“Hiç Ölmeyecek Gibi Yaşa, Yarın Ölecek Gibi Tedbirli Ol!”

@Shutterstock
Hiç ölmeyecek gibi yaşamamız, yarın ölecekmiş gibi de tedbirli olmamız Efendimiz (s.a.v) tarafından bizlere öğütlenirken, anı yaşamanın önemi bizim için ne ifade eder?
- HAYAT
- 3 Mayıs 2025
Hepimizin diline aşina olan “Carpe Diem” söylemi, Latincede “günü yakala” anlamına gelir ve dilimize genellikle “anı yaşamak” şeklinde çevrilir. Bu ifade, M.Ö. 23 yılı civarında yaşamış olan ünlü Latin şair Horatius’un bir şiirinde geçmektedir. Zamanla farklı şekillerde yorumlanmış olsa da, Carpe Diem’in temel mesajı bugünü ertelemeden yaşamak, geleceği fazla düşünmeden anın kıymetini bilmektir. Türkçeye “gününü gün et” ya da “anın tadını çıkar” gibi deyimlerle de uyarlanmıştır.
Ancak popüler kültürün etkisiyle bu kavram, günümüzde asıl anlamından biraz uzaklaşarak daha çok keyif odaklı, anlık hazlara yönelmiş bir anlayışla kullanılmaktadır.
“Carpe Diem” ifadesi, doğrudan çevrildiğinde “günü yakala” anlamına gelse de, aslında çok daha derin ve anlam yüklü bir felsefeyi içinde barındırır. Özellikle günümüz popüler kültüründe bu kavram, çoğu zaman “umursamazlık”, “geleceği düşünmemek” ya da “hayatı ciddiye almamak” gibi yüzeysel anlayışlarla özdeşleştirilse de, bu yorumlar Carpe Diem’in özünden oldukça uzaktır.
GELECEĞİ SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNE KURMAK
Oysa Horatius’un dizelerinde geçen asıl anlam çok daha farklıdır: “Günü yaşa; yarına mümkün olduğunca az güven.”
Burada vurgulanan şey, geleceği tamamen yok saymak değil; aksine, geleceği sağlam temellerle kurabilmek için bugünü iyi değerlendirmektir. Yani, hayatı ertelemeden yaşamak, anı bilinçli şekilde sahiplenmek ve her günü anlamlı kılmaktır. Çünkü ne olacağını bilmediğimiz bir yarın için, yapabileceğimiz en akıllıca şey bugünden harekete geçmektir.
HER ANIMIZ BİR KAYITTIR
Günümüzde kişisel gelişim ve modern psikolojinin sıkça vurguladığı “anı yaşa” anlayışı, hem olumlu hem de dikkatli yaklaşılması gereken yönler taşır. Bu kavram, özellikle hastalıklar ve musibetler karşısında oldukça yapıcı bir bakış açısı sunar. Çünkü sabrı, geçmişin pişmanlıklarıyla ya da geleceğin kaygılarıyla zayıflatmak yerine, yalnızca içinde bulunulan ana odaklar.
Bediüzzaman Said Nursî de bu yaklaşımı önemli bir yere oturtur. Ona göre, geçmiş artık yaşanmış ve geride kalmıştır; üstelik geriye dönüp bakıldığında acılar bile zamanla tatlı birer hatıraya dönüşebilir. Gelecek ise henüz gelmemiştir ve belirsizliklerle doludur. Bu yüzden sabır kuvvetini geçmişin ya da geleceğin içine dağıtmak yerine, sadece bugünün zorluklarına yönlendirmek gerekir.
Bediüzzaman’ın bu anlayışını yalnızca musibetlere karşı değil, hayatın her anını anlamlı kılmak açısından da değerlendirebiliriz. Çünkü her anımız bir kayıttır; her saniye, sorumluluğunu taşıdığımız bir zaman dilimidir. Dolayısıyla, “anı yaşamak”, keyfiyetle değil bilinçle hareket etmeyi; her anın değerini bilerek yaşamayı ifade eder.
“DÜNYAYA BİR KEZ GELDİK”
Anı yaşamak anlayışının tehlikeli yönlerinden biri, insanın gelecekteki akıbetini unutarak hayatı sadece haz ve keyif merkezli yaşamasıdır. “Dünyaya bir kez geldik, hayatın tadını çıkar” gibi sloganlarla geçmişte yapılan hatalardan ders alınmadan ve ahirete hazırlık yapılmadan sürdürülen bir yaşam tarzı, oldukça yüksek bir bedel taşıyabilir. Bu bedel, kısa vadeli dünyevi zevkler uğruna ebedi saadetin kaybedilmesidir.
Bu tür bir “anı yaşamak” anlayışı, sonunda büyük bir pişmanlıkla karşılaşmaya yol açabilir. Çünkü her zevkin bir sonu vardır; ve o sona, yani kabir gerçeğine yaklaştıkça, dünyada tadılan lezzetler acıya dönüşebilir. Kişi, bu zevklerden kopmanın ve ölümle yüzleşmenin korkusunu derin bir şekilde yaşamaya başlar.
Bu yüzden insanın yalnızca bugünü yaşaması değil, aynı zamanda geleceği de düşünerek yaşaması gerekir. Elbette planlar yapılmalı, hedefler belirlenmeli. Ancak bu süreçte, sadece ana takılı kalmak ve gelişigüzel bir yaşam sürmek de insanın aleyhine işler.
DÜNYEVİ VE UHREVİ BOYUT
Asıl yapılması gereken; sağlam bir vizyon belirleyip, bu vizyona uygun misyonlar geliştirmek ve her anı bu vizyona ulaşmak için bir basamak olarak değerlendirmektir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da, vizyonun çift yönlü olmasıdır: Hem dünyevi hem de uhrevi boyutu kapsamalıdır. İnsan biyolojik ritmini dikkate alarak, dengeli bir yaşam kurmalı; hem bugünün hakkını vererek yaşamalı hem de yarına, yani ebedi hayata hazırlık yapmalıdır.
HİÇ ÖLMEYECEK GİBİ YAŞA!
Efendimiz (s.a.v)’in hadiste buyurduğu gibi “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.”
Efendimiz bu rivayette dünya için gösterilen çabanın, ahiret için de gösterilmesi gerektiğini vurgulanıyor. Çünkü insan fıtratı gereği dünyaya meyilli, geçim derdine düşüyor, mal-mülk biriktirme arzusu taşıyor. Fakat bu rivayetle, “Madem dünya için bu kadar çaba sarf ediyorsunuz, o halde ahiret için de aynı azmi ve gayreti gösterin” mesajı veriliyor.
Bu teşvik, hem dünyevî işlerde çalışkan olmayı hor görmeden hem de ahireti unutmadan bir denge kurmayı öğütlüyor. Yani bu dünyada gayret gösterirken, asıl yurdumuz olan ahireti de ihmal etmememiz gerektiğini hatırlatıyor.