Oruç, Açlık ve Susuzluk Değildir

Oruç, Açlık ve Susuzluk Değildir

Ramazan ayı, imanlı gönüller için feyiz ve bereket dolu bir mevsimdir. Fanilikten ebediliği yaşatan bir hakikat iklimidir. Bu mübarek ayın son günlerini de layıkıyla yaşamaya gayret etmeliyiz.

Zeynep Akpınar

Ramazan ayı öyle bir aydır ki, gündüzünde oruç bize farz kılınmış, gecesinde ise teravih namazı nafile ibadet sayılmıştır. Kim bir hayır ile rıza-yı İlâhî’ye yaklaşacak olursa, diğer aylardaki bir farza denk sevaba ulaşır. Kim de bu ayda bir farz eda ederse, başka ayda yetmiş fariza eda etmiş gibi müjdeler yağmıştır. Bu ayın içerisinde bin aydan hayırlı olduğu haber verilen, altın gece değerinde Kadir Gecesi vardır.

İnsanoğlu Harekete Alışmış Bir Varlıktır                                                                            

İnsan, su misali akan hayatın içinde sürekli kendisinin de akması gerektiğini düşünür ve daima hareket etmek ister. Hıza değil, aksine durmaya ihtiyacı olduğunu düşünemez. Çünkü düşünmek için durmasının şart olduğunu, durmaya mecbur olduğunu bilemez. Bilse bile durmayı, kendini durdurmayı beceremez.

İnsanoğluna Bahşedilmiş Bir Zaman Dilimi

Oruç ibadetini yerine getirdiği anların içerisinde hareketsiz kalan insan, bunun sebebini açlıktan dolayı, orucun hâlsizliği sanır. Oysa ki Yaradan’ın ondan beklediği bu değildir. İnsan oruçlu olduğu süre zarfında aç kaldığı için hareket etmek istemez ve bunu bedenin bitap düştüğüne yorumlar. Kendisinin yiyip içmediğinden ötürü hareketten men edildiğini, durduğu zaman asıl istenenin düşünmek, yani tefekkür etmek olduğunu çoğu zaman anlayamaz. Eğer insan, akşam iftara kavuşmaya odaklanır, gündüz perhiz ettiğini düşünür ise, hakikate perdeli kalır ve yanılır. Onun düşünmesi belki de düşlemesi bir iştaha bağlı olduğu müddetçe, o tuttuğu orucunun farziyyetini yerine getirmiş olsa da hakiki maksada ulaşmamış olur.

“Ben Oruçluyum”

Orucun bu farziyetinde Cenâb-ı Hak, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Oruç sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, kim gönülden bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[1] buyurmaktadır.

Bu ayet ile oruç tutanların hayırlılardan olduğu bildirilmektedir. Peki kimlerdir bunlar! Sadece belirli bir vakitte yemeden, içmeden ve şehevi duygulardan uzak duranlar mıdır?

Bir Hadis-i kutside bu kimselerden şöyle bahsedilir: “Oruç bir kalkandır. Oruçlu kötü söz söylemesin. Cahillik olarak nitelendirilebilecek şeyleri yapmasın. Kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene iki defa ‘Ben oruçluyum.’ desin ve ona uymasın. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. (Ağzı kokan şu kul) yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. O orucun ecrini ben vereceğim. Hâlbuki başka ibadetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir.” [2]

Oruç Kalkan Olacak

Bu hadis-i kutsi bize gösteriyor ki, sırf aç kalmak, susuzluk çekmek orucun hakikati değildir. Hakiki manasına ermek için sadece tefekkür yeterli değildir, Tüm kötü ve çirkin davranışlardan, başkalarını rencide edecek boş ve gereksiz sözlerden de uzaklaşmak lazımdır. Bu şekilde ki tutulan oruçlar, sahibini cehennemin ateşinden koruyacak, o dayanılmaz ateşe kalkan olacaktır.

Aksi takdirde tutulan oruç, Allah Teâlâ katında makbul bir oruç olmayacaktır. Peygamberimiz bu durumla ilgili şöyle buyurmaktadır: “Yalan konuşmayı bırakmayan, yalanla amel etmekten kaçınmayan kimsenin kendini aç ve susuz bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.”[3]

Ramazan Tüm Azalar ile Oruçla Bütünleşmedir                                                            

Buradan anlıyoruz ki, orucu sadece midemizle değil, her azamızla tutmalıyız. Aksine diller yalanla, kulaklar gıybetle, yürekler kin ve hasetle, mideler haram lokmalarla, kasalar da zekâtı verilmemiş paralarla dolu olduğu müddetçe beklenen saadete eremeyiz. Bu nedenle tüm yırtılan ve gayesine ulaşamayan oruçlar yeniden onarılmalıdır. Nasıl mı onarılmalı?

Bir ev misali… Nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve boya badana yapılır, yani yeni yapılmış hâle getirilirse, ruhumuz da, yılda bir kere, böyle bir genel temizlik ile nurlanır. Oruca, bu noktadan bakılırsa, ruhun ve vücudun onarılması ve  dezenfekte edilmesi gibi olur. Çünkü oruç ibadeti de bu ümmete bağışlanmış öyle bir kutlu nimettir ki, insanın vücudunu, duygularını, beynini ve kalbini temizler, ruhu yeniden canlandırır.

Ramazan Pınarında Yenilenmek

Yeniden canlanmak için de ramazan ayının son günlerinde silkelenelim ve Rahman’ın rahmetiyle yenilenelim, nuruyla dirilelim. Sadece imsak ile iftar arasında değil, iftar ile imsak arasındaki vakitte de ruhumuzu harekete geçirelim. Yemeye, içmeye ve konuşmaya engelimizin kalmadığı zamanda da bedenimizi Rabbimizin razı olmadığı fiillerden, zihnimizi ve gönlümüzü karartacak tüm düşüncelerden geri çekelim.

Ramazan Nefisle Yüzleşmedir                                                                                         

Özetle iç alemimize kendi hiramıza yolculuk edelim. Ramazan ayını bir fırsat bilerek tefekkürle, tezekkürle ve teşekkürle Rabbimize yönelelim. Ehl-i irfanın dediği gibi “Ey Oruç! Tut beni…” diyelim. Bu sözü mânâlandırarak, orucun bizi tutmasını, kötülüklerden alıkoymasını, sabırlı durmamızı sükûtla durulanmamızı isteyelim.            Unutmamalıyız ki, kişi ektiğini biçecek ve yaptığı her şeyin karşılığını bol bol alacaktır. Nefsi zelil eden, şehvetleri kıran her azasıyla orucunu gerektiği gibi tutan, şeytanın yolunu tıkayan, cennete, Rıdvan’a kapı açan kişinin orucu, mü’minlerin süsü, cehenneme karşı kalkanı olacaktır.

Ramazan Sosyalleşmedir                                                                                        

Hareketlenen bu beden ramazan ayında sosyalleşiyor, iyiliklere el uzatıyor, teravihlerde saflara duruyor. Ruhun sessizliklerinde coşkulu Kur’an nağmeleri, ahenkli salavat-ı şerifeler ile hisleniyor. Bedenler dinlenirken, beyin tövbe ile diriliyor ve bayram sevinci sinelere süzülüyor.

Tefekkür dolu ömrümüz Ramazan, ölümümüz de “Şebr-u Aruz” gibi bayram olsun.

[1] Bakara suresi, 2:183-184
[2] Buhârî, Savm, 30/2, 9
[3] Müslim, Sıyam, 13/81