İslam Sanatı ve Manevi Yolculuk

İslam Sanatı ve Manevi Yolculuk

@shutterstock

Sabah Ülkesi Kültür Sanat Derneği sanat haftası kapsamında, İslam sanatının geometrik desenlerle ilgili eserlerine de geniş yer verildi. Geometrik desenler bilim ile sanatın iç içe geçtiği nadir sanat dallarından biridir.

  • 16 Ocak 2025

Azîze Avcı

Sanat haftası kapsamında sergilenen eserler, izleyicilere İslam estetiğinin matematiksel ve sanatsal boyutlarını keşfetme fırsatı sunmaktadır. Tarihsel olarak, Anadolu Selçuklu döneminden itibaren birçok mimari yapıda sürekli olarak karşılaşılan geometrik desenler, medeniyetimizin estetik anlayışının derin köklerini ve geçmişten günümüze taşınan sanatsal mirası göstermektedir.

“Hendesî”: GİRİFT BİR HÂL

“Hendesî” olarak adlandırılan bu desenler, bir nokta etrafında cetvel ve pergel kullanılarak oluşturulan daireler ve ardından adım adım geliştirilen karmaşık motifler ile ortaya çıkan bir sanat türüdür. Bu desenlerin sonsuz bir döngü şeklinde devam etmesi, İslam düşüncesinde Allah’ın sonsuzluğunu simgelemektedir. Bu sanatın günümüzdeki öncülerinden tarihçi ve kimyager Dr. Serap Ekizler Sönmez’in şu sözüne atıfta bulunabiliriz: “Geometrik desenler, nazarın önce noktaya odaklanması, ardından nokta etrafında dönen daireye yansıması ve bu yolla düşüncenin sürekli daha girift bir hal alarak genişlemesi döngüsü içerisinde, fizik ve metafizik boyutu ile birlikte düşünülmelidir.”

Geometrik Desenlerin Bilim ve Sanatla Buluşması

Günümüzde de bu eserleri ve yapıları incelemek mümkün olsa da, çoğu zaman bu sanat dalının inceliği ve estetik anlayışı gözden çıkarılmaktadır. Geometrik desenler, bilim ile sanatın iç içe geçtiği nadir sanat dallarından biri olarak görülebilir. Matematiksel bir temel üzerine inşa edilen bu desenler, sonuç olarak görsel bir şölen sunar. Estetik algının matematiksel boyutunu derinlemesine incelediğimizde, kusursuz ve sonsuz bir güzellik ile karşılaşırız. Bu sanat dalında çalışırken, her adımda büyük bir dikkat ve titizlik gerekmektedir. Küçük bir dikkatsizlik, desenin simetrisini bozarak estetik dengesini sarsabilir ve hatalı sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, bu sanatı icra eden sanatçılar için sabır ve titizlik temel önemdedir.

“Bâb-ı Rahmet” ve Manevi Yolculuğun Kapıları

Köln’de gerçekleşen Kültür Sanat Haftası’nda sergilenen eserlerden biri olan “Bâb-ı Rahmet” adlı eser, İslam kültüründen derin izler taşıyan güçlü bir simge olan “kapı” motifini merkezine alır. Kapı, İslam sanatında ve düşüncesinde önemli bir yer tutar; bir geçiş, bir arayış ve sonsuzluğa ulaşma çabası olarak yorumlanır. Osmanlı’nın hüküm sürdüğü birçok coğrafyada, bugün hala varlığını sürdüren ve hendesi desenlerle bezenmiş tarihi kapılar bulunmaktadır. İspanya’nın Endülüs bölgesindeki kapılar ya da İstanbul’daki cami kapıları bu mirasın somut örnekleridir.

İstanbul’daki camilerin kapıları, kündekârî tekniğiyle yapılmış olup orijinalliğini günümüze kadar korumuştur. “Kündekârî”, sekizgen, beşgen, yıldız gibi geometrik şekillerde kesilmiş ahşap parçaların çivi ve tutkal kullanılmadan birbirine geçirilmesiyle oluşturulan bir tekniktir ve oldukça zorlu bir zanaat gerektirir. Bu kapılar, bazen affın ve bazen de bekleyişin eşiğinde durarak izleyiciyi derin düşüncelere sevk eder. “Bâb-ı Rahmet” eserinde, birbirinin içine geçmiş üç kapı yer almaktadır. Bu kapılar, birbirinden bağımsız olsa da, her biri bir diğerinin içine doğru ilerleyerek son kapıya ulaşmaktadır. Son kapı ise ulaşılmak istenen Rahman kapısıdır ve bu, Allah’a yönelişi ve O’na varışı temsil etmektedir. Sanatçının eserde kullandığı desenler, bireysel varlıklarımızın birer temsili olarak yorumlanabilir.

Sanatçının bakış açısına göre, kapıya yaklaştıkça ve daha dikkatli baktıkça, bir bütünlük ve düzen hissi ortaya çıkar. Buna karşılık, kapıdan uzaklaştıkça bu düzen dağılmaya ve karmaşıklaşmaya başlar. Bu durum, insanın umut ve korku arasında gidip gelen ruh halini yansıtır ve insanın manevi yolculuğunu simgeler.

Eser, bu bağlamda Ra’d suresinin 28. ayetindeki şu ifadeye atıfta bulunur: Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” Eserin çevresindeki dağınık parçalar, insanın hayatta karşılaştığı zorlukları ve karmaşıklıkları simgelerken, mavi rengin kullanımı, huzur ve derinlik hissini güçlendirir. Mavi, yalnızca gökyüzü ve denizlerin değil, aynı zamanda insan ruhunun umut ve özlem arasında kurduğu bağı temsil eder. Eserde yer alan altın parçalar ise, bu karmaşık görünüm içinde umut ışığını ve ilahi rehberliği simgeleyerek izleyiciye bir umut mesajı sunar; çünkü Allah’ın kapısı, af kapısı her daim açıktır.

Sanatçı, rahmet kapısını hayatta karşılaşılan zorlukların ardından yeni fırsatlar sunan bir vaha olarak betimler. İç içe geçmiş üç kapıdan sonuncusu olan altın kapı, yolculuğun nihai hedefi olan Allah’a ulaşmayı temsil eder. Bu derin ve çok katmanlı tasarım, izleyiciyi sadece görsel bir deneyime değil, aynı zamanda derin bir manevi yolculuğa davet eder. Eser, görsel öğelerin ötesine geçerek izleyicinin manevi dünyasında bir farkındalık yaratmayı amaçlar.