Ameller Bedene; Niyet Bedenin Kendisiyle Hayat Bulduğu Ruha Benzer
Niyette âdetleri ibadete dönüştürebilecek bir iksir vardır. Niyetsiz yapılan ibadetler âdet derecesine düşerken, Allah rızası için yapılan âdetler bile ibadet vasfı kazanır. Günlük hayatta rutin olarak yapageldiğimiz yeme, içme, yatma, kalkma, yürüme gibi mübah davranışlar samimi bir niyetle ibadete dönüşebilir.
- HAYAT
- 14 Haziran 2020
Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli ayetlerinde niyetin önemine dikkat çekilmiş, Hz. Peygamber de, “Ameller niyetlere göre değerlendirilir ve herkesin niyeti ne ise eline geçecek de ancak odur.”1 buyurmuştur.
Niyet sayesinde kişi nereye yöneldiğinin ve ne istediğinin bilincinde olur. Ameller bedene, niyet de bedenin kendisiyle hayat bulduğu ruha benzer. Niyetin ruhu ihlastır. Bu da ancak ibadetin sadece Allah rızası için yapılmasıyla olur.
Niyet, kişi ile Allah arasında bir sözleşmedir. Niyet edilmeden tutulan oruç, perhiz adını alır. Niyetsiz kılınan namaz ise, sadece yatıp kalkmak ve egzersizden ibarettir. Bir camide bulunan iki kişiden biri serinlemek niyetiyle, diğeri ise ezandan önce camide bulunmanın faziletini kazanmak ve Allah’ı zikretmek amacıyla otursa, elde edecekleri netice aynı olabilir mi?
İbadetlerin mayası ve ruhu niyettir. İbadetlerde Allah için niyet şarttır. Farklı niyetlerle yapılan ibadetlerde çoğu kez gösteriş hâkimdir. Buna ise ibadet değil, ihanet denir. Çünkü Allah için yapılması gereken bir iş nefis ve dünya için yapılmış, ahiret sermayesi ise dünyada harcanmıştır.
Sahabeden bir kişinin Hz. Peygamber’e gelip, “Ey Allah’ın Elçisi! Ben bir meselede hem Allah’ın rızasını hem de insanların katındaki yerimin bilinmesini isterim.” deyince şu ayet nazil olmuştur: “Kim Rabbi’ne kavuşmayı arzu ediyorsa sâlih bir amel işlesin ve Rabbi’ne yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin.”2
Sâlih ameller işlerken niyetlerimizi sırf Allah için halis kılmalıyız. Amelde ihlas ise ancak şu iki unsurla gerçekleşir: Birincisi amelimizi yaparken içimizden niyetimizi geçirmek. Zira ameller ancak niyetlerle gerçekleşir. Her kim yaptığı ameli iyi veya kötü bir niyete sahip olmaksızın tıpkı robotlar gibi yaparsa ihlaslı kullar zümresine giremez.
İnsan niyetiyle aziz de olur, zelil de. Niyet, sahteyle asılı birbirinden ayıran mihenktir. Ameller bir bakıma matematikteki sıfıra, niyetler de sıfırın önündeki diğer rakamlara benzer. Rakam olmadığı sürece sıfırların hiçbir değeri yoktur. Amelin aleni, niyetin ise kalpten yapılması esastır. Çünkü niyet kalbin amelidir.
Niyette âdetleri ibadete dönüştürebilecek bir iksir vardır. Niyetsiz yapılan ibadetler âdet derecesine düşerken, Allah rızası için yapılan âdetler bile ibadet vasfı kazanır. Günlük hayatta rutin olarak yapageldiğimiz yeme, içme, yatma, kalkma, yürüme gibi mübah davranışlar samimi bir niyetle ibadete dönüşebilir. Aslında sevabı da, günahı da olmayan bu davranışlar, “Hz. Peygamber nasıl yemiş içmiş, nasıl yatıp kalkmış; ben de öyle hareket etmeliyim!” düşüncesiyle yapıldığında ibadete dönüşür ve sevap kazandırır.
Sâlih ameller işlerken niyetlerimizi sırf Allah için halis kılmalıyız. Amelde ihlas ise ancak şu iki unsurla gerçekleşir: Birincisi amelimizi yaparken içimizden niyetimizi geçirmek. Zira ameller ancak niyetlerle gerçekleşir. Her kim yaptığı ameli iyi veya kötü bir niyete sahip olmaksızın tıpkı robotlar gibi yaparsa ihlaslı kullar zümresine giremez. İkincisi ise niyetin şahsi, dünyevi menfaatlerden ve lekelerden arındırılıp sadece Allah’a ait kılınmasıyla mümkündür.
Kur’ân-ı Kerîm’de niyetin önemi, “ahireti ve Allah’ı isteme”, “Allah’ı ve rızasını arzulama” gibi farklı lafızlarla ifade edilir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı.”3 , “Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz.”4 Tüm istek ve gayretlerini dünyaya hasreden bu kimseler dünyanın kullarıdırlar.
Bu iki ayet insanları dünyayı isteyen ile ahireti isteyen olmak üzere ikiye ayırmıştır. Dünyayı isteyenden kasıt, ondan başka hedefi olmayandır ki, onun sonu ayette belirttiği gibi cehennemdir. Ahireti isteyenden kasıt da onu hedef edinen ve onun için tüm gayretiyle çalışan kimsedir. Onun sonu da ayette belirtilen mükâfattır.
Demek ki, mükâfat ve ceza niyete ve istenilene göredir. Dolayısıyla, hedefinin ve kastının ne olduğunu söyle, sana sonunun ve amellerinin karşılığının ne olacağını söyleyelim.
- Buhârî, Bed’u’l-vahy, 1
- Kehf suresi, 18:110
- Âl-i İmrân suresi, 3:152
- Âl-i İmrân suresi, 3:145