma hedefiyle hareket etmeliyiz.
İlk nesiller, büyüklerimiz, bu bayrağı onurla ve şerefle taşıdılar. Zor zamanlarda camiler inşa ettiler, cemiyetler kurdular ve Müslümanları günah bataklıklarından kurtarmak için büyük gayret sarf ettiler. Onların emekleri, bizim için çok değerli bir miras olmuştur. Artık bu bayrağın bizlerin elinde olduğunu unutmamalıyız. Bu, büyük bir sorumluluk ve aynı zamanda bir vefa borcudur.
Bizler, bu kutsal mirası geleceğe taşımak için çalışmak zorundayız. Kardeşlik ruhuyla, samimi bir motivasyon ve heyecanla, görev almalı, camilerde, cemiyetlerde, derneklerde aktif olarak yer almalıyız. Görünür olmalı, varlığımızla bu davanın gücünü pekiştirmeliyiz. Eğer bizler bu boşluğu doldurmazsak, başkaları gelir ve bu kutsal emanetin değerini bilmeden taşıyabilir. Bizim sorumluluğumuz, bu bayrağı her zaman yüksekte tutmak ve onu gelecek nesillere en sağlam şekilde aktarmaktır.