YAZARLAR
Çoğulculuk ve İslam (I)

Kabile yönetimlerinden imparatorluklara kadar, yönetimin gereği olarak hiyerarşik yapılar kaçınılmaz olarak ortaya çıkmışlardır. Milletlerin içerisinde yönetenler ve yönetilenler sınıfı tebarüz etmiştir. Üst sınıf ve alt sınıflar meydana gelmiştir. Bu durum, eşyanın tabiatına uygundur. Âyeti-i kerimenin işaret ettiği üzere; birbirlerine iş gördürmeleri için kimileri kimilerine derecelerle üstün kılınmıştır.
İşte tam bu noktada, üst sınıfların, yani yönetici elitlerin idare ahlakı devreye girmektedir. İdare ahlakının bütün çağlar ve mekânlar üstü değeri, şüphesiz ki adalettir. Adaletin tesis edilmediği sosyal düzenler, kaos ve kargaşaya düşer. Bizim bu yazıda vurgulamak istediğimiz ise, idare mekanizmasına ve siyasal kültüre hâkim olması gereken çoğulculuk mefhumudur.
Çoğulculuk, nam-ı diğer plüralizm, modern dönemlerin siyasal ilke ve değeridir. Halkın iradesinin önem taşıdığı demokrasi düzeninin olmaz ise olmaz şartıdır. Hatta kavram olarak demokrasiyi bütünlemekte ve “Çoğulcu Demokrasi” diye nitelenmektedir. Bu ise, çoğunluğun mutlak hakimiyetinin reddedilmesi ve azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesidir. Kısaca çoğunluğun azınlığa tahakkümünü mahkûm etmektedir.
Söz konusu Müslümanların uygulamaları olduğunda, tarihte ortaya koymuş oldukları mevzuyla ilgili teori ve pratikleri göz önüne almalıyız. Üretimin tarım eksenli olduğu ve siyasal yapılanmaların tarım imparatorlukları şeklinde bir görünüm arz ettiği çağlarda, Müslümanların devlet yapılanmaları diğer medeniyetlerle kıyaslandığında, azınlıklara karşı daha müsamahalı olduğu ortadadır. Lakin günümüze geldiğimizde, ulus devletlere dönüşün Müslüman ülkelerinde çoğulcu demokrasinin var olduğunu iddia etmek muhaldir. Müslümanların çoğunlukta yaşadığı hiçbir devletin, çoğulculuk anlayışını siyasal kültürüne hâkim kıldığı ne yazık ki söylenemez.
Demokrasinin değerleri olan eşitlik, yaşam tarzlarına saygı, özgürlük, adalet, dürüstlük, iyiyi arayış, işbirliği, özgüven, hoşgörü ve duyarlılık gibi hasletlere uzak bir yönetim modelinin, elbette çoğulculuk hususunda hassas olması beklenemez. Sadece diğer din mensuplarının hukuku değil, azınlıkta kalan farklı etnik ve mezhepsel kimliklere sahip birey ve toplulukların hakları da mütekamil olmaktan uzaktır. Bir de üstüne, sahip olunan dar İslam anlayışını eklediğimizde, İslam ülkelerinin vatandaşları açısından hayat bir çileye dönüşmekte ve fırsatını bulan insanların çoğulculuğu benimsemiş Batı ülkelerine göç ettiklerine şahit olmaktayız. Çoğulculuk mevzusuna giriş yaptığımız bu yazıyı, çoğulculuk anlayışının İslami zihniyet ile örtüşme imkânının olup olmadığını irdeleyerek devam edeceğiz. İyiyi, güzeli ve doğruyu aramanın varoluş amacımıza hizmet edeceğini ummaktayız.