Peygamberimizin Doğumu Bize Ne İfade Eder?
O, 23 yıllık peygamberlik hayatı boyunca; şirkin yerine tevhidi, zulmün yerine adaleti, düşmanlık ve ayrılığın yerine kardeşlik ve dayanışmayı getiriyordu.
- HAYAT
- 27 Ekim 2020
Şu günlerde, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) bu dünyayı teşrif edişlerinin yıl dönümünü idrak ettik. Bir kez daha O’nun doğumunu hatırlayarak sevindik, O’nun getirdiklerine uymakla övündük. Ama, acaba, bu günlerin değeri bizzat bu günlerin kendisinde midir?
Yani, soru şudur: Rebiu’l Evvel ayının 12. gecesi olan bu gecenin bizzat kendisi midir önemli olan? O gecede, Peygamberimize düşman olan, onun düşmanları gibi yaşayan, O’nun getirdiği dinin tam aksine başka din, inanç ve eylem içinde olan insanlar da doğmuş mudur, doğmamış mıdır? Bu sorunun cevabı, gün ve gecelerin hiç birinin bizzat kendisinin iyilik ya da kötülük kaynağı olmadığıdır. Dolayısı ile Allah’ın Resûlü olan Peygamber Efendimiz’in doğumunu idrak ettiğimiz bu günlerin değeri ancak, Hz. Muhammed Mustafa’nın, hayat ölçülerine, hayat ilkelerine, bize bildirdiği helallerine, haramlarına uymakla bir anlam kazanacaktır.
HAKSIZLIKLARLA MÜCADELE
Onun hayatına baktığımızda gördüğümüz ilk şey, şirke karşı tevhidi savunuşunu ve tevhide çağırmışlığını görürüz. Böylece O, küfür şirk gibi sapkın inançları doğrultmuş, putlara taparak amacından saptırılmış ibadeti olması gereken yere koymuş, haksızlıklarla mücadele etmişti. Bizler de bu şekilde O’nun yolunda değilsek, bu gece bir gece değil de bin gece olsa ne anlamı olabilir ki?
Bu geceye değer verişimizin sebebi, O’nun bu gecede doğmasını anmamız demek, bu geceye hürmetimizden değildir. Bu geceye değer verişimizin sebebi, bu gecede doğan Peygamberimizin, bize gösterdiği hakikati bu vesile yeniden hatırlamak içindir. Bunun için bu gecede Rabbimize şükrümüzü, Peygamber Efendimize de salat u selamımızı arzetmek istiyoruz. Başka zamanlarda da bunu yapmamız lazım. Çünkü biz ne zamana ne de mekâna bir mana vermiyoruz. O zaman ve mekâna mana veren ana etkeni hatırımıza getiriyoruz.
Öyleyse bu geceyi yeniden hatırlarken, yeniden anarken yine o tarihi hatırlayalım: Şirk bütün gönülleri karartmış, haksızlık hayatın bütün alanlarını kuşatmış, Ahlaki değerler alt üst olmuş, akrabalık ve komşuluk bağları koparılmıştı. Zayıfın, hak ve hukuku zevkle ihlal ediliyordu. Kadınlara ve kız çocuklarına yapılan muamele insanlık dışına çıkmış, güçlüler güçsüzleri eziyor, emeğin hakkı verilmiyordu. Can, mal, namus ve nesil güvenliği kalmamıştı.
İşte Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), tam da böylesine zulüm ve karanlığın yoğun olduğu ve aydınlık bir iklime muhtaç bir zaman diliminde doğdu. O gece, insanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Zira inkârın yerini inanç ve iman güzellikleri, cehaletin yerini hak ve hakikat bilgileri aldı. Azgınlığın ve sapkınlığın yerini ahlak edep ilkeleri aldı. Biz bu geceyi bunun için önemsiyoruz. Zulme direniş öykümüzün, penceremizin aydınlığa açılışının başlangıcı olduğu için.
ALEMLERE RAHMET
Bu gecede doğan ve Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle, “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”[1] Hz. Peygamber; sapıklık, putperestlik ve hurafelerle kararan dünyayı, Kur’an’ın nuruyla aydınlatıyor, insanlığı yalnızca, tek olan Allah’a kulluk etmeye çağırıyordu.
Bu çağrıyı kabul edenlere, sözün doğrusunu söylemeyi, emanete riayet etmeyi, akrabalık bağlarını korumayı, komşularla iyi geçinmeyi ve kan dökmekten sakınmayı emrediyordu. Zina yapmaktan, yalan söylemekten, yetim malı yemekten, haksız kazanç sağlamaktan, namuslu insanlara iftira etmekten uzak durmayı emrediyor; insanları namaz kılmaya, oruç tutmaya, zekât vermeye, iyilik etmeye, sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyordu.
Böylece O, 23 yıllık Peygamberlik hayatı boyunca; şirkin yerine tevhidi, zulmün yerine adaleti, düşmanlık ve ayrılığın yerine kardeşlik ve dayanışmayı getiriyordu. Kan davası, gasp, soygun, şiddet, intikam, kin, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık, haksız kazanç sağlamak, yalan söylemek, gıybet etmek, çekememezlik ve koğuculuk gibi fert ve toplumun huzurunu bozan davranışlarla mücadele ediyordu.
Şu ayet ve arkasından okuyacağım şu hadis, Mevlidin bizim için ne anlam ifade etmesi gerektiğinin en açık ifadesidir. “Ey Habibim deki; Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun ki, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur ve Rahim’dir.”[2]
Ve biz bu gece, Allah’ı sevdiğimizi, bunun için de O’nun Elçisine uyduğumuzu ilan etmek için vesile ediyoruz. Biliyoruz ve iman ediyoruz ki, “Şüphesiz ki sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabıdır ve yolların en güzeli de Muhammed (s.a.v.)’in yoludur ve işlerin en şerlisi sonradan çıkarılanlardır ve her sonradan çıkarılan bid’attır ve her bid’at dalâlettir ve her dalâlet de ateştedir.”[3]
[1] Enbiya suresi, 21:107
[2] Âl-i İmrân suresi, 3:31
[3] Nesâî, Sunen. I’deyn, 23. H. No.: 1578