Tatil, Çocuklarımız İçin Kültür Köprüsüdür

@Shutterstock
Keyifli bir tatili hem dinlendiğimiz hem de ana vatanda eş, dost, akraba ziyareti yaptığımız bir tatil olarak değerlendirebilirsiniz. Peki, çocuklarımız bu tatilin neresinde? Hülya Akbul-Çakır çocuklarla yaz tatilini nasıl değerlendirebileceğimizi yazdı.
- AİLE
- 19 Haziran 2025
Hülya Akbul-Çakır
Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenliler için yaz tatili yaklaşırken “memlekete gitme” hazırlıkları da devam ediyor. Kimileri arabayla yola çıkacak, kimileri uçak bileti aldı bile. Bavullar toparlanıyor, pasaportlar kontrol ediliyor. Birçok aile için bu yaz tatili, sevdikleriyle buluşmak, dinlenmek ve Türkiye’yle yeniden bağ kurmak için yılın en değerli zamanı olarak değerlendiriliyor.
Öte yandan son yıllarda bazı alışkanlıklarımız değişti. Tatil deyince akla artık daha çok otel tatili geliyor. Özellikle muhafazakar kesim İslami tatil veya İslami oteller adı altında daha pahalıya sunulan otelleri tercih ediyor. Her şey dahil sistem, havuz, açık büfe yemekler, çocuklar için animasyonlar vs. derken maalesef israfın her türlüsü yaşanıyor. Tatilin bir kısmı böyle geçerken, diğer bölümü de memleketteki anneanne, babaanne, dede ve akraba ziyaretlerine ayrılıyor. İlk bakışta oldukça yerinde bir plan gibi dursa da, işin çocuklarımızla ilgili boyutunu ayrıca düşünmemiz gerektiği gözden kaçabiliyor.
Yıl boyunca yoğun çalışan anne-babaların ve yoğun bir eğitim yılı geçiren çocuklarımızın dinlenmek istemesi son derece doğal. Çocukların da denize girmesi, oyun oynaması, keyifli vakit geçirmesi çok kıymetli. Ancak Avrupa’da doğmuş ve büyümüş çocuklarımız için Türkiye’ye gitmek yalnızca bir otel tatili olursa, bu durum uzun vadede bazı kopukluklara yol açabilir.
Türkiye, onların zihninde sadece sahil beldelerinde güneşlenmek, açık büfe yiyecekler ve sınırsız dondurma alınan bir ülke olarak kalırsa, bu ülkenin onlara ait bir parça olduğunu hissedemezler.
Tatili Otel Tatiliyle Sınırlandırmamak Lazım
Otel tatili kötü değildir ama sadece onunla sınırlı kalmak yetersizdir. Türkiye’nin zengin kültürünü, tarihini ve günlük yaşamını tanımayan bir çocuk, orayı yabancı bir yer gibi görebilir. Bu da kimlik gelişimini etkiler. Bir çocuğun içindeki aidiyet duygusu hissettiği, bildiği, anladığı şeylerle oluşur.
Aile büyüklerini ziyaret etmek bizim kültürümüzde çok önemlidir. Anne-babalar için anlamlı ve özlemle beklenen bu ziyaretler, çocuklar açısından çoğu zaman sıkıcı, anlamsız ve yorucu olabilir. Dil yetersizliği veya kendini ifade yetersizliği, kuşak farkı, ortak ilgi alanlarının olmaması gibi nedenlerle, çocuklar kendilerini akrabalarının yanında yabancı hissedebilirler.
Bu da onlarda Türkiye’yle ilgili olumsuz bir duyguya neden olabilir. “Yine mi Türkiye‘ye gideceğiz?”, “Hiç arkadaşım yok orada”, “Sürekli oturuyorlar, sohbet ediyorlar, sıkılıyorum” gibi cümleler, gurbetçi ailelerin çocuklarının dilinde sıkça duyulan ifadelerdir.
Onun için sürekli oturulan, sohbet edilen, hareketin az olduğu bir ortamda tutmak yerine, aktif şekilde ortamdaki hayatın içine dahil etmeye çalışmalıyız. Dede ile sabah köyde yürüyüşe çıkmak, nineyle pazara gitmek, kuzenlerle sokakta oynamak ya da akşam oturup semaverde çay keyfiyle muhabbet eşliğinde oyunlar oynamak gibi. Bunlar küçük ama etkili adımlardır. Ancak çocukları tatil planımıza dahil edersek, “Türkiye’de de anılarım var” diyebilirler. Böylece akraba ziyareti mecburiyetten çıkar, anlamlı bir bağ kurma fırsatına dönüşür.
Çocukların Yanında Tartarak Konuşmak
Türkiye’de yaşanan bazı olumsuzlukları çocuklarımızla paylaşırken dikkatli, ölçülü ve abartıdan uzak olmalıyız. “Burası çok kötü”, “Hiçbir şey düzgün değil”, gibi cümleler onların Türkiye’ye karşı soğumasına neden olabilir. Aynı şekilde “Bizim memleket her şeyiyle çok güzel, her eleştiri haksız” tavrı da gerçekçi değildir. Çocuklara doğruları ve yanlışları dengeli şekilde anlatmalıyız. Türkiye de tıpkı Almanya ve tüm dünyadaki ülkeler gibi kendi içinde güzellikleri ve eksiklikleri olan bir ülkedir. Doğru her yerde doğrudur, yanlış da her yerde yanlıştır. Önemli olan çocuklarımızın eleştirel ama sevgi dolu bir bakış geliştirebilmelerine destek olmaktır.
Türkiye ziyaretleri sırasında yalnızca otelde vakit geçirmek ya da sadece akraba ziyaretlerinde bulunmak yerine, ailecek tarihi ve kültürel yerleri keşfetmek daha anlamlı olabilir. Antalya’dayken Kaleiçi’ne uğrayalım. Ege kıyılarında antik kentleri gezelim… İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’na çıkalım, Topkapı Sarayı’nı dolaşalım, Kapadokya’da peri bacalarına gidelim, Safranbolu’nun dar sokaklarında yürümek ya da Konya’da Mevlana Müzesi’nde bir semazen gösterisini izlemek gibi etkinliklerle, çocukların kültürel yelpazesi genişleyecektir.
“Ben Buraya Da Aitim”
Sadece Türkiye’deki camileri gezerek Türkiye’yi sevdirmeye çalışmak akıllıca olmaz. Çocuklar gezdiği yerleri sadece görmekle kalmamalı, anlamalı. Bu anlamlandırma ise genellikle aile içerisinde yapılan sohbetlerle olur. Böylece onlar, Türkiye’yi yalnızca bir “tatil mekânı” ya da “akraba ülkesi” değil, zengin bir kültürün ve tarihin parçası olarak tanırlar.
Gezilecek yerleri çocuklarla birlikte önceden araştırmak, oranın tarihi hakkında sohbet etmek, akşamları gün içinde görülen yerlerle ilgili konuşmak hem heyecanı artırır hem de sadece öğrenmeyi değil, duygusal bağ kurmayı da sağlar. Bu sohbetlerde çocukların gözlemleri, duyguları, hoşlandıkları ya da rahatsız oldukları şeyler hakkında özgürce konuşabilmelerine imkân tanımamız da ayrıca önem arz etmektedir. Böylece çocuklarımızda Türkiye’ye dair çok boyutlu, derinlikli ve canlı bir algı gelişecektir. Tatilin sonunda çocuk sadece “çok eğlendim” değil, “çok şey öğrendim” de diyebilecektir.
post-refarans id=”79371″ taraf=”sol”]
Köklerimizden Kopmamak
Almanya’daki hayat okul, arkadaş çevresi, sosyal medya, gündelik yaşam vs.çocuklarımızı şekillendirmektedir. Köklerinden tamamen kopmamaları, kimlik gelişimi açısından çok önemlidir. Bu bağ sadece tatille kurulmaz ama tatiller bunu güçlendirmek için büyük fırsatlardır.
Evde konuştuğumuz Türkçe, kutlanan bayramlar, anlatılan çocukluk anıları bu bağı hep diri tutar. Ancak yılda bir kez vatana gitmek, tüm bu anlattıklarımızı sahada deneyimleme imkanı sunar. Zira Almanya Türkü kimliğiyle büyüyen bir çocuk için Türkiye sadece bir “uzak diyar” olarak kalmamalıdır. Türkiye, çocuklarımızın tarihiyle, kültürüyle, ailesiyle ve hatta kişisel hikayesiyle bağ kurduğu bir “yaşam alanı” hâline gelmelidir.
Otel tatili yapılacaksa yapılmalı, dinlenilmelidir. Akrabalar ziyaret edilecekse edilsin, bu büyük bir değerdir. Ama bunların arasında çocuklarımızın Türkiye’yle bağını kuracak, onların iç dünyasına dokunacak anlamlı anlar için zemin hazırlamalıyız.
Sonuç olarak kültürel köprünün kendiliğinden oluşmadığını bilmeliyiz. Biz ebeveynlerin şuurlu adımlarıyla, sabırlı ve dengeli yaklaşımıyla oluşturmalıyız bu köprüyü.